Antik Mısır'daki Önemli Simgeler ve Terimler

Akhet
Bu sembol, Güneş’in ortaya çıktığı ve kaybolduğu ufku temsil eder. Böylece gündoğumu ve günbatımı ufukla somutlaştırılmış ve bir mana kazanmış olur. Merkezdeki Güneş diski, “Djew” adı verilen dağ sembolünün iki tepesiyle çevrelenir ve her günün başlangıcı ve sonu, bir çift aslan olan tanrı Aker tarafından korunur. Antik Mısır’daki Yeni Krallık döneminde Hermakhet (Ufuktaki Horus) yükselen ve batan Güneş’in tanrısı oldu. Bu tanrı, şahin başlı ve aslan gövdeli bir sfenksle simgelenirdi. Giza’daki Büyük Sfenks bunun bir örneğidir.

Amenta
Yeraltı Dünyası’nı veya Ölüler Ülkesi’ni temsil eden bir figürdür. Başlangıçta Güneş’in battığı ufuk anlamına geliyordu. Daha sonra, Mısırlılar’ın geleneksel olarak ölülerini gömdüğü ve Güneş’in battığı Nil nehrinin batı yakasının sembolü haline geldi.

Ankh
Sonsuz yaşam sembolüdür. Tanrıların sıklıkla birbirlerinin “dudaklarına” bir Ankh’ı tuttuğu görülür; bu, “Yaşam Nefesi”nin bir sunumudur. Bu nefese, öbür dünyada ihtiyaç olunacağı düşünülür

Atef:
Atef tacı, Osiris tarafından giyilmiştir. Yukarı Mısır’ın beyaz tacıdır ve kırmızı tüyler Osiris’in Delta’daki tapınma merkezi olan Busiris’in temsilcisidir.

Ba
Kişinin karakterini, kişiliğini simgeleyen, öldükten sonra bedenden ayrılan ruh.Ruh olarak ba Mısırlıların ölüm sonrası inanışına göre, beden öldükten sonra yaşamaya devam eden kişinin bir görünüşüydü. Bazen, diğer dünyadaki ka’ya katılmak için mezardan uçmakta olan kuş başlı bir insana benzetilirdi.








Kanopik Kavanozlar


Mumyalama işlemi esnasında iç organlar çıkarılır ve dört adet kavanoza yerleştirilirdi. Bu kavanozlar genellikle insan ya da hayvan başlı kapaklara sahipti. Kanopi kelimesi, Yunanca bir isim olan Nil deltasındaki Canopus şehrinin insan başlı yerel tanrısından gelir. Kanopik kavanozlar; kireç taşı, kaymak taşı, ahşap, çanak çömlek ve hatta kartonaj malzemeden yapılabilir. Kanopik kavanozun başları, Horus’un Dört Oğlu’na aittir. Soldan sağa: Imsety; insanın karaciğernin konulduğu kavanozu korurdu. Duamutef; çakal veya vahşi köpek başlı kavanoz, midenin koruyuculuğunu yapardı. Qebekh-sennuef; Şahin kuşu ile simgelenen bu tanrının kavanozu, bağırsağın koruyucusuydu. Hapi; maymun başlı Nil tanrısı, akciğerin konulduğu kavanozu sembolize ederdi

Deshret





Deshret, Eski Mısır’da Aşağı Mısır’ın Kırmızı Tacının resmi ismiydi. Deshret aynı zamanda bal arısının simgesiydi. Hedjet (Yukarı Mısır’ın Beyaz Tacı) ile birleştirilince Pschent (Çifte Taç) oluştururdu.


Djed

Djed’in insan omurgasının bir gösterimi olduğuna inanılıyor. Kararlılık ve gücü temsil eder. Başlangıçta yaratılış tanrısı Ptah ile ilişkilendirildi ve kendisine “Soylu Djed” dendi. Osiris kültünde, Osiris’in omurgası olarak da bilinir. Bir Djed sütunu, ölen kişinin omurgasının tabutun alt kısmında kalması nedeniyle tabutunun altına resmedilirdi; böylelikle Yeraltı Dünyası’nın Tanrısı Osiris kişiyi omurgasından tanıyabilirdi. Öte dünyaya yolculuk için istikrarın bir işareti olarak da işlev görür.











İkisi birden bir ayrıcalık,asillik, egemenlik ve kraliyet simgesidir. Mısır firavunları, göğüslerinin üzerinde çapraz şekilde duran ellerinde tuttukları bu iki asa ile gösterilir.Mumyalarda ve tabut kapaklarında ise bu açıkça görülmektedir “Heka”, ucu kanca şeklinde olan ve genellikle maviye boyanmış bakır bantlarla güçlendirilmiş altın renginde bir asadır. “Nekhakha” ise üzerlerine boncuk dizilmiş üç şeritten oluşan bir kırbaç gibidir. Eski tarım toplumlarında sürüden uzaklaşmak isteyen hayvanları bacaklarından yakalamak için kullanılan kancalı çoban değneği şekil olarak “heka”ya çok benzer. Nitekim, hiyeroglif yazıda, kancalı sopa işareti “hükümdar olmak” anlamına gelir. “Nekhakha” ise, uygarlığın en eski dönemlerinden beri, hayvanları yola getirmek için kullanılan “çoban kırbacı”nın gelişmiş bir şekli idi. Araştırmacı yazar Jean Houston’a göre “heka”, kralın “uysal ve kuzu” yönünü, “nekhakha” ise “savaşçı ve aslan” yönünü simgeliyordu.

Hedjet
Beyaz taç. Yukarı Mısır’ın güney kısmını temsil ederdi

Leb

Bu sembol kalbi temsil eder. Mısırlılar kalbin, bilincin hatta yaşamın merkezi olduğuna inanır. Biri öldüğünde “kalbi ayrıldı” deyimini kullanıyorlarmış. Mumyalama yapılırken vücuttan çıkarılmadan kalan tek organ kalpti. Ölüler Kitabı’na göre; bir terazinin iki kefesinden birine Maat tüyü, diğerine ise kişinin kalbi konur ve terazinin dengede kalması halinde kişinin öbür dünyada Osiris’e katılmaya layık olduğu kabul edilirdi. Yani  kişinin vicdanının tüy kadar hafif olması gereken bir husustu

Ka
Fotoğraftaki heykelin kafasının üstünde bulunan birbirine bağlı iki kol ve el. Genellikle “ruh” ya da “can” olarak ifade edilir. Bir kişi doğduğunda Ka varlığa bürünmüştür. Kıvrık boynuzlu koç başlı tanrı Khnum’un, kişinin doğumunda çömlekçinin tekerleğinde Ka’yı hazırladığına inanılır. Biri öldüğünde “kendi Ka’sıyla tanıştığı” düşünülürdü. Beden öldükten sonra da bir kişinin Ka’sı yaşamaya devam eder. Ka’nın yaşayabileceği bir yere ihtiyacı olduğu için bazı mezarlar, model evler içeriyordu. Yiyecek-içecek olarak sunulan adaklar mezar girişine konulurdu, ki böylece Ka beslenmesini yapabilirdi.

Khepresh
Mavi taçtır. Antik Mısır’ın sıklıkla savaş esnasında giyilen tören tacıdır.

Ma'at
Gerçek, adalet, ahlak ve dengeyi temsil eden ve genelde kafasında taşıdığı tüy ile sembolize edilen tanrıça. Firavunun görevi, öncelikle Maat’ı korumaktır. Bir firavun öldüğünde, Maat kaybolur ve dünya kaos,kavga ve karışıklığa sürüklenirdi. Yalnızca yeni bir firavunun taç giymesiyle birlikte, Maat yeniden iyileşmiş olurdu.

Menat

Bu sembol, hilal şeklinde duran boncuklu bir kolyenin ensede kalan ağır bir zıt parçasıyla birlikte gösterilmesidir. Tanrıça Hathor ve oğlu İhy’le ilişkili bir semboldür. Hathor “Büyük Menat” olarak biliniyordu. Sıklıkla Hathor’u, kendi gücünü naklettiği Menat’ı bir araç olarak kullanırken görürüz. Hathor, sevinç, yaşam, güç, doğurganlık, doğum ve yeniden doğuşun tanrıçasıydı. Yeni Krallık döneminde firavunun, Menat’ı Hathor’a teklif ettiği görülür. Bu, firavunun muhtemelen sembolik olarak tanrıçanın oğlu İhy’i temsil ettiği anlamına gelir. İlahi asimilasyon fikrinin (buradaki asimilasyon; özümseme, sindirme anlamındadır) yaygın olduğu Mısır’da buna başka bir iyi örnek de, bütün firavunların yeryüzünde öncelikle şahin başlı tanrı Horus’u temsil ediyor olmasıdır. Çünkü onlara göre, Mısır tahtının tek gerçek sahibi yalnızca Horus’tur. Bir firavun kendisinde vücut bulan Tanrı’yla bir olmak ve onu gerçekleştirmek durumundadır. Bu birliğin firavunda var olmasının hem metodu hem de kanıtı ise firavunun düşünceleri, sözleri ve edimleridir. Dolayısıyla, bir firavunun kendine seçtiği kraliyet isminden başlayarak hangi tanrıyı gerçekleştirmek istediğini de anlayabiliyorduk. Örneğin; Akhenaton, isminde bulunan Tanrı Aton’un suretiydi. Meşhur II. Ramses’in babası I. Seti, hayli sıradışı bir iş yaparak kötülükle bütünleştirilmiş olan Tanrı Seth’in  aslında korkulmaması gereken yapıcı bir varlık da olabileceğini göstermek amacıyla bu adı almış ve bu savaşçı çöl tanrısının kötü ününü, 15 yıllık hayli başarılı hükümdarlığı ile bir nebze olsun değiştirmişti. Bu fikrin çok fazla değişikliğe uğramadan tek tanrılı dinlere de geçtiğini görebiliriz. Örneğin; halifeliği devralan Osmanlı padişahları, “Zillullah-ı fi’l-arzeyn-Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” sıfatını benimseyip kullanmışlardır.


Naos
Tapınak alanlarında kutsal heykellerin durduğu mihraba denir.. Ayrıca tapınak için bir terim olarak kullanılır. Normalde sert taşlı monolitik bir Naos’un içine küçük bir ahşap Naos daha yerleştirilmiştir; İçteki ikinci Naos, Geç Dönem’e özgüdür ve büyük bir özenle dekore edilmiştir

Nebty
Yukarı ve Aşağı Mısır’ın iki hanımıdır. Aşağı Mısır ve Nil deltasıyla ilişkili kobra tanrıçası Wadjet ve Akropol tanrıçası Yukarı Mısır’ın koruyucusu akbaba tanrıçası Nekhbet. I. Senwosret’in Beyaz Şapeli’nde(şapel hristiyan tapınağıdır) bu iki kadının güzel bir görüntüsü var.

Nemes
Firavunlar tarafından giyilen çizgili başlığa denirdi

Ushabti
Kelime olarak “cevap vermek” anlamındadır. Ölenler adına ve onların yerine iş yapmaları için mezarlara yerleştirilen küçük mumya formlu heykelcikler ve figürlerdir. Yeni Krallık’ın son dönemindeki bazı mezarlarda bulunan Ushabti işçilerinin tamamı farklı işler yapmak için farklı araçlar içeriyordu. Tam bir koleksiyon, 401 Ushabti’yi kapsıyordu: Yılın her günü için bir tane, artı 36 ustabaşı.

Antik Mısır'ın Alfabesi



Antik Mısır'da Sayılar


UdjatWedjat



Ra’nın ya da Osiris’i gözü olarak bilinse de bu aslen Horus’un gözüdür. Her şeyi gören, vicdanın asla kapanmayan gözü olarak bilinir. İnsanın içindeki her niyetini ve yaşamdaki her davranışını gözden kaçırmayan gayet dikkatli ve merhametsiz bir yargıcın keskin bakışını sembolize eder. Bu durum, vicdanın karşıtı olan nefsaniyetin hiç işine gelmez. Kötülüğü ve nefsaniyeti temsil eden Seth, Osiris’i öldürür. Osiris’in oğlu Horus, intikam almak üzere Seth ile savaşır. Seth, bu savaşta Horus’un her şeyi gören gözünü, yani Udjat’ı parçalar. Tanrı Toth bu parçaları bir araya getirse de eskisi gibi değildir artık. Toth bu eksikliği büyü gücü ile tamamlar ve böylece göz eski haline döner. Horus’un gözleri her daim dünyanın üstünde olan Ay ve Güneş’i temsil eder. Antik Mısır Mitolojisi’ne göre, Horus sonunda bu gözünü babası Osiris’e vererek onun kullanımına sunar. Nefsaniyetin amacı, maddenin, yani fiziksel bedenin konfor ve rahatlığını, zevk almasını sağlamaktır. Ruhun gelişimini istemez. Tüm bencilce duygular onun malıdır. En sık görülen biçimleri bencillik, üstün olmakla övünmek, yüksek mevkileri insanlığa hizmet için değil de kendi nefsi için istemek yani bencillik, başkalarını yaftalama kurnazlığı, cimrilik ve ikiyüzlülüktür. “Dünya Okulu”ndaki en büyük savaş insanın kendi nefsine karşı yapması gereken savaştır. Bu savaştaki en büyük silahı nefis denetlemesi, en büyük yardımcısı vicdanıdır. Tasavvufta buna “büyük savaş” anlamında “cihad-ı ekber” denir. Celaleddin-i Rumi bu konuyla ilgili şöyle demiştir: “Suri olan (surete ait, zahir) put, yılan ise; nefsin putu ejderhadır.(…) Kendindeki şu müthiş savaşa bak! Başkalarının savaşıyla ne meşgul olup durursun!”

Uraeus
Yani Kobra.. Aşağı Mısır’ın amblemidir. Aynı zamanda elbette ki Güneş ve birçok Tanrı ile de ilişkilidir. Kanatlı bir Güneş diskinin her iki yanında görülen iki kobra,Antik Mısır'a göre “Ra’nın ateşli gözünü” temsil ederdi. Orta Krallık’tan başlayarak Uraeus, kraliyet üyelerinin taçlarının ya da başlıklarının üzerine takılan bir simge olarak karşımıza çıkıyor. Mısırlılar, yaklaşmaya çalışan herhangi bir düşmana kobra ateşi saçacağına inandıklarından koruyucu bir sembol olarak kullanıyorlardı.

Sistrum
Sistrum, Hathor kültünde kullanılan kutsal olarak görülen bir vurmalı çalgıdır. Ahşap veya metal bir çerçeveden oluşuyordu ve gevşek metal şeritler ve diskler hareket ettiğinde ses çıkarıyordu. Bu gürültünün tanrıların dikkatini çektiği düşünülüyordu. İki tip Sistrum vardı: İba, basit bir halkaya benziyordu, gevşek metal çubukları ve uzun bir sapı vardı; kapalı bir at nalı formundaydı.Seseshet, Hathor’un başının üstünde Naos tapınağının şeklini almıştı. Genellikle yüksek rütbeli kadınlar tarafından taşınırdı.

Sesen

Lotus yani Nilüfer çiçeği, Yukarı Mısır sembolüydü. Aynı zamanda Güneş’in, yaratılışın ve yeniden doğuşun sembolü olan bitkidir. Çünkü geceleri su altında sönerek batan bu çiçek, şafak vakti yükselerek tekrar açılır. Eski bir yaratılış efsanesine göre, başlangıçta zamanın başındaki sulu karmaşadan yükselen dev bir lotus varmış. Bu devasa lotustan ilk gün, Güneş yükselmiş.

Skarabe(Scarab)

                                  



Amiyane tabirle halk arasında 'bok böceği' olarak bilinen,Dışkıyla beslenen, dışkıyı top haline getirerek dönüştürme becerisi olan kabuklu bir böcektir. Fakat dış görünüşüne baktığınızda, sert kabuklu, parlak siyah, yeşil ya da gri renkte oldukça sıradan bir hayvan. Küre imal edebilen tek böcek türü. Ön ayaklarının yardımıyla dışkıdan iri bir küre yapar, bu kürenin içine yumurtalarını koyar ve küreyi başı hep doğuya dönük olarak, arka ayaklarıyla yuvasına itip gömer. Yirmi dört gün sonra, yavruları belirmeye başlayınca, küreyi topraktan çıkarıp suya götürür. Küre suda eridiği zaman da yavrular serbest kalır. Bok böceği, yönünü Samanyolu galaksisini kullanarak belirlediği bilinen tek böcek türüdür. Etraflarındaki dünyayı çok dikkatli biçimde gözlemleyen eski Mısırlılar için bok böceği, kozmik evrenin meydana getirilişini simgeleyen en yaygın kutsal sembollerden bir tanesidir. Tanrılarından biri olan Ra’nın yukarıda da bahsettiğimiz “Khepri” şeklinde vücuda gelmesidir. Peki, neden aşağıdaki (!) bok böceğini, mertebe olarak en yüksek varlık olan Güneş tanrısı Ra ile ilişkilendiriyorlardı ve neden Ra’nın böcek biçimini almış olan yeryüzündeki görünümüne Khepri adını veriyorlardı? Açıklayalım: Bu böceğin üreme biçimi, kendi kendini doğuran, yani kendi kendinin nedeni olan yaratıcı güç “Phtha”ın evrendeki kozmik nesneleri şekillendirerek oluşturmasını temsil ediyordu. Burada söz konusu olan güç, İslam’da sözü edildiği gibi yoktan var eden değil; “var edilen”i biçimlendiren bir güçtü. Mısır’ın hiyeroglif yazısında “olmak”, aslen “verilen biçimi alarak varlık haline dönüşmek” anlamına gelen “hpr” ya da “kheper” fiili, ayakları açık bir skarabe ile yazılıyor. Tanrı Khepri’nin adı da bu fiilden türemiştir. Ayrıca Güneş ile birlikte kullanıldığında, Güneş Sistemi’ne yaşam veren ve onu yöneten Sirius Sistemi ile ilişkisini simgeliyordu. Böceğin yumurtalarını koyduğu ve itme gücüyle yuvarladığı küre, kozmozda bir güçle yuvarlanıp giden bir ateş küresi olan ve tohumlarını Sirius’tan alan Güneş’in ta kendisi olarak görülürdü

Comments