Bir Tarikatın Toplu İntiharı! Jonestown Katliamı

UYARI:BU YAZI 18 YAŞINDAN KÜÇÜK ÇOCUKLAR İÇİN ZARARLI ÖĞELER İÇEREBİLİR.

18 Kasım 1978 günü Guyana toprakları üzerinde kurulmuş Jonestown kasabasında yaşayan People's Temple (Halkın Tapınağı) Tarikatı'na mensup 900'den fazla kişi, tarikat liderleri Jim Jones  (James Warren Jones)'un vaazı üzerine siyanür zehiri içerek intihar etti. İntihar etmek istemeyen ve direnen üyeler ise silahla vurularak öldürüldü. 

Kimdir Jim Jones?
Jim Jones, Travis Jones adıyla 1931'de Lynn, Indiana'da dünyaya geldi. Babası Ku Klux Klan üyesiydi. Eğitimini burada tamamladı, 1950' lerde vaiz oldu


Jim Jones hastalıklı fikirleri olan bir aileden geliyordu…Jim Jones, 1931 senesinde dünyaya geldiğinde, annesi dünyaya bir mesih getirdiğine inanıyordu. Babası ise son derece ırkçı bir insandı.
Jones’un yakın arkadaşlarının belirttiği üzere, dine ve ölüme ciddi bir ilgisi vardı. Hayvanları öldürüyor, onlara işkence ediyor ve öldürdüğü ya da ölü olarak bulduğu hayvanlara cenaze törenleri düzenliyordu. 1950’lerde vaiz olduktan sonra ise kapı kapı dolarasak evcil maymun satarak kilisesine para toplayacaktı.Jones’un Adolf Hitler, Karl Marx, Mahatma Gandhi ve Stalin’e ilgisi büyüktü.Babası Ku Klux Klan üyesiydi



1865 senesinde kurulan Ku Klux Klan siyahi karşıtı aşırı faşist bir klandı. Jones’un yakın arkadaşı sırf siyahi diye evlerine girmesine izin vermeyen babası ile Jones’un arası son derece bozuktu ve yıllarca bu durum sebebiyle konuşmamışlardı.
Vaiz olduktan sonra, eşcinsel olduğu için medya tarafından baskılara maruz kaldı…

Jones, 1950’de vaiz oldu. Partilerin insanları yanlış yönlendirdiğine ve komünizme karşı doldurduğuna inanan müritleriyle gerçek Marksizmi insanlara göstermek amacıyla kilisesini kurdu. Oğlunun yaptığı açıklamaya göre aşırı dozda LSD ve amfetamin kullanıyordu.


Her şey, 1951'de Jim Jones'un İndiana Komünist Partisinin toplantılarına katılmasıyla başladı. Bu toplantıların ardından Jim Jones, partilerin halkı yanlış yönlendirdiğine ve komünizme karşı doldurduğuna ikna oldu ve gerçek Marksizmi(özgün bir siyasal felsefe akımı, tarihin diyalektik materyalist bir yorumuna dayanan ekonomik ve toplumsal bir dünya görüşüdür) insanlara yaymak amacıyla kiliseye sızmaya karar verdi.

Jim Jones işe ilk olarak kilise hayrına kapı kapı dolaşıp evcilleştirilmiş maymun satarak başladı. Irkçılık karşıtı insancıl tutumu ve sevecenliğiyle özellikle toplumdan dışlanmış, Afrika kökenli ve diğer inançlı kişilerin güvenini kazandı. Zaman zaman kilisede birtakım  vaazlar verdi ve insanları kendisinin bazı mucizeleri olduğuna inandırdı. Rivayetlere göre bir vaazı sırasında tekerlekli sandalyeye mahkum bir kadını iyileştirmiş, kanser hastası birkaç kişinin de tümörlerini çıkarmıştı.(!)Elbette bunlar müritlerini etkilemek için yaptığı sahte şovlardan başka birşey değildi; zira hiç kimse tekerlekli sandalyedeki kadının Jim Jones'un gösteri için önceden anlaştığı sekreteri, çıkardığını iddia ettiği tümörlerin de tavuk ciğeri olduğunu bilmiyordu. Çaresiz insanların zayıflıklarından faydalanan Jim Jones üyelerin adeta beyinlerini yıkıyordu.

Her geçen gün kiliseye Jim Jones'u dinlemeye gelen kişilerin sayısı artıyor ve insanlar tüm birikimlerini ve kazançlarını kiliseye bağışlıyordu. Ve nihayet 1955'te The People's Temple of the Disciples of Christ Tarikatı kuruldu. Kilisenin büyümesiyle beraber Halkın Tapınağı tarikatının kurulması, yüzlerce insanın hayatını değiştirecekti…
Halkın tapınağı adlı tarikatın toplantıları kilisede halka kapalı bir şekilde yapılıyordu ve insanlar içeride ne olup bittiğini merak ediyordu. Jones, genellikle siyahiler ve çocuklarla ilgilenerek sempati kazanmaya başladı.
Babasının aksine, faşist olmayan Jones, herkesin eşit olduğunu savundu…
Siyahilerin ya da beyazların ten rengi farketmeden aynı haklara sahip olduğunu vaazlarında sık sık dile getiren Jones, bu vaazları sayesinde oldukça fazla siyahi üyeye de sahip oldu. Kendilerini benimseyen Jones’a tapan yüzlerce siyahi insan vardı artık.
Manipülasyon konusunda son derece başarılı olması katliamı hızlandırdı…
Vaazlarında insanları etkisi altına alma yeteneğiyle, müritleri tarafından ilahi bir güç olarak görülüyordu. Hatta kendisinin iyileştirme gücü olduğuna inananlar dahi vardı.
İnsanlar, ilahileştirilen Jones için tüm mal varlıklarını satıyor ve tarikata bağışlarda bulunuyorlardı…Tarikatın kurulmasıyla birlikte toplantılar kapalı olarak sadece tarikat müritlerine özel yapılmaya başlandı. Bu kapalı gizli toplantılara tarikat dışından kimse alınmıyor ve içeride neler olduğunu kimse bilmiyordu.
İnsanların tarikata yönelik merakı zamanla medyanın da ilgisini çekmeye başladı. Medyadan ve modern hayattan kaçmak için tarikat, ikametini Guyana'nın ormanlık bir bölgesine taşıdı ve bölgeye Jonestown adı verildi. Varını yoğunu satıp tarikata bağışlayan müritler Jonestown'a yerleştiler. Üyeler arasında iş bölümü yapılarak herkese bungalov evlerinin inşasında, tarım alanında, çiftlik hayvanlarının bakımında veya gündelik işlerde çeşitli görevler verildi. Kasabanın her yanına Jim Jones'un telkinlerini ve emirlerini iletmek üzere hoparlörler yerleştirildi. Böylece Jim Jones kendi tabiriyle "Sosyalist Cennet"ini kurmuş oldu.
Dünyanın geri kalanıyla iletişimini tamamen koparan Jonestown'daki sessizlik; tarikat üyelerinin ileri gelenlerinden bazılarının yakınlarının yaşadığı Kuzey Kaliforniya'nın bir inceleme heyeti gönderme kararıyla bozuldu. Kongre üyelerinden Leo Ryan ve ekibi 17 Kasım 1978'de Jonestown'a gitmek üzere yola çıktı.

Leo Ryan ve ekibi Jonestown'a ulaştıklarında tarikat üyelerinden 15 kişi onlarla birlikte geri dönmek istediklerini söylediler. Jim Jones, buna sert bir şekilde karşı çıktı ve ayrılmak isteyenleri ölümle tehdit etti. Böylece telkinler, yalandan mucizeler ve göz boyamalarla kandırılmış insanların bir kısmı kitleler halinde uyanışa geçti. Ertesi gün ekip, 15 kişiyle birlikte uçağın bulunduğu hava alanına doğru hareket ederken silahlı tarikat üyelerinin saldırısına uğradılar. Leo Ryan ve 4 mürit hayatını kaybetti.
Kasabadan ayrılmak isteyen üyelerin yanı sıra tersi olarak tarikattan ayrılmanın çok büyük bir hata olduğunu düşünenler de vardı. Nitekim 18 Kasım 1978 akşamı Jim Jones tüm müritlerini etrafına toplayıp önceden hazırlattığı siyanür zehiri katılmış içecekleri içmelerini söylediğinde hiç düşünmeden zehri yudumlayanlar olacaktı.Jonestown’dan kurtulmak isteyenlerin yanı sıra orada olmaktan ve intihar düşüncesinden keyif alanlar da vardı. Jonestown tarihi boyunca 40 adet çocuk doğumuna şahitlik etmişti.
Jim Jones, son vaazında müritlerine, çocuklarına siyanür enjekte ettikten sonra zehirli içecekleri içmelerini emrederken şu cümleleri kullanıyordu: "Evlatlarım, ölümde büyük bir şeref vardır. Bu, ölecek olan herkes için büyük bir gösteri. Ölümden korkmayın, ölüm yalnızca farklı bir boyuta adım atmak gibi."

Hristiyanlık gereği intihar etmenin günah olduğunu düşünen bazı grup üyeleri ise bunun yanlışlığını dile getirdi. Bunun üzerine Jim Jones "Biz intihar etmiyoruz, biz insanlık dışı dünya şartlarını devrimci bir protestoyla kınıyoruz" dedi.

Yüzlerce mürit, hiç tereddüt etmeden önce çocuklarını, sonra kendilerini öldürdü. Kaçma teşebbüsünde bulunanlar ya diğer üyelerce intihara zorlandı ya da ateşli silahlarla çeşitli yerlerinden  vurularak öldürüldüler.
19 Kasım sabahı helikopterle olay yerine gelen basın ekibi tüm bu olanlardan habersizdi.Kasabanın dört bir yanına dağılmış 250'ye yakını çocuk 900'den fazla cesedi görünce şok oldular.

Kısa sürede olay yerine gelen inceleme ekipleri siyanürlü içeceklerin ve enjektörlerin hazırlandığı bölüme ulaştı. Cesetler üzerinde yapılan incelemeler sonucu çoğunun ölüm nedeninin siyanür zehirlenmesi olduğu tespit edildi. Kalanların ise ateşli silah yaralanması sonucu öldüğü belirlendi. Jim Jones ise kendi silahıyla başına ateş ederek intihar etmişti.

İstatistikler sonucu katliamda hayatını kaybeden müritlerin %68'inin siyahi olduğu tespit edildi. Edinilen bilgilere göre tarikata üye yapılmak için ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kalmış, toplumdan soyutlanmış kişiler hedef seçilmişti.

Bölgede yapılan araştırma sonucu 870 pasaport ele geçirildi. Katliamda 900'den fazla kişinin öldürülmüş olduğu hesaba katıldığında, 40 kadar bebeğin ise Jonestown'da dünyaya geldiği tespit edildi.

Evlerde yapılan aramalar sonucu tarikat üyelerine ait pek çok günlük ve intihar notu da bulundu. Yazılanlara göre üyeler, Leo Ryan öldürüldükten sonra intihara zorlanmış ve eğer intihar etmezlerse askerler tarafından öldürüleceklerine inandırılmışlardı.

Tarikat üyelerinden bazıları katliamdan kurtulmayı başarmıştı. Kurtulanlardan 79 yaşındaki işitme engelli Grover Davis, intihar anonslarının yapıldığını duymadığı için olaylardan habersiz, kulübesinde uyuyordu. Herşey bittiğinde uyanmış, olanlara anlam verememiş ve kaçmıştı. Stanley Clayton ise kasaba sınırındaki silahlı güvenliği atlatmayı başararak ormana kaçmış ve böylece katliamdan kurtulmuştu.

Yakın tarihin en büyük kitlesel intiharı 2006 yılında Jonestown: The Life and Death of Peoples Temple adıyla belgesel oldu.

Soruşturmanın tamamlanmasının ardından FBI, Jim Jones'un son vaazının ses kaydını internete verdi. Özellikle kaydın sonlarına doğru ağlayan çocukların ve bağıran insanların sesi çok net duyuluyor.

2013 yılında The Sacrament adıyla seyircinin beğenisine sunulan filmde toplumdan izole edilmiş bir ormanda yaşayan "Cennet Tarikatı" nın hikayesi anlatılıyor. Filmde isimler değiştirilmiş olsa da açıkça Jonestown katliamına göndermeler mevcut.

Toplu intihardan önce, Jones’un yaptığı konuşma kayıtlarını FBI yayınladı…


Katliam, 2006 yılında yayınlanan Stanley Nelson’un yönettiği The Life and Death of Peoples Temple adında bir belgesele konu oldu.


Deborah Layton katliamı ve sonrasında yaşanılanları Seductive Poison: A Jonestown Survivor’s Story of Life and Death in the People’s Temple isimli kitabında yazdı.

Comments