Cellatlar,Cellat Mezarları Ve Cellatlar Hakkında İlginç Bilgiler

1826 tarihine kadar Osmanlı devletinin,askeri disiplinle yetiştirilen ve cellatbaşının nezareti altında devlet cellatları bulunmaktaydı Cellatların İstanbul'daki kışla-koğuşları da Topkapı Saray-ı Humayununda '' Hamlacılar Ocağı'' denilen saray kayıkçılarının koğuşları yanındaydı. Osmanlı'nın ilk zamanlarında 5 ile başlayan cellat sayısı devletin büyümesiyle 70'e kadar çıkmıştır,Cellat kelime kökeni olarak Arapça'da kamçı ile vuran,eziyet eden anlamına geliyor

Tarih kaynaklarımızda idam hükümlerinin infaz sahneleri anlatılırken bazen ''cellat'' tabiri kullanılmadan,sadece ve örnek vermek gerekirse,''Bostancılar kemend atıp karını tamam etti'' gibi cümlelerle belirtilen bir idam hükmünü infaz edenler daima cellat ocağındaki bostancılar olmuştur.Çok geniş olan Bostancı teşkilatının diğer ocaklarındaki Bostancı askerlerinin de cellatlık görevinde kullanıldığı akla gelmemelidir,bu,ayrı bir birim olmuştu.. Cellatlar özel mertebede bulunan kişilerdi ve halk tarafından hiçbir şekilde sevilmezlerdi. Cellatlar sadece padişahtan emir alırlar ve sadece onu dinlerlerdi. Sadrazam dahi Bostancı başına emir veremezdi. Ayrıca cellatlar padişahın özel korumalığını da yapan seçkin bir birlikti. Acımasızlıkları ile ve dış görünüşleriyle etrafa korku salan en etkin can alma ve işkence tekniklerini harfiyen uygulayan Osmanlı Cellatları bu şekilde yetişmiş bu özel askerlerdir. 
Onlara kimse yaklaşmak dahi istemiyordu. Ayrıca cellatlar genellikle sağır ve dilsizlerin arasından seçiliyordu. Nedeni de öldüreceği kişinin en son yakarışlarını etkilenip etkilenmemesi idi

Cellatbaşının ''Yamak'' unvanı adında bir yardımcısı vardı,eğer idam hükmünü bizzat cellatbaşı infaz edecekse,yanına yardımcı olarak bu yamağı alırdı.Cellatbaşları ancak çok önemli kişilerin idam hükümlerini infaz ederlerdi,idam mahkumları arasında yanlız yeniçeri askerleri,yine kendileri tarafından öldürülürdü

Cellatbaşı dahil,cellat ocağının bütün efradı istisnasız Hırvat devşirmesi,Kıpti(Mısır yerlisi) veya Çingenelerden oluşmaktaydı.İdam fermanı bostancı ağaya verilir,mahkum,önemli bir şahsiyet değilse infazda bostancıbaşı bulunmazdı.Cellatlar,idam hükümlerinin infazlarından başka,tevkif edilmiş bir sanıpın konuşturulması için işkence işi ile de görevliydiler.Cellat ocağında tuyler ürperten işkence aletleri vardı
İdam hükümleri,ya infaz,yahut işkence ile infaz şekillerinde verilirdi.İdam işkenceli ise,işkencenin şekli de fermanda zikredilirdi
Adiyen infazın iç şekli vardı:Siyasi mahkumlar sarayda,kendi evinde veya zindanda,bazen yakalandığı herhangi bir yerde yağlı kementle boğulurdu.

Cellatların bazı özellikleri:
*15çyy dan itibaren kullanılmaya başlandılar
*16.yy da padişahın özel koruması haline geldiler
*Dilsiz ve sağırlar arasından seçilirlerdi
*Padişahın en ufak işaretinin bile ne anlama geldiğini bilir,anında ve çok çevik hareket ederlerdi
*Hırsızlar genellikle hırsızlık yaptıkları semtte,bazen de girdikleri evin ya da dükkanın önünde ibret için asılırlardı
*Katiller işkence ile öldürülürlerdi,İşkence ile idamın üç şekli vardı
*Çarmıh
*Çengel
*Kazık

Cellatların işkence teknikleri de kendileri gibi meşhurdu. Özellikle Çengel lalesi adı verilen dev çengele, halka uzun süre teşhir edilecek ve ölmesinin geç olması düşünülen mahkum iç organları zarar görmeyecek şekilde bu çengele asılır ve yavaş şekilde ölmesi seyredilirdi. Öyle ki mahkum çürüyene kadar günlerce orada asılı durur, cesedi çürüdükten sonra lale şeklinde morarıp büzüştüğü için bu alet Çengel lalesi adını almıştır.

Ayrıca bir diğer teknik de yağlı kazıktı. Uzun sürede ve acı çekerek ölmesi istenen mahkum özel bir teknik ile yine iç organları zarar görmeyecek şekilde ve ana damarına zarar gelmeyecek bir biçimde yağlı kazığa oturtulup, acı verecek şekilde ölmesi sağlanırdı. Eğer olurda mahkum çabucak ölürse Bunun cezası onu yağlı kaza geçiren cellatın ölümüydü.


Ayrıca Osmanlı'da yakalanan hırsızlar 3 gün boyunca halka teşhir edilir, halk tarafından yüzlerine yoğurt atılırdı.


Çengel:İstanbul'da Eminönü'nde uygulanırdı.Bu ceza türü eşkiya ve korsanlar için uygulanırdı
Çarmıh: Kaba etleri bıçakla oyularak buralara çok iri yağ mumları dikilir ve yakılırdı
Bir devenin üzerine konularak şehirde dolaştırılırlardı,Ölmezse akşamüstü idam edilirlerdi

Kazık:Mahkum çırılçıplak soyulurdu,elleri ve ayakları bağlanırdı,bilek kalınlığında gayet sert gövdeli ağaçtan yapılmış bir yağlı kazığa çakılarak otutulurdu,omuzlarına,çarmıhta olduğu gibi bir çift yağ mumu dikilirdi,gezdirilerek halka teşhir edilirdi.Bu ceza tipi de daha çok haydutlara ve korsanlara tatbik edilirdi
İdamlık siyasi mahkumlar idam edilmeden üç gün önce Balıkhane kasrına getirilirlerdi.Burada bir zindanda üç gün bekletilirlerdi.Neden bekletildiklerinin sebebi ise,verilen karar bir daha Divan-ı Humayun'da görüşülürdü.Suç kesinleştiğinde yani üçüncü gün idam edilirlerdi

Üçüncü gün zindanın kapısı açılır,elinde tepsi ile bostancıbaşı gelirditepside ise bir kadeh şerbet olurdu,onu mahkuma saygı içinde sunardı.
Gelen şerbet beyaz ise mahkumun affedildiği anlamına geliyordu,Kırmızı renkte ise mahkum idam edileceğini,hükmün kesinleştiğini bilirdi.Affedilen mahkum şerbetini içtikten sonra bostancıların gözetiminde bostancı kayıkhanesinde hazırlanmış çektiriye biner ve sürgün edildiği yere giderdi.
Kızıl şerbeti içenler ise öleceklerini öğrendiklerinde kahrolurlardı,çünkü içtikleri şerbet ölüm şerbetiydi,kara haber alametiydi
Mahkum Cellat çeşmesine getirilir,Buradaki taşın üzerine mahkumun başı konur,kılıçla başı kesilerek idam edilirdi 

Cellatlar mahkumların kesik başlarını koltuklarının altlarına koyarlardıç''kelle koltukta'' sözü buradan gelmektedir.
Başı kesilen şahıs uzaklarda ise bal dolu kıl bir torbaya başı konulur padişaha sunulurdu

Siyasi mahkumların kement ile boğulduktan sonra bazen başları gövdelerinden alınarak Bab-ı Humayun önündeki ibret taşının üstüne konulur ve halka teşhir edilirdi.

Cellatların,suçluları söyletmek için uyguladıklaru bazı işkence çeşitleri de şunlardı: Saçlarını ustura ile kazıdıktan sonra başına,ateşle kızıl hale gelmiş demir tas geçirmek;deri yüzmek,cımbızla sinir çekmek;kaynar suya daldırdıktan sonra soğuk suya sokmak;oradan çıkarıp tekrar kaynar suya daldırmak,çıplak vucudu demir tel kese ile keselemek,tırnak sökmek,diş çekmek

Bir devlet adamı idama mahkum olunca,ferman kendisine bostancıbaşı tarafından eteği öpülerek hürmetle gösterilir,teselli yollu sözler söylenir ve abdest alıp iki rekat namaz kılmasına müsaade olunurdu

Mesela Viyana bozgunundan sonra Belgrad'ta idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa,namazından sonra ''vücudum toprağa düşssün'' diyerek odanın kilimlerini toplatmıs,uzun sakalını kendi eliyle kaldırarak celladın kemendi geçirmesine yardım etmiş ve cellada ''Sanatını maheretle yap!'' demişti.
Taşrada,cellat gönderilip idam edilen siyasi mahkumların hükmün infazından sonra başı kesilir,yolda bozulmaması için bal doldurulmuş bir kıl torba içinde cellat tarafından İstanbul'a getirilir ve payitaht'ta yıkandıktan sonra teşhir edilir ve defnedilirdi.

Osmanlı tarihinde en ünlü cellatlar,XVII.asırda Cellatbaşı Kara Ali,onun  yamağı Hammal Ali ve Kara Ali'den sonra başcellat olan Süleyman'dır.
Bazı Bilinmeyenler:
*Cellatlar Osmanlı'nın kudretli olduğu 15'inci yüzyılda kullanılmaya başlanmış ve başta devlet adamları olmak üzere idam cezasına çarptırılan her kesin ölümü cellatların elinden olmuştur.

*Eyüp Mezarlığı'ndaki, Pierre Loti kahvesinin çevresinde yer alan ve başlarında dikdörtgen taşlar bulunan bu mezarlık dünyada tek cellat mezarlığı olma özelliğini taşıyormuş. 

*İnfazlar bazen de Yedikule Zindanları'nda yapılırdı. (Bu zindanlar ziyarete açıktır idamların ve işkencelerin yapıldığı yerler gezilebilir.

*İnfaz şekilleri, yani öldürme şekilleri, kişinin konumu, mevkii, rütbesine ve işlediği suça göre değişirdi. Osmanlı sultanları ve şehzadelerinin kanı dökülmez, yay kirişi, ip ve kementle boğularak öldürülürlerdi.

*İnfaz şekilleri, yani öldürme şekilleri, kişinin konumu, mevkii, rütbesine ve işlediği suça göre değişirdi. Osmanlı sultanları ve şehzadelerinin kanı dökülmez, yay kirişi, ip ve kementle boğularak öldürülürlerdi.

* Yeniçeriler özel Cellat satırıyla öldürülürler ve bir Yeniçeri öldürüldükten sonra top atışı yapılırdı.

*Bu öldürme şekli Şamanizm’den gelmekteydi.Bu inanışa Orta Asya'da Moğollarda da rastlanmaktadır. Çoğu tarihçiye göre bu inanış Osmanlı'nın kökleri olan Orta Asya'dan gelmekteydi.

*Bostancı Ocağı'na bağlı bir ocaktan gelen cellatlar, genellikle o dönem Hırvat ve Çingeneler arasından seçilirdi.

*Cellatların en önemli ortak özelliği ise hem sağır hem de dilsiz olmalarıydı. cellat olacak kişilerin işe başlamadan önce dilleri kesiliyordu.

*Peki padişah neden cellatların dilsiz ve sağır olmasını istiyordu?
Bundaki amaç cellatların idam ettikleri şahsın son çığlıklarını duymasını engellemek ve yaptığı işten olumsuz yönde etkilenmelerini  önlemekti.

*Cellatların arasında da rütbe esastı. Örneğin devlet adamlarının idamı söz konusu olduğunda bunu sıradan bir cellat değil, cellatbaşı ismindeki bostancıların lideri gerçekleştirirdi.

*Vezir ve kazasker gibi devlet büyüklerinin idamında bulunan cellatbaşları padişahın idam fermanını idam edilecek kişiye okur, daha sonra da son görevini yerine getirirdi.
*İdam kararı alınan kişi önce Topkapı Sarayı'nda bulunan Cellat Çeşmesi'nin önüne getirilir burada cellatın kılıç darbesiyle infaz gerçekleşirdi.

*Cellat Çeşmesi, adını cellatların idam sonrası kanlı kılıç veya baltalarını yıkadığı çeşme olması nedeniyle bu adı almıştır.

*Çeşmenin hemen önündeki taş ise ibret alınması için infaz edilen kişinin kellesinin sergilendiği seng-i ibret taşıdır.

*Ancak infaz işlemi sadece bu çeşmenin önünde gerçekleşmez, Balıkhane Kasrı'nda kementle boğularak mahkum öldürülür, ardından cesedinin ayağına taş bağlanması suretiyle denize atılırdı.

*Vezirler, sadrazamlar, devlet adamları genellikle boğdurulur, sıradan şahısların kılıçla başları vurulurdu.

*Osmanlı kanı kutsal görüldüğünden infaz işlemi hanedan mensupları söz konusu olduğunda farklı işlerdi. Hanedan mensuplarının kanı akıtılmaz, boğdurularak idam edilirlerdi. Özellikle Osmanlı şehzadelerinin yay kirişi ile boğdurulduğu bilinir.

* İdam edilecek şahıs, İstanbul dışında bir bölgedeyse, kesilen başının bozulmaması için bal dolu  kıl bir torbaya konulurdu.
Daha sonra torbaya konulan mahkumun kellesi sultanın huzuruna öylece getirilir, bir tepsi içinde padişaha gösterilip, ibret taşına konulur, üç gün halka teşhir edilirdi. 
Bu nedenle özellikle devlet adamlarının pek çoğunun iki mezarı bulunur; zira başı bir yerde bedeni ise yine başka bir yerde gömülü olurdu.
* Viyana kuşatmasındaki başarısızlığıyla bilinen ve padişahın gazabına uğrayan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa da benzer şekilde başı kesilmiş, başı bal torbasına konularak padişaha gönderilmişti. Cesedi ise denize atılmıştı. 

*Cellatların mezarlarının pek çoğunda isim yazılı değildir; doğum tarihleri vb.  haklarında hiçbir bilgi mezar taşlarında yoktur.
Buradaki amaç ise zaten dua alamayan cellatların üstüne bir de ismi üzerinden beddua almamalarıdır. Aynı zamanda cellatların yakınlarının da hayatı bu şekilde korunmak istenmiş.            
*Eyüp Mezarlığı'nın en eski isimleri aslında cellatlardır. İstanbul'un ücra tarafında kaldığı yıllarda buraya gömülmüşlerdi.   
         
*Cellatların uzak yerlere gömülmesinin nedeni ise halkın cellatların mezarlarını yakınlarında görmek ve onlarla birlikte gömülmek istememesiydi.

* Osmanlı'da çeşitli işkence yöntemlerinden biri mahkumları yağlı kazığa oturtma yöntemiydi.

* Bahadır Boysal’ın 2003 yılında çıkan ‘Mankurt (Osmanlı İşkenceleri)’ isimli kitabında bu yöntem bakın nasıl anlatılmış;
"Bir kazığa oturtma durumu var mesela Osmanlı’da. Sarayın önünde türkü çığırmak bile buna neden olabilmiş. Aslolan kurbanın hemen ölmemesi. Hemen ölürse cellat da öldürülüyor.
*Kafa kesme infazında,kesilen başlar bazende Topkapı Sarayı’nın ilk giriş kapısına asılır halka gösterilirdi.
*Bu kapı sarayın en dıştaki ilk kapısıdır, kesik başların konulduğu oyuklar halen durmaktadır. Kafalar üç gün kalırdı burda, bazen yüzlerce kesik baş olurdu.

*Cellatlar, Müslüman olan kişilerin infazdan sonra başlarını, cesedi sırt üstü yatırarak koltuğunun altına , Müslüman olmayanları ise yüzü koyun yatırarak, başlarını kalçalarının üzerine koyardı.

*Öldürülen kişinin cesedi ve üzerindeki kıymetli eşya, para ve giyecekleri cellatın malı sayılırdı.
Bu aldıkları eşyalar Cellat mezatı adı verilen yerde satımaktaydı. Tabii uğursuz sayılan bu yerlerden alışveriş yapmak o dönemin insanları tarafından pek rağbet görmüyordu. Ayrıca cellatlar özellikle Kara Ali korkutucu görüntüsüyle Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde oldukça geniş bir şekilde tasvir edilmiştir. Pek çok sadrazamı canını alan Kara Ali, oldukça korkutucu bir dış görünüme sahipti. Sırtında ve belinde Satırlar, bıçaklar ile gezen korkutucu bir görüntüsü olan, işini kusursuz yapan, oldukça soğuk kanlı bir cellattı. Pek çok devlet adamı ve sadrazamın yanı sıra Sultan İbrahim'i de öldüren Cellat olarak bilinir. Cellatların kar maskesi şeklinde gözleri açık kalacak bir biçimde yüzlerini gizledikleri pekçok seyahatnamede ifade edilmektedir.

*Cellat cesedi isterse atar, isterse ölünün sahiplerine mevki, rutbe ve konumuna göre parayla satardı. 


*Hatta bu mezar taşlarına lanetli olduklarına inandıkları için dokunamazlarmış bile. Çünkü buraya gömülenlerden birinin geride kalan aile fertleri birer hafta arayla bilinmeyen bir hastalıktan öldüler.





                                           Osmanlı'nın Ünlü Cellatlarından Kara Ali

Comments