İsveç'in Samilere Uyguladığı Soykırım

İsveçlilerin % 99 ‘u ırkçı ve Nazi düşüncesindedir. Dışarıda bu durum belli edilmiyor ama yabancı düşmanlığının boyutu internet sitelerinde ve forumlarda ortaya çıkıyor. Onlar için çocukları, kadınları, erkekleri, köpekleri ve en son olarak da yabancılar geliyor.

1935 ile 1975 arasında ari(saf) bir İsveç ırkı yaratmak amacıyla azınlık mensubu, engelli, saralı ya da toplumsal sorunları olan 63 bin kadın zorla kısırlaştırılmış.

İsveç’in yerlilerinden Sami isimli halk 1950 den itibaren İsveçliler tarafından korkunç baskıya uğramış, asimile edilmiş, 1980 lere kadar soykırım uygulanmış, sürülmüşler, çoğalmasınlar diye Sami ve Tatar kadınları kısırlaştırılmış, üzerlerinde biyolojik deneyler yapılmış kendi dillerini konuşmaları yasaklanmış, sayıları 17 000 e kadar düşmüş, okulları kapatılmış,bunun benzeri birçok yaptırım uygulanmış.

Televizyon yapımcısı ve sunucu Banu Avar bir zamanlar TRT’ye  “İsveç’teki Samilere, Laponlara” yapılan bu jenosidi anlatan bir belgesel yapmış, ama İsveç Dışişleri Bakanlığı hemen devreye girerek, Avar’ın programını kaldırtmış ve TRT bu programı yayımlanmamış. 

Bu belgeselden birtakım çarpıcı hatta korkunç denebilecek gerçekler:
Nobel Barış ödülü veren İsveç aynı zamanda dünyanın her tarafına, hatta tüm çatışma bölgelerine yoğun silah satıyor. Yasalarında çatışma bölgelerine silah satmama tavsiyesi var ama engel yok. Ben toplumsal sorumluluk hisseden, edebiyatın ahlaka ve politikaya hizmet etmesi gerektiğini düşünen gerçekçi, yeteneklerini milletlerine hizmet etme anlayışı yolunda harcayan bir önceki kuşağın yazarları gibi olmak istemiyorum diyen Orhan Pamuk Nobel Ödülü aldıktan sonra İsveç basını onun Kürt ve Ermeniler hakkındaki sözlerine geniş yer vermiş. Türkiye’nin Ermeni, Süryani, Alevi, Asuri, Pontuslu Rumlara ve Çingenelere yaptığı soykırımı tanıması için Hükümetten baskı yapması istenmiş. İsveç basınında oto sansür çok güçlü. Gizli ama derinden bir takip,denetleme var. İsveç'te gazeteci istediği herşeyi yazamaz, yazsa da basılmaz. Laponlara, Tatarlara işkence soykırım yapıldığı hiç bir zaman yazılmamıştır. Bu konuda konuşmaktan kaçınılmaktadır. İsveç’te monarşik demokraside İsveç Kralığı ekümenliğe yemin etmek zorunda, Devlet ekümenliğe yani din öğesine bağlı olmak zorunda. Bizde kimliklerdeki din hanesine eskiden sormadan, izin almadan İslam yazılması gibi bir şey (şimdilerde bizde bu uygulama yok artık). Türkiye’nin aksine Anayasasında bu ülke laiktir demiyor. 1951 yılına kadar her vatandaş zorunlu olarak kiliseye bağlı sayılıyor ve vergi ödemek zorunda bırakılıyormuş.  Yabancılar en büyük sorun, işsizliğin sorunu olarak görülüyor. Sosyal yardımlar nedeniyle İsveç’e geldikleri kabul ediliyor. Her şey kontrollü, bu baskıdan kurtulmak için insanlar içki içiyorlar. Kadına karşı şiddet çok yoğun. Her geçen gün artıyor. Özellikle aile içi şiddet. Sosyal devlet olma özelliğini yavaş yavaş kaybediyor. Samiler hiç konuşulmaz ama Türk aleyhtarlığı had safhada. Türkçe radyo bölümünü Türkler artık çok iyi İsveççe biliyor gerekçesiyle kapatırken Kürtler de çok iyi İsveççe bilmelerine rağmen Kürtçe bölümünü kapatmamışlar.

Aşağıdaki satırlarda Hıncal Uluç’un kardeşi Serpil Gogen İsveç’teki Samiler hakkındaki ilginç bir anısını anlatıyor:

Eşimle birlikte Lulea’dayız. İsveç’in kuzey kentlerinden biri.. 3 günlük bir elektronik fuarı var. Öğle saatlerinde bir süre ara vererek dışarı çıktık. Sağlı sollu hediyelik eşyaların, çeşitli yöresel el sanatlarının satışa sunulduğu derme çatma birkaç tezgah kurulmuş.. Tıpkı biz.. Küçük kilimler, ufak tefek gümüş aksesuar, boncuk işlemeli cüzdanlar, süsler, nazarlıklar, deriler ve daha pek çok şey.. İsveç nere… Anadolu nere.. Hatta, Amerika nere.. Sanki Kızılderili folkloru.. Yanımızda birileri yüksek sesle konuşuyorlar. Sanki Türkçe.. Kulağa gelen vurgu, tonlama, ahenk, ses inanılmaz.. Türkçe! Ama değil, çünkü tek kelimesi anlaşılmıyor.
Ayaküstü sohbet sırasında Türk olduğumuz ortaya çıkınca, karşılıklı ilgi artıyor. Kuzeyde, Kiruna yakınlarında yerleşik bir Sami grubu olduklarını ve ürettiklerini pazarlamaya geldiklerini söylüyorlar. Konuştukları dil Ural- Altay kökenli.. Fince, Macarca, Türkçe ailesinden.. Köylerinden söz ediyorlar, mutlaka gidip görmemizde ısrarlılar..
Programımız değişiyor, rotamız güney yerine kuzeye dönüyor. Fuar bitiminde bir araba kiralayıp yola koyuluyoruz. Uzun bir yolculuk.. Allahtan hava hiç kararmıyor. Güneş, ufka dokunur gibi yapıp hemen yükseliyor. Piknik çantamız yanımızda.. Sessiz ve ıssız yolda, arada bir Ren geyiklerine rastlayarak Kutup Dairesini geçiyoruz. Saatler sonra köye ulaşıyoruz. Etrafta çıt yok. Sözünü ettikleri kafe karşımızda.. Sohbet kaldığımız yerden başlıyor. Vakit kısıtlı.. “Müze” diyorlar.. “Mutlaka gezmelisiniz”.
Gerçekten müthiş bir müze .. Tek kat üzerine gelmişleri, geçmişleri, kültürleri, folklorları, inançları sergileniyor. Sanki Dede Korkut dekoru.. Sanki biz İsveç’te değil de Orta Asya’da, Türk illerinde bir müze geziyoruz, öyle bir etnografik geçmiş, öyle bir benzerlik.. Ak çadırdan kara çadıra, şaman davullarına, silahlara, giysilere, baş süslerine, yaşam biçimlerine, binlerce yıl öncesine ait uzun göç hikayelerine kadar..
Hayli etkilenmiş olarak, bin küsur kilometre daha yol yapıp Malmö’ye döndüğümüzde ilk iş, hikayemizi İsveç’li bir dostumuza aktarmak oldu.
Çok garipsediğim yanıtı neydi biliyor musunuz? “Onlar da İsveç’in Kürtleri” ..
Gelişim Yayınlarında çalıştığım yıllarda Kanada’dan gelen bir Türkolog profesörle söyleşi yapmıştım. Kızılderililer ve Türkler arasındaki benzerlikler üzerine.. Araştırmaya doyum olmayan müthiş bir konuydu. Sonraki yıllarda Samilerle ilgili elime geçen hemen her belgeye göz attım.
İsveç adı, Norveç’le birlikte azınlıklara uyguladıkları şiddet nedeniyle, adı “20. Yüzyıl’ın soykırım uygulayan ülkeleri” arasına girmişti. Osmanlı’nın Ermenilere uyguladığı söylenen eziyetlerin, İsveç tarafından Samilere uygulandığı kanıtlanmış ve kabul edilmişti. Yoğun bir asimilasyon politikası bu küçük azınlığa 1990’lara dek göz açtırmadı. Anadilleri, inançları yasaklanmış, zorla hıristiyanlaştırılmışlardı. Hatta öyle ki, doğan çocuklar kilisede vaftiz edildikten sonra, evlerinde, sessizce, şaman ritüellerine göre tekrar kutsanıyordu Özellikle 1920’den sonra, Sami nüfusun artmasını önlemek için 60 binden fazla insan kısırlaştırılmıştı, ki bunların yüzde 90’ı kadındı. Yine 1900’lerin başında, “Ari Irk”ı koruma teorilerine uygun olarak Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya’da yoğun bir tehcir uygulandı. Samilere ait topraklara el kondu. Yeniden toprak satın almaları yasaklandı. Göçe zorlandılar. 2. Dünya Harbi’ne kadar “tek dil, tek ulus” politikası giderek yoğunlaştı.. Zorlaşan yaşam şartları sonunda 100 binlere varan nüfus, 10 binlere düştü.

“Samiler” Asya kökenli bir halk, Ural-Altay dilini konuşurlar. İskandinavya’ya, Rusya’nın Kola yarımadasına Asya’dan gelmişlerdir. Onlara yerleşik de denilemez, göçebedirler, başta geyik ve diğer hayvanları avlanarak geçinirler. 17. yüzyıldan başlayarak Norveç ve İsveç, “Samiler”i Hıristiyan yaparak asimile etmeye çalıştılar, kültürel ve sosyal asimilasyonla bu topluluk yok edilmeye başlandı, kendi dilleri unutturuluyor, okullarda İsveç ve Norveç dili öğretiliyordu.

Sosyal antropolog Sefa M. Yürükel asimilasyon politikasını şöyle anlatır:
“1900’lü yılların başlarında Sami bölgelerinin İsveçliler tarafından sömürgeleştirilmesiyle birlikte, buralarda yaşayan Samilerin yüzyıllardır yaşam tarzları ve geçim kaynakları olan yaylalar, geyik sürülerini otlatma alanları, ormanlık alanlar ve ekilebilir alanların büyük bir kısmı, İsveç Krallığı tarafından, Samilerin ellerinden alındı ve hareket olanakları kısıtlandı. Kısıtlanmadan önceki Sami yerleşim ve yaşam alanlarına İsveçli ailelerin yerleştirilmeye başlanmasıyla birlikte, aynen Norveç’te olduğu gibi ekilir biçilir alanları Krallık yeni gelen İsveçlilerin kullanımına verdi. En verimli ve en iyi alanların ellerinden alınması karşısında kalan Samiler, Krallığın gösterdiği kısıtlı, verimsiz ya da az verimli alanlara yerleşmeye zorlandı. Bu durum Samilere karşı planlı bir etnik temizliğin adımlarını ve devletin asimilasyon politikasına uygun olan bir tehcirin oluşturulmasına yaradı.” (Batı Tarihinde İnsanlık Suçları/Marmara Grubu Vakfı Yayınları)
1960’lı yıllarda başlayan asimilasyon, 1996’da bir mahkeme kararıyla tescil edildi.
Sveg bölgesindeki İsveç mahkemesinde, devlet tarafından, Samilerin en önemli yaşam kaynağı olan hayvancılık, geyik yetiştirme ve kışlık yerleşim bölgeleri olan ormanlık bölgelerde, geyik sürülerini toplama ve otlatma konusunda, bölgede yaşayan dört Sami topluluğu hakkında, sorun oluşturdukları gerekçesiyle dava açıldı. Mahkeme tarafından, Şubat 1996’da, Samilerin ormanlık alanı kışlık olarak kullanamayacağı konusunda karar alındı.

“Samiler”in lideri Olav Jahanson bu kararı şöyle yorumladı:
“Biz, bu bölgenin yerlileri için, bu karar beklenilmeyen bir karar değildi. İsveç adaleti hiçbir şekilde yerlilerin insan hakkını korumamaktadır. Bizim varlığımıza karşı alınan bu karar, İsveç’in diğer sömürgeci iktidarlardan hiçbir farkı olmadığını göstermektedir. Bize, bu durumda ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmaktadır. Sanki yüzyıllardır buralarda var olan yaşam tarzımız ve kültürümüz bilinmiyormuş gibi bize karşı tavır alınmaktadır.”

İşte Türkiye’yi soykırımla suçlayan İsveç bu İsveç’tir. “Samiler”in adını duyan var mı?
Hayır, duyulmaz, çünkü onların seslerini duyuracak Nobel ödüllü bir yazarları olmadığı gibi, “Hepimiz Ermeniyiz!” diye bağıranların benzerleri de yoktur.

……………

Samilere asimilasyoncu Batılı uydurmasıyla Laplar, Lapplar, Laponlar deniliyor. Yamalı elbise demekmiş, yani tam bir aşağılama. Samiler böyle adlandırılmaktan hoşlanmıyorlar. Yaşadıkları yerler Sapmi ya da asimilasyoncu dille Lappland olarak adlandırılıyor. Orta Asyadan gelmişler ve dilleri Fin-Ugur ailesinden, Uygur diline yakın.  Yani Türk soyudurlar. Avcılık ve balıkçılıkla geçinmeye çalışmaktadırlar yani hala ilkel koşullarda yaşıyorlar. Zorla hıristiyan yapıldıkları halde Şaman inançlarını yaşamaya çaba gösteriyorlar.   1983 de Samilerle ilgili olarak kurulan kurulan  bir komisyon Samilere 1989 da tamamladığı raporunda bazı siyasi, ekonomik etnik ve anayasal haklar verilmesini, Sami dilinin pozisyonunun güçlendirilmesini önermiş ancak İsveç Hükümeti bunların hiçbirini  kabul etmemiştir. Sadece ve sadece göstermelik olarak Sameting denilen Samilerin kendi temsilcilerini seçme hakkı verilmiş buna da demokratik hak denmiştir. Samilerin okullarında eğitim dili Samice değildir, sadece isteyen seçmeli ders olarak yabancı bir dil gibi günlük Sami dili öğrenebilir. Hayattaki Samilerden, Sami dilini yetkin, akademik düzeyde bilen kalmamıştır.

İsveç aynı soykırımı Skanlara da uygulamıştır. 
Türkiye’ye küfredeni ödülle mükafatlandırdığı yetmemiş olacak ki baş soykırımcı İsveç şimdi de utanmadan sıkılmadan Türkiye’ye  soykırım dersi vermeye kalkmaktadır.

KAYNAKLAR:

Hasan Pulur. Milliyet Gazetesi. 17 Mart 2010 http://www.milliyet.com.tr/diyarbakir-maci-isvec-soykirimi/hasan-pulur/yasam/yazardetay/19.03.2010/1212441/default.htm?ver=50

Hıncal Uluç. Sabah Gazetesi. 19 Mart 2010. http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2010/03/19/orta_asya_soyunu_kiran_isvecte_yasanmis_anilar

Hasan Pulur. Milliyet Gazetesi. 17 Mart 2010 http://www.milliyet.com.tr/isvec-soykirimi-/hasan-pulur/yasam/yazardetay/15.03.2010/1211408/default.htm?ver=49

Alıntıdır.https://bpakman.wordpress.com

Comments