Nogay Kültür ve Gelenekleri

Nogaylar günümüzde yoğun olarak Dağıstan Muhtar Cumhuriyeti ile Stavropol Krayında yaşamaktadırlar. 1989 nüfus sayımına göre sayıları 79 binden fazla olan Nogayların yaşadıkları yerlere göre nüfus dağılımı şöyledir (Devlet 1993: 287).


Bölgeler   1979   1989   Oran (%)
Genel   59.546   75.564   100
Rusya Fed.   58.639   73.901   97,8
Dağıstan M.C.   24.977   28.294   37,4
Stavropol Krayı   22.402   -   29,6
Karaçay-Çerkez M.Ob.   11.872   12.993   17,2
Çeçen-İnguş MC.   6.093   6.884   9,1
Diğer   -   4.991   6,6


Acıbayramoviç'e göre ise 1991 tarihi esas alındığında bütün SSCB sınırları içinde 90.000 Nogay Türkü bulunmaktadır (Alpargu 1996: 207).

Nogayların yaşadıkları yerlerin isimleri daha ayrıntılı bir biçimde şöyledir: Dağıstan Muhtar Cumhuriyetinin Nogay Bölgesi, Kızılyar, Babayurt, Hasavyurt, Tarumovka Bölgeleri, Stavropol Krayı'nın Neftekum Bölgesi, Koçubey Bölgesi (Karamurza Köyü) ve Mineralovod Şehri (Kanglı Köyü), Çeçen-İnguş Muhtar Cumhuriyetinde Kargalin, Turum ve Şelkovskoy Bölgeleri, Karaçay-Çerkez Cumhuriyetinde Adıge Habl ve Habez Bölgeleri (Erkin Yurt, Erkin Halk, Adil Halk, Üyken Halk, Kızıl Yurt, Kuban Halk ve Kızıl Togay Köyleri), Çerkessk Şehri, Prikubañ Bölgesi'ndeki Put İlyiça Köyü, Romanya'nın Dobruca Bölgesi, Türkiye'de Konya ve Eskişehir'in bazı köyleri (Kalmıkova 1969: 14).

Tarih boyunca tam bir göçebe hayatı süren Nogayların geçim kaynağı hayvancılıktır. En iyi gıda maddeleri süt ve ondan yapılmış maddeler, kısrak sütünden kımız ve at etidir. Tarihte yaşanan kıtlık için eski yazma eserlerin birinde şu ifadeye yer verilmiştir: "Öyle korkunç bir açlık oldu ki halkımız ekmek yemeğe mecbur oldu" (İnan : 311).

18. yüzyılda Kuban Nogayları, 19. yüzyılın ikinci yarısında da Açikulak Nogayları ziraat yapmaya başlamışlardır. Bunun yanında demircilik, dericilik de yapmışlardır (Alpargu 1996: 203). Bu durum aynı yıllarda Nogayların artık yerleşik hayata geçmeye başladıklarını göstermektedir.

Nogaylar askerlik yapmamışlar, buna karşılık çok ağır vergiler vermek zorunda kalmışlardır. Sayılarının günden güne azalması, onlara ölü halk ya da ölmekte olan halk denmesine sebep olmuştur (Alpargu 1996: 203).

Seydi Ali Reis'in yağmacı ve kavgacı taraflarını anlattığı Nogaylar ile ilgili, Evliya Çelebi'nin "Seyahatname"sinde de bilgiler bulunmaktadır. Nogayların özellikle Kırım hanları ile sıkıntılarının olduğu eserde belirtilmektedir (Alpargu 1996: 199).

Nogay Türklerinin ekonomisi, günümüzde de hayvancılığa dayanmaktadır. Bunun yanında tarımla da ilgilenmektedirler. Ancak meraların gittikçe azalması, tarım alanlarının bilgisizce ve yanlış bir biçimde kullanılması sebebiyle ekonomik durumlarının iyi olduğu söylenemez. İşsizlik en büyük problemlerden biridir. Ücretlerin düşük, çalışma şartlarının da ağır olduğu görülmektedir (Alpargu 1996: 205-206).

Nogay Türklerinde her boy, çeşitli isimler taşır ve bunların damgaları mevcuttur. Bu boy isimlerinden bazıları şunlardır: Alakay (AN), Allaberdi (AN), Baydar (AN), Baykalı (KN), Bozak (KN), Dörmen (AN), Kañlı (AN), Karasıyrak (AN), Koñır (KN), Öden (AN), Telev (KN), Serkeli (KN), Türkpen (AN), Eşbuga (KN) vb. (Baskakov 1963: 490–492).

Sünnî olup Şafiî mezhebine mensup bulunan Nogayların inanç ve millî yapılarından dolayı Ruslarla karışmamaya çalıştıkları, yapılan istatistiklerden anlaşılmaktadır (Alpargu 1996: 205).

Geçmişte büyük aile yapısına önem veren Nogay Türklerinde, 20. yy.'ın başından itibaren daha küçük aile yapılarının ortaya çıktığı görülmektedir. Alpargu'ya göre Sovyet dönemi politikasının baskısı sonucu parçalanan büyük aileler ile bunlardaki âdetler ve unsurlar, bozkırda zayıf bir biçimde de olsa İkinci Dünya Savaşı'nın ertesine kadar sürmüştür. Bozkırdaki aile içinde otorite babanındır. Zaten Sovyetler döneminde diğer Müslüman Türk halklarında olduğu gibi, Nogay Türklerinin de Sovyet formatına girmesini engelleyen en önemli husus, pederşahî aile düzeninin devam etmesi olmuştur (Alpargu 1996: 13).

Evlenmede "beşik kuda" (beşik dünürleri), "nışan saluv" (nişanlanma), başlık parası, yüz görümlüğü, süt hakkı gibi âdetleri bulunmaktadır. Çocuğa isim vermede, sünnette, çocuğun eğitiminde, düğünde, ölümde, cenazede geleneklere önem verilir. Kadınların önemi halk şiirleri, atasözleri vb.de her fırsatta vurgulanmaktadır. Boşanmaya çok sık rastlanmaz. Çok çocuklu olmak evlilikte mutluluk işaretidir. Loğusalara musallat olduğu düşünülen "albastı" vb. birçok inanç ve gelenek bütün Türk dünyasında olduğu gibi Nogay Türklerinde de yaygındır (Alpargu 1996: 15–20).

1991 yılında Nogay Ordası’nın kuruluşunun 600. yılını kutlayan Nogay Türkleri, günümüzde ayrı bir idarî yapıya kavuşmayı arzu etmektedirler. Fakat bu isteklerine kavuşmaları oldukça zordur. Bilhassa birbirlerinden uzak yerleşim bölgelerinde yaşamaları bunun en büyük engellerinden biridir (Alpargu, 1996: 207).

Nogay Altın-Ordu kumandanlarından Nogay (veya Nohay). 1259'dan 1299'a kadar aşağı yukarı 40 yıl bu devletin mukadderatına hakim olmuş, ancak Cengiz sülale ananesine saygısı yüzünden tahta geçmediği halde, komşu yabancı devletlerin birçoklarında o, Altın-Ordu hükümdarı telakki edilmiş, elçiler ve hediyeler kabul etmiştir. Elçileri de hükümdar elçisi gibi karşılanmıştır. Aslında o, resmen Don ile Dnepr arasındaki bölgeleri idare eden bir tümen beyinden başka bir şey değilken, 1259 ve 1296'da Galiçya'da, 1261/63'de Kafkasya seferlerinde kazandığı üstün zaferlerle sivrilmiş ve Karadeniz'in doğu ve kuzeyinde yaşayan boyları Altın-Ordu merkezinden ayıracak şekilde kendi hakimiyeti altında birleştirmiştir. 

Nogay, Balkanlar'da Bulgar ve Bizans işlerine karşımış ve savaşlarda yenmiş olduğu Bizans imparatoru Mihail Paleolog'un kızı ile evlenerek arkasını emniyet altına aldıktan sonra Rus Knezleri üzerinde de hakim bir duruma gelmiştir. Rus yıllıklarında onunla ilk olarak 1276'da karşılaşıyoruz: o yıl Nogay, Vladimir Volinskiy, Lev Galitskiy ve Mstislav'a mektupla elçiler göndererek Litvaya karşı birlikte sefere çıkmayı talep etmiştir. 1279'da Lev Galitskiy, Nogay ordusunun yardımı ile Sandomir'i almak istemiştir. 1288'de Rus Knezleri, Nogay'ın Lehistan'a karşı seferine iştirak etmişlerdir.

Nogay'ın şahsî başarıları büyük olmakla beraber, Altın-Ordu tahtına oturmayıp devlet içinde devlet gibi hareket etmesi, Altın-Ordu'nun iç savaşlarla sarsılarak zayıf düşmesine sebep olmuştur. Diğer hükümdarlar gibi, 1291'de yine Nogay'ın himayesinde Altın-Ordu tahtına geçen Tohtu, sonra ona karşı cephe almış, bu duruma son vermek maksadiyle uzun süren bir mücadeleye girişmiş ve neticede Nogay yenilerek öldürülmüştür (1299). 

Nogay'ın idaresinde toplanan boylar, onun ölümünden sonra bu ad ile tanınmışlar ve Altın-Ordu'nun parçalanması üzerine "Nogay Hanlığı" ismi altında ayrı bir devlet meydana gelmiştir.

Etnograflardan Georgi 18. yy.'da Nogayların yayıldıkları yerleşme sahasını şöyle gösterir:

a. Don ve Kuban Irmakları arasındaki 70.000 Nogay topluluğu,
b. Kırım Yarımadası Nogay halkı,
c. Astrahan Nogay kolu (bunların bir kısmı Kafkasya'ya ve Kırım'a, bir kısmı Başkırdistan'a göç etmiştir ),
d. Kuban ve yöresi Nogayları (Caferoğlu 1988: 46).

1783'te Rus ordusu Kuban ve Don arasında göçebe hayatı yaşayan Nogay Türklerine saldırmış ve büyük bir bölümünü yok etmiştir. Sağ kalanlar Kuban'ın sol kıyısındaki Edigelere sığınmışlardır (Bavbek 1986: 164). Bazıları bugünkü Krasnodar bölgesinde yerleşik bir hayata geçmeye mecbur bırakılmış, bir kısmı da eski topraklarına dönmüştür. Bir kısmı ise deniz yoluyla İstanbul'a, birazı da Karadeniz'deki limanlara gelmişlerdir (Alpargu 1996: 200).

Küçük Nogaylardan geriye kalanlar Kuzey Kafkasya'nın çeşitli bölgelerinde yaşamaktadırlar. İdil'in doğusunda kalan Nogayların bir bölümü Kazak hanlarına, bir kısmı da Başkurtlara tabi olmuşlardır. O. Bavbek diğer Nogayların Karakalpak adıyla ayrı bir grup hâlinde yaşadığını, Özbeklere katılan Nogayların ise nüfuz sahibi olduklarını, Mangıt reisi Masum Şah Murad'ın Ebu'l-Gazi Han döneminde, bu hükümdarın kızı ile evlenerek tahta oturduğunu (1785-1800) belirtmektedir (Bavbek 1986: 164-165).

19. yy.'da Rus saldırıları sebebiyle göç edenlerin sayısı çok fazladır. Bu yıllarda göçü hızlandırmak için evlerin yakılması, insanların iskelelere yığılması gibi olayların belgeleri arşivlerde bulunmaktadır. Hatta o yıllarda, Kafkasya'da bulunan General Odomikof'a buradaki asayişin nasıl düzeltileceği sorulduğunda, alınan cevap "Nogay ahalisinin bulundukları yerlerden uzaklaştırılmalarıyla" olmuş ve bu Rus gazetelerinde yayımlanmıştır (Saydam 1996: 118). 

18 Kasım 1858'den itibaren Batı Kafkasya'dan Osmanlı topraklarına gelen Nogayların sayısı bir yıl içinde 11.309'a ulaşmıştır. Bunların büyük bölümü Adana ve Dobruca'ya gönderilmiştir. 1863 yılına kadar göç eden Nogayların sayısı 30.000'i bulmuştur. Bunların tamamı Yedisan, Beşno, ve Canboyluk kabilelerine mensupturlar (Alpargu 1996: 201). Kuban ve Terek'in kuzeyi ele geçirildikten sonra binlerce Nogay ve Kalmuk ailesi Dağıstan ve Çerkez kuvvetleriyle birleşmesinler diye Volga'nın ötesine göç ettirilmişlerdir. Onların yerine de Rus köylüleri yerleştirilmiştir. Bu sistemli politika ile Rusya'nın hemen her yerinde olduğu gibi Kafkasya'da da demografik bakımdan Rusların üstün olması sağlanmıştır (Saydam 1996: 122-123).

NOGAY SOY KIRIMI 
 Nogay Türkleri Türk toplulukları içinde en fazla soykırıma uğramış bir Türk topluluğudur. Haliyle en çok şehit veren Türk topluluğu olarak şehitlerimizi anıyoruz. Nogayların uğradığı sürgün ve soykırımlara kısaca değinmenin faydalı olacağına inanmaktayım. Bilindiği gibi Nogay adı Altınorda Han ve başbuğlarından biri olan Nogay Han’ın adından gelmektedir. Nogay Han’a bağlı Türk boyları onun ölümünden sonra kendilerine Nogay adını vermişlerdir. 

Nogay Han,1299 yılında Mecusîlikte kalan Altınorda Hükümdarı Tokta Han’ın yaptığı savaşta bir Rus eri tarafından şehit edilmişti. Tokta han ile Nogay Han arasındaki mücadeleden Nogaylar pek sarsılmış olarak çıktı. Rus kaynaklarındaki haberlere bakılırsa, bu pek kalabalık topluluk Nogay’ın ölümünden sonra ana yurtları olan Kırım ile Tuna arasındaki sahadan ceza olarak doğuya İdil ırmağının öte yakasına doğru sürülüp, Hazar bozkırının Yayık (Ural) ile Çim (Emba) ırmakları arasında bırakıldı. Bir grup Nogay da Bizans yoluyla Anadolu’ya geçti. Bu Nogaylar’ın birinci soykırım ve sürgün hayatı idi. 1558 yılında Nogay Hanlığında çok büyük kıtlık olur. Ruslar bu ekonomik şartlarla siyasi kargaşalıklardan yararlanarak mirzalar arasında entrika, çevirdiler. Bir ağıtta “Bu gavur (Rus) baba ve ecdada ve malum asil insanlar arasına kağıt parçaları dağıtarak entrikalar çevirdikleri, birbirlerini tahrip ettikleri bir zamanda yaşadığından” bahsedilir. Yusuf Beyin tuzağa öldürülmesinden sonra İsmail mirza Rus hâkimiyetini tanır. 

Rus esaretini istemeyen Nogaylar’ın ise entrikalar karşısında artık Volga (İdil) nehrinin batısına yani Kırım tarafına göçmekten başka çareleri kalmamıştı. Nogaylar arasında “ çocuğum gavur olmasın diye ben buzları yararak Kırım tarafına geçer giderim” denmeye başlandı. İşte bu hadise de Nogaylar da ikinci soykırım ve sürgün hadisesidir. 16,yy ikinci yarısında birçok Rus-Nogay çatışması olmuştur. 

1580’de Ruslar Nogay topraklarından işgal ettikleri yerlere yerleşmeye başladı ve aynı yıl Nogaylar’ın başkenti SARAYCIK’ı yaktılar. 1586 yılında Ruslar Samar ırmağı kıyısındaki Samara şehrini kurdular. 1600 yılında da Rus köylüleri Samara çevresini işgal etmeye başladı.1601 yılında ikinci açlık hüküm sürdü. Bu ekonomik durumdan faydalanan Ruslar Büyük Nogay Ordası topraklarını tamamen işgal etti. Bu olayda bir milyon nogay Türkünün öldüğü söylenir. Şiirde “ on san Nogay bülgende, Ormembet Biy olgende” sözü ile Ormembet beyin öldüğü tarihte bir milyon Nogay’ın iflas ettiği belirtilmektedir. Bu olay da üçüncü soykırım hadisesidir. 

Rus İdaresi Osmanlı devletine ve kırın Hanlığına karşı, Nogaylardan faydalanmaya kalkmış ret cevabı alınca şiddete başvurmuştur. Bu baskıdan onlar yılmamış, Ruslara karşı ayaklanmışlar ve isyanlar çıkarmışlardır. Millet ve Milliyetlerine sadık olan Nogaylar, bu direnme ve boyun eğmeme yüzünden, ceza olarak öteye beriye dağıtılmışlar, hudut dışı bile edilmişlerdir. 28 Haziran 1783 yılında Rus generali Suvorov (Nogay kasabı) kadın, çocuk, ihtiyar demeden yüz binlerce Nogay Türk’ünü şehit etmiştir. İşte 216 yıl önce yapılan bu faaliyet Nogaylar için dördüncü büyük soykırım olayıdır. 

Beşinci büyük sürgün ve kıyım hadisesi ise 1944’te kırım Türkleri ile birlikte hayvan vagonlarına bindirilerek çoğunun yollarda şehit edildiği kıyım ve sürgün faaliyetidir. Bu olayda sürgün edilen Nogay Türklerinin akıbetleri halen belli değildir. Sağ kalanlar eritildi mi yoksa varlıklarını sürdürüyorlar mı bizce bilinmemektedir.

Bulundukları başlıca şehirler : Rusya Federasyonuna bağlı Astarhan, Terek, Kızılyar , Açıkulak, Perekop, Çelyabinsk j Bulgaristan’ın Şumnu, Dobruca ve Türkiye’nin Ankara -Polatlı , Şereflikoçhisar , Konya-Kulu , İstanbul, Osmaniye, Adana, Çorum, Eskişehir , Bursa, Kütahya Gaziantep, Isparta-Senirkent şehirlerinde yaşamaktadırlar .

Siyasi ve idari konumları : Bulundukları ülkenin idari yapısına uymaktadırlar .

TARİHÇE
Türk tarihinde Nogay sözüne ilk olarak Altınordu devletinde rastlanır. Nogay Han , üstün kabiliyeti , büyük teşkilatçılığı sayesinde Altınordu devletinin en yüksek mevkilerine çıkar. Nogay Han’a tabi olan Türk toplulukları onun adını almışlardır. Nogaylar, 13. yüzyıla kadar, Deşt-i Kıpçak’ta ( Kıpçak çölünde ) göçebe hayatı .yaşadılar. Birleşik bir hayat süren Nogaylar çeşitli sebeplerden dolayı daha
sonra dağıldılar. Bir kısmı mekan değiştirirken kalabalık bir kısmı diğer Türk boyları arasında eridiler.

BUGÜNKÜ DURUM
Erimeden günümüze kadar kalan Nogaylar ; Hazar bozkırında, Kuzey Kafkasya’da, Kırım’da , idii-Ural havzasında , Batı Türkistan’da ve Litvanya’da , Dobruca’da, Deliorman bölgesinde ve Türkiye’de yaşamaktadırlar.
1) Hazar Bozkırı Nogayları : Aşağı itil’in geniş deltasında Astarhan çevresindeki köy ve kasabalarda, Kalmukya’nın güney kesimine düşen Kuma çayının kuzey yöresinde bulunurlar. Kendi ağızlarını unuttukları için Kazanlı diye de adlandırılırlar. Buradaki başlıca toplulukları 11 Kara ağaçlar ( Karagaş) 11 ve Kundurlardır.

2) Kuzey Kafkasya Nogayları : Kafkasya’da beş bölgede yer alırlar. Dağıstan’ın Kuma ile Terek akarsuları arasında kendi adlarıyla anılan bozkırda , özellikle Kızılyar yöresinde , Hasavyurt ve Açıkulak kazalarında kalabalık bir topluluk halinde bulunurlar.

3) Kırım Nogayları : Nogaylar Kırım yarımadasının kuzeyindeki ovalık alan ile dağlık kesimin kuzey eteklerinde, Perekop kasabası çevresinde , kuzeydoğuda Azak denizine dökülen çaylar ( Tolmak, Bedri vb. ) boyunda yaşamaktadırlar.

4) İdil-Ural Havzası Nogayları : Burada Tatarlar arasındaki ,, Nogaylar” ( Nagaybaklar ), küçük bir etnik topluluktur. Günümüzde Başkurdistan’da ve Başkurdistan’ın kuzeydoğu komşusu Çelyabinsk vilayetinin Yukarı Ural çevresinde yaşamaktadırlar. Nogaybaklar, Kuzey ( Kıpçak ) Türkçesinin Başkurt unsurlarının da karıştığı Tatar ağzıyla konuşurlar. Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebindendirler. Başkurdistan’daki Nogaylar, Kuzey Türkçesi’nin Başkurt ağzıyla konuşurlar.

5) Batı Türkistan ( Kazakistan ) Nogayları : Bu büyük bölgenin Kazaklar arasındaki Nogaylar’ı, onların boy düzeninde , Orta ve Kiçi ( Küçük ) cüzlerde bulur)urlar. Orta cüzdekiler, şecereye göre , Kongırat kolunun Camanbay’ından gelirler. Buradaki Nogay’dan da Satıbaldı, Tokas, Şahan uruk- Iarının ataları çıkmıştır. Kazakistan’daki Nogay obaları, şimdi Kızılorda .tümeninin Canga-Korgan yöresinde yaşamaktadırlar. Hepsi Kuzey Türkçesinin Kazak ağzıyla konuşurlar.

6) Kırgızistan Nogayları : Kırgızlar arasındaki boy düzeninde Ön-Kol’a bağlı Çirik boyunun ,, Nogay” adlı bir oymağı vardır. Onlar, Kuzey Türkçesi’nin Kırgız ağzıyla konuşurlar.

7) litvanya Nogayları : Polonya’nın kuzeyinde ve Baltık denizinin doğu yanında yer alan bölgede yaşarlar. Nogaylar’a ”Litvanya Tatarlar”ı da denir.Buradaki Nogaylar sadece dinlerini (İslam’l) muhafaza edebilmişlerdir.

8) Romanya Nogayları : Yüzyıllarca önce, Karadeniz’in batı kıyılarına göçmüş bulunan Nogaylar,çağımızda Tuna ırmağı deltasının sağ yöresindeki Dobruca bölgesinde ( Köstence ili ) dağınık olarak yaşarlar.

9) Bulgaristan Nogayları :Tuna’nın güneyindeki Deliorman bölgesinde ,Şumnu (Kolarovgrad ) çevresindeki köylerinde yaşarlar.

10) Türkiye Nogayları : iki yüzyıl önce Türkiye’ye gelmiş Nogaylar’ın ÇOğU Orta Anadolu’ya yerleştirildiler. Bugün Nogaylar , Ankara’nın Polatlı ve Şereflikoçhisar ilçelerinin bazı köylerinde, Konya’nın Kulu ilçesinin bazı köylerinde, İstanbul, Osmaniye, Adana, Çorum, Eskişehir, Bursa, Kütahya, Gaziantep ve Isparta’nın Senirkent ilçesinde yaşamaktadırlar.

NOGAYLILARIN NÜFUS DURUMU
Hazar Bozkırı 135.000
Dağıstan 147.000
Stavropol 163.000
çeçen-inguş 125.000
Karaçay-Çerkez 35.000
Azak Doğusu 170.000
Litvanya 15.000
Dobruca 90.000
Türkiye 150.000
Toplam 1.030.000

NOGAYLAR
Nogaylar bir millet, bir ırk, bir kabile veya Oğuzların 24 boyundan biri değildir. Onların Türk ırkına, Türk kültürüne ve İslam dinine mensup olduklarında şüphe yoktur. Bazı tarihçilerin iddia ettikleri gibi; Nogaylar, Moğol asıllı değildir. Kırım Türkleri gibi, ataları Moğol idaresinde yaşamış ve zamanla Moğolları da Türkleştirmiş olan Türkistan kökenli Türklerdir. Topluluğun adının, Altın Orda Devleti komutanlarından Emir Nogay’dan geldiği bilgisi, genel kabul görmüştür. Farklı bilgilere de rastlanmaktadır.

Altın Orda Hakanlığı’nın komutanlarından, ‘Nohay’ veya ‘Nokay’ olarak da anılan Emir Nogay, 1259 yılından 1299 yılına kadar 40 yıl boyunca, Altın Orda Devleti’nin ilk fetret döneminde büyük nüfuz sahibiydi. Moğollarda olduğu gibi, Altın Orda Devleti’nde de ‘Han’ ve/veya ‘Hakan’ olarak devlet başkanlığı tahtına oturabilmek için Cengiz Han soyundan gelme şartı vardı. Bu sebeple Emir Nogay, han-hakan unvanını kullanamadı. Fakat Emir Timur gibi, han-hakan yetkileriyle devleti yönetti.

Emir Nogay 1299 yılında, kendisini etkisizleştirmek isteyen Altın Orda hükümdarı Toktamış Han ile giriştiği mücâdelede bir Rus askeri tarafından pusuya düşürülerek öldürüldü. Toktamış Han, O’nun ölümüne çok üzüldü ve Rus askerini idam ettirdi.
O’nun ölümünden sonra askerleri ve etrafında toplanmış olan insanlar; İdil Irmağı’nın öte yakasına dağıldılar. Buralarda Türk kökenli Astrahan, Kırım ve Kazan hanlıkları bulunuyordu. Bir grup Nogay da Anadolu’ya geçti.

Ruslar, Nogayları hiç sevmiyorlardı. Hatta ‘başlıca düşman’ olarak görüyorlardı. Çünkü göçebe hayatı yaşayan Nogaylar, Rus şehir ve köylerine düzenledikleri baskınlarda elde ettikleri ganimetlerle yaşıyorlardı. O dönemin şartları içerisinde güçlü olanlar ancak bu şekilde geçim sağlıyorlar, refah ve zenginliğe kavuşabiliyorlardı.

23 Ağustos 1552 tarihinde Ruslar Kazan Hanlığı’nı işgal ve ilhak ettiler. Nogayların, İsmail Mirza yönetimindeki bir kısmı, Rus yönetimine girmeye râzı oldu. Olmayanlar, Bilek Bulut Mirza yönetiminde topluca Kırım Hanlığı’na sığındılar. Bunlar, ‘Küçük Nogaylar’ olarak anılırlar. Küçük Nogaylar, 8 Nisan 1783 tarihinde Kırım da, Ruslar tarafından işgal ve ilhak edilince Osmanlı Devleti’ne iltica ettiler. Osmanlı Devleti onların büyük kısmını Eskişehir ve çevresine yerleştirdi.

Sovyetler Birliği’nin diğer bölgelerinde yaşayan Nogaylar, 28 Haziran 1783 tarihinde Rusların soykırımına maruz kaldılar. ‘Nogay kasabı’ olarak anılan Rus Generali Suvarov, 100.000’e yakın Nogay Türkünü şehit etti. Rus Çarı Birinci Aleksandr, 1801 yılında Nogayların Rus ordusuna atlı asker olarak katılmalarını emretti. Nogaylar, ‘Buzları kıra kıra yüzerek Ak Topraklara (Anadolu’ya) gideriz de gâvura hizmet etmeyiz.’ Diyerek emre uymadılar. Bu sebeple yeni bir katliama uğradılar.

İsmail Mirza yönetimindeki Büyük Nogaylar, bulundukları bölgede yaşanan kuraklık sebebiyle kıtlık çıkınca, Kuban Irmağı boylarına gittiler. 1603 yılında Rusya’da çıkan karışıklıklardan yararlanarak, Osmanlılardan ve Kırım hanlarından destek göreceklerini ümit ederek bağımsızlıklarını ilan ettiler. Fakat beklentileri gerçekleşmedi. 1770 yılında Ruslarla anlaşmaya vardılar ve bağımsız bir hanlık kurma izni aldılar. Diğer bölgelerdeki Nogaylar da buraya göç etmeye başlayınca Ruslar korktular ve ânî bir baskın düzenleyerek yakalayabildikleri Nogayları katlettiler. Kurtulabilenler de Osmanlı Devleti’ne sığındı. Kırım’da sağ kalabilenler ve sonradan evlerine dönebilenler, 18 Mayıs 1944 büyük sürgününde Kırım Türkleri ile birlikte hayvan taşımakta kullanılan tren vagonlarıyla Sibirya’ya, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan gibi Türkistan Türk cumhuriyetlerine gönderildi.
Nogaylar; ‘Nomay cürsen, Nogay şıgar aldınga = Çok gezersen, önüne mutlaka bir Nogay çıkar.’ Derler. Çünkü onlar, dünyanın dört bir köşesine dağılmışlardır.

Günümüzde Nogayların yaşadıkları bölgeler ve tahminî nüfusları:
1- Azak Denizi’nin doğusunda: 170.000, 2- Stavropol Bölgesi’nde: 163.000, 3- Türkiye’de: 150.000, 4- Dağıstan’da: 147.000. 5- Hazar bozkırlarında: 135.000, 6- İnguşetya’da: 125.000 (Çeçenistan’dan göç edenler ve orada kalanlarla birlikte), 7- Dobruca’da: 90.000, 8- Karaçay-Çerkez Özerk Bölgesi’nde: 35.000, 9- Litvanya’da: 15.000. Toplam: 1.030.000. Bunların dışında; az sayıda pek çok yerleşim biriminde Nogaylara rastlamak mümkündür. Nogayların tamamına yakın bölümü  Müslümandır. Başkırdistan ve kuzey komşusu Çelyabinsk Vilayeti’nde yaşayanlar Hıristiyan Ortodoks’turlar. Büyük çoğunluğu Kuzey Kıpçak Türkçesi ile, mahalli dillerden etkilenmiş bir dille konuşurlar. Bu dile, ‘Nogayca’ demek yanlış bir isimlendirme sayılmamaktadır.
Türkiye’de; Ankara’nın Polatlı ve Şereflikoçhisar ilçeleri ile köylerinde, Konya’nın Kulu İlçesi’nde, İstanbul, Osmaniye, Adana, Çorum, Eskişehir, Bursa, Kütahya, Gaziantep, Isparta’nın Senirkent İlçesi’nde yaşamaktadırlar.

Kazan Hanlarının sonuncularından biri olan Safâ Giray Han’ın eşi Kazan sevdâlısı, Süyun Bike, Nogay mirzalarından Yusuf Bey’in kızı idi. O, ülkesini Rus boyunduruğundan kurtarabilmek için çok mücâdele etti. Kendisi için değil, vatanı için yaşayan bir güzel insandı. Kazan halkı, O’nu unutmadı. Yıllar sonra Süyun Bike hâtırasına 7 katlı, minâre şeklinde muhteşem bir âbide yaptı. Günümüzde Kazanlılar, özellikle genç kızlar, bu âbideye gelip, Kazan Hanlığı’nın en ateşli bayan vatanseveri, güzeller güzeli ve fakat tâlihsiz Süyün-Bike için fâtihalar okuyorlar. O’nun hayatı ayrıca yazılmalı.

Nogaylar hakkında olumsuz değerlendirmeler de yapılmaktadır. Olayların, o günün şartları içerisinde ele alınması halinde, bu tür değerlendirmelerin isabetli olmadığı anlaşılır. Kırım Hanlığı’nda feodal bir yapı hâkimdi. Hanların bir kısmı, kabileler ve gruplar üzerinde devlet disiplinini oluşturmakta zorlanıyorlardı. Bu durumdan yararlanmak isteyen mirzalar, daha fazla hak elde edebilmek için karışıklıklar çıkarıyorlardı. Hanlar, karışıklıkları bastırmak için zaman zaman Nogaylardan yararlanıyorlardı. Nogayların bir kısmı da Han yönetimine karşı çıkan Mirzalarla birlik oluyorlardı. Kırım Hanları, Ruslara karşı savaşırken Nogaylardan hep destek aldılar. Osmanlı Devleti, gördüğü lüzum üzerine Kırım Hanlarına başkaldıran Nogayları desteklemiştir. Burada hedef, Kırım hanlarını zayıflatarak daha ağır bir disiplin uygulamaktı. Çok azınlıkta kalan bâzı Nogayların da Kırım Hanlığı’na karşı Ruslarla işbirliği yaptığı olabiliyordu. Âdil bir hüküm verilebilmesi için, bir-iki münferit olaydan ibaret kalan durumları gerektiren şartları incelemek gerekir.

Nogay Türklerinin kendilerine has önemli kültür birikimleri vardır. Ülkemizde Nogaylarla ilgili bilgiler, dergi sayfalarında makaleler, ansiklopedi maddeleri ve küçük kitapçıklarda dağınık bir vaziyettedir. Bu bilgiler, araştırmacılar ve tez hazırlamak durumunda olan akademisyen adayları ve akademisyenlerin ilgisini beklemektedir.

Oğuz ÇETİNOĞLU

TÜRKİYE’DE NOGAYLAR
600 bin Nogay Türkiye’ye göç etmiştir. Büyük bir kısmı zamanın Konya vilayetine göç etmiştir. İlk zamanlar Osmanlı fermanına uygun olarak yerleşik köylere 30 ar haneyi geçmeyecek şekilde iskan edilip yerleşik düzene geçmeleri için iki haneye bir öküz ve hane başına bir kile buğday tohumluk devlet tarafından verileceği sözü verilmişse de zamanın zor şartları nedeniyle çoğunlukla bu gerçekleşmemiştir. Yerleşik halk ile uyumsuzluklar ve nedeni ile zamanla nogaylar nüfus olarak güçlü oldukları köylere göç etmiştir. İlk iskanda nogay yerleşimi olan bir çok köyde nogay kalmamış veya az sayıda kalan nogaylar da zamanla kültürünü kaybetmiştir. O zamanlarda Cihanbeyli Kazasına bağlı köyler, günümüzde Ankara’nın Şereflikoçhisar ve Konya nın sonradan ilçe olan Kulu ilçesine bağlanmıştır. Ilgın İlçesi’nde de bir mahalle oluşturmuşlardır. İlçenin Behlül Bey, Şıh Cârullah ve Câmiatik mahallelerinden ayrılarak kurulan ve sonradan Ayvat Dede adıyla adlandırılan mahallede, oturmaktadırlar.

Kendilerine özgü gelenek ve göreneklerini hâlen devam ettirmekte , aralarında kaybolmaya yüz tutmuş Nogay diliyle konuşmaktadırlar.

Romanya dan göç etmiş çok az bir kısmı gümüş ve bakır işlemeciliği; el sanatı ürünleri; takı ve süs eşyası, boncuk, yüzük, kolye, bilezik yapımı ile uğraşırlar. Misafir perverdirler, Aman dileyip hanelerine baş vuranları baş tacı edip ölümüne korumaktadırlar. Günümüzde bu mesleklerin bir kısmını artık icra etmemektedirler. Hamurlu yemeklerden sonra et suyu olan “Sorpa” içmeleri geleneksel özelliklerindendir.

Konya Tuzlukçu-Erdoğdu Köyü, Konya-Adana-Ankara yol ayrımı olan Kulu Makası bölgesinde. Bunlar ŞEKER, Doğan kaya, Akin, Kırk kuyu, Boğaz ören,Seyit Ahmetli,AHİBOZ ve Mandıra köyleridir.

Günümüzde Eskişehir’de Alpu Aktepe (Rıfkıye) Köyü ve Işık ören (Aziziye; daha sonra Arap Kuyusu) köyü nogay köyleridir. Yelice (Esence) Köyünde de bir miktar nogay yaşamaktadır. Hamidiye Köyü de Nogay olan Zincir ve Taraktaş aileleri tarafından kurulmuştur. Bu köyleri kuran nogaylar 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı Rus Harbi) sonrasında Romanya’nın Konstanta (Köstence) İli, Medgidia (Mecidiye) İlçesine bağlı Poarta Alba (Alakapı),Nazarcea (Nazarşa), Aşağı Bülbül ve Yukarı Bülbül köylerinden alınarak 1893 yılında Bursa Vilayeti’ne bağlı Eskişehir Kazası Alpu Nahiyesi’ne iskân edilmişlerdir.

Eskişehir bölgesine göç edip,Nogay adetlerini uygulayıp anadillerini konuşmaktadırlar.Genellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşmakta olup gelir düzeyi ile eğitim düzeyleri yüksektir.Köylerde emekli sayısı oldukça fazladır.Bölgedeki diğer Nogay olmayan komşu köylerden tarımı biz tatarlardan öğrendik diye bir deyim kullanırlar.Genelde Nogaylarımız teknik ve düzenli tarım yaparlar.Meşur Yemeklerimizden olmaşsa olmazı Çib örek,Tabak börek.Sarburma ,Göbete,Kaşık börek,Üyken börek, Kalakay Bavursak Tava lokumu Omaş Çorbası Sorpa ve daha sayamadığım birçok yemek çeşitleri vardır.Yemeklerde genellikle Et olur.
Bu köylerde yaşayan Nogaylar da ulusal kimliklerini korumuşlar, adetlerinden ayrılmamışlardır. Yaşanan ekonomik zorluklardan dolayı bir kısmı köylerinden bağlarını koparmadan göç etmişler. Büyükşehirlere, ilçelere ve 60’lı yıllardan itibaren Avrupa’nın çeşitli yerlerine yerleşmişlerdir. Köylerinde tarım ve hayvancılıkla geçinen yöre halkı, köylerinin dışında günümüz koşullarına göre meslek edinmişlerdir. Bunun dışında Karaman’da da az miktarda Nogay aileleri mevcuttur.

Nogaylar’a özgü olan dillerini muhafaza etmeye çalışmışlar ve günümüzde de bu dili kullanmaya devam etmektedirler. Geleneksel yemekleri kazan börek, şırbörek (çiğbörek), koyankulak (tavşan kulağı), inkal, tava börektir ve tamamı hamurdan yapılmaktadır. Ekmek olarak da kendilerine has kalakay, tavaöptek, şöyünöptek adlarında, ve tandırda pişen çeşitli şekillerde ekmekleri tüketmektedirler. Yağda kızartılan bavursak adında ekmekleri de vardır. İçeceklerinin en önemlisi ise ayakşay dır. Halk arasında Tatar Çayı veya Nogay Çayı olarak bilinir.

Muammer ATAK



Nogay Boyları
Nogay kelimesi bir şahıs adı olup, 1270-1299 yıllarında Altın Ordu'da büyük bir nüfuz kazanmış olan bir emirdir. Ona tâbi olan il ve uruglara Nogay adı verilmiştir.1 Jyrkankanllio'ya göre, Nogaylar Cengiz Han'ın ahfadıdır.2 Rasony'e ve Grousset'e göre, Nogay Cuci ailesindendir.3 Togan'a göre, Nogay, Çingiz Han'ın torunlarından Berke Han'ın başkumandanı olan Nogay Han'ın kurduğu birlik etrafında toplanan Türk Tatarlara verilen bir addır.4

Boy adları, Türk tarihi ve etnolojisi araştırmalarına giren konuların en önemlilerinden sayılmaktadır. Türklerle temasta bulunan komşu kavimler çok eski devirlerden beri Türk boylarının adlarını tespit etmişler ve bununla bu boyların birbirine olan yakınlık ve kardeşliklerini öğrenmeye çalışmışlardır.5

Howort'a göre tarihî çağlardan Moğol istilâsına kadar geçen uzun zaman içinde Nogaylar, Kanklı, Uz ve Peçenek Türk boylarından sayılmışlardır.6 Nogayların doğu urukları daha çok Mangıt adı ile bilinirdi.7 Nogaylar; Rasony,8 Çay,9 ve Sümer'e10 göre Mangıtlar olarak anılmaktadır. Nogaylar için bu iki adı bir arada Mangıt- Nogay şeklinde kullanan kaynaklar da bulunmaktadır.11

M. Saminoff, Nogayların Peçeneklerden geldiğini,12 Polovtsi ve bazı Rus tarihçileri ise, Moğolların bir kolu olduklarını ileri sürerler.13 Özergin'e göre Nogay ulusunun çekirdeği, başta Peçenek boyu olmak üzere Kıpçak bozkırında dağınık olarak yaşayan bir çok Kıpçak uruk ve boyundan oluşmuştur. Geçen yüzyıldan beri tespit edilmiş Nogay boy adları şunlardır.14 Açıkulak Nogay, Ak Nogay, Alçın, Argun, Barın, Burcak, Canbulat, Cambayluk, İrdişan, Karaağaç (Karagaş), Kara Mırza, Kara Nogay, Katay Kasay (Hıtay), Kazbulat, Kıpçak, Kundur, Mamay, Mangıt, Mansur, Novruz, Ordamambet, Şırın, Tohtamış, Tokuz (Toguz), Urak, Yedicek, Yedişkol (Yedişkul), Yedisan ve Yembulak. Saadet Çağatay ise uruk adlarını şöyle verir:15 Kazak, Kazanuvlı, Kanlı, Kireyit, Kongrat, Kıtay, Kumuk, Kıpçak, Kırk, Mangıt, Ongıt, Bürkit, Nayman, Türkpen, Uysin, Uygır. Baybek ise, Nogayların Kıpçak, Kanlı, Kirkez, Kıtay, Nayman, Min, Kirey, Argın, Tabın, Mangıt, Cangalbayk, Alcın, Salayut, Calayır, Konrat gibi uruklardan teşekkül ettiğini söyler.16 Baddeley Nogayları sekiz ana kabileye ayırır.17 Evliya Çelebi de türlü Nogay boylarını bilmekte, Kırım Hanlığı'ndaki Nogayları en küçük oymaklara kadar tanımaktadır. Bunlar Ulu Nogay, Kiçi Nogay, Adıl Nogay, Nevruz İli Nogay, Çoban İli Nogay, Ormemetli Nogay.18 Uzunçarşılı'ya göre Nogaylar; Ulu Nogay, Mansurlu, Küçük Nogay ve Şıdak Tamgası olmak üzere dört kısımdır.19 İnan ise soy ve uruk adları bakımından Karakalpaklar, Özbekler, Kazak Kırgızları, Başkurtlar ve Nogaylar arasında hiç bir fark olmadığını, Karakalpakların XVI. asra kadar İdil ve Ural havzalarında Nogaylarla beraber yaşadıklarını söyler.20

Kundurlar da Kafkasya'dan İdil deltasına göç edip, orada yerleşmiş Nogaylara çok yakın bir Türk boyudur.21 Kundurlar, Şiî Müslüman olup Karaağaç Nogayları olarak da adlandırılırlar.22

Osmanlı Devleti'nin 1543 yılına ait tahrir defterlerinde kayıtlı dört Tatar grubundan biri de Bozapa (Bozata) grubudur. Bozapa Tatarlarının Nogay Türklerinden olma ihtimali çok büyüktür.23 Kaşgarlı ise Tatarların Asya'nın kuzeyinde yaşayan on Türk kabilesinden biri olduğunu, şimdi bu kabilelerin Kırım ve Nogay olarak anıldığını söyler.24 Devlet, Nogay boylarını üç grupta inceler. Ak Nogay, Kara Nogay ve Kazak, (Kanglı, Kereyit, Uygır, Kumuk, Nayman).25 Bazen yeni teşekkül ettiğinden şüphe olmayan bir kabile birliğinde, gayet eskibir Türk kabilesi küçük bir oymak suretinde karşımıza çıkmaktadır. Kıpçak ve Kırgız kabilelerinde oymak adı olarak Nogay'a sıkça tesadüf edilmektedir.26

Yim-Cim, Kazakistan'da, Ural eyaletinde bir ırmaktır. XIV-XV. yüzyıllarda bu ırmak kıyılarında Nogay-Mangıt boyları göçüp konarlardı. Buradaki Nogaylar, Kırım Hanlığı'na gittikten sonra Cımboyluk boyu adını aldılar.27

Günümüzde çoğunluğu Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti'nde yaşayan ve Tatar Türkçesi kullanan Nogaybaklar, XVIII. yüzyılda Hıristiyanlığa giren Nogay Türklerinin torunlarıdır.28

Nogayların Tarihi
Nogay'ın siyaset sahnesine çıkışı Altınordu'nun en önemli olaylarındandır. Nogay, han ailesiyle olan yakın akrabalık bağları ve Hülagu ordusuyla yapılan muharebede tümen beyi sıfatıyla Moğol birliklerini başarıyla sevk ve idare etmesi sayesinde devletin en yüksek mevkilerine çıkmıştır. Büyük teşkilatçılık kabiliyeti, seciyesinin sertliği, şiddete temayülü, kuvvet ve servete karşı büyük bir hırs besleyen Nogay'a geniş imkanlar açmıştı. Altınordu'nun siyasî işlerine durmadan karışmak suretiyle Nogay bir çok anlaşmazlıklara sebep olmuştur.29 N. İ. Veselovski, Nogay ve Zamanı adlı eserinde Nogay için şunları söylemektedir. "Askerî işlerde tecrübe sahibi olduğu için bir yandan Altınordu'nun topraklarını arttırmış, bir yandan da devletin dağılmasına yardım etmiş, bu suretle bilmeyerek Altınordu'ya ilk darbeyi indirmiştir".30 Zaten Altınordu ilk kuruluşunda bile inhilâl unsurlarını içinde bulunduruyordu. Kırım'a ve Tuna'ya mutlak hakim olan Nogay ve Ordası Ak Orda ile Kök Orda hanedanı arasındaki rekabet bu inhilâlin ilk tohumları idi.31

Nogay, Mengü Timur'un ölümünden sonra, Altınordu tahtına çıkan Tuda Mengü (1280-1287) Tulabuga Han zamanında da (1287-1291) müstakil bir hükümdar rolünü oynadı.32 Kırk üç sene hüküm süren Nogay,33 hükümdarları istediği gibi tahta indirip çıkartmaktaydı.34

Tokta'nın (1290-1312) ilk yıllarında Nogay istediği şekilde hüküm sürmüştü.

Bahadır ve gayretli bir zat olan Han Tokta'dan,35 kaçan asi emirleri kabul etmiş, bu suretle aralarında savaş çıkmıştı. Uzun ve çetin bir mücadeleden sonra Nogay ordusu bozguna uğramıştı.36 Bir kısım halk, Nogay'ın etrafında toplanmış ise de asıl hakimiyet hana geçmişti.37

Nogay'ın, 1273'te Mihail Paleogos'un kızıyla evlendiği38 sırada Bizans tarihçisi Georgii Pachymeris'in verdiği bilgiye göre şöyle bir olay olmuştur. Bir gün Bizans elçisi ona imparatorluğun armağanı olarak çok pahalı bir elbise, türlü türlü tatlılar, yemek, hoş kokulu şaraplar takdim eder.

Yemekleri, içkileri, altın gümüş ve kapları memnuniyetle kabul eden Nogay sıra elbiselere gelince elçiye sorar. "Bu şapka fenalıklardan başı koruyabilir mi? Onu süsleyen inci ve kıymetli taşlar yıldırımdan koruyacaklar mı? Bu kıymetli elbiseler insanın sıhhati için faydalı mı?" Ona armağan edilen elbiseyi ve şapkayı, nezaket icabı, bir kaç dakika giydikten sonra çıkarıp kendisinin koyun ve köpek derisinden yapılmış elbisesini giyerek ağır bir sıkıntıdan kurtulmuş gibi oh diye bir nefes almıştır.39 Bu olay, Nogay'ın kişiliğine ışık tutması açısından dikkate değerdir.

Nogay, XIII. yüzyılın ortalarından beri, kendine bağlı birliklerin başında, devletin bir çok askerî seferlerine katılarak iradesi, başarıları ve zekasıyla yükselmiştir. Nogay'ın güçlenmesiyle (1267-1300) ona bağlananlar da gittikçe çoğalır, nüfusları artar. Topluluk yayılıp iyi otlaklarda yer tutar. Hayvancılıkla ilgili olarak üretimleri artar. Merkez idaresi, Moğol darbesiyle çökmüş Kıpçak ilinden bir çok topluluk, Nogay'ın çevresinde toplanır.1299'da Dinyeper, Kökenlik adı verilen yerde ikinci bir muharebede Tokta'ya yenilmiş ve askerleri tarafından terkedilmiştir. Oğulları ve askerleri gün batarken kaçmaya başlarlar. Yaşlı Nogay yalnız kalır.40

Kırk yıl önce muzaffer ordularını Vistül nehrine ve Meriç'e kadar sevk eden ve bir gözünü İran'da kaybeden ihtiyar vezir şimdi savaş alanında yalnız başınaydı. Hiç kımıldamadan atının üstünde muhkem oturan Nogay'ın, ak düşmüş gür ve dağınık saçı gözünü örtüyordu. Sonu gelmiş, gücü tükenmişti. Tokta ordusundan bir Rus yanına gelince Nogay ona şöyle seslendi: - "Ben Nogayım beni öldürmeden Tokta'nın yanına götür, kulağına söyleyecek bir çift sözüm var." Her ne kadar bunu söyledi ise de Rus dinlemedi, başını keserek Tokta Han'a götürdü.

-İşte, Nogay'ın başı dedi. Tokta, Rus'a sordu:

-Bunun Nogay'ın başı olduğunu nereden, biliyorsun? Rus;

-Kendisi bana söyledi, dedi, hatta öldürmeyip size götürmemi söyledi. Ben ise, işini bitirdim. Tokta, bu söz üzerine çok kızdı. Böyle büyük şerefli insana saldırarak kendisine teslim etmediği için Rusu öldürttü".41

Bu kadar kudretli olan Nogay'ın niçin yönetimi açıkça kendi eline almadığı, kendisini han ilan etmediği sorusu ortaya çıkıyor. Moğolların bulunduğu siyasî şartlar altında bunun anlaşılması kolaydır. Bu devirde Cengiz Han adının ve onun sülalesinin otoritesi o kadar kuvvetliydi ki, yalnız Cengiz Han sülalesine bağlı bir kişinin han olabileceği konusundaki inanca karşı gelebilecek bir kimse çıkamazdı. XIII. ve XIV. yüzyıllarda bu inanç kuvvetle devam etmekteydi.42 Nogay'ın kendini han ilan etmemesi, Cengiz Han soyundan olmamasındandır.43

Akordu beyi Edige Bey, Nogay ordusunun başına da oğlu Nureddin'i getirdi. Nureddin Mırza da Nogay ordusunu bağımsız bir devlet haline getirdi. XIII. yüzyılın ikinci yarısından beri artık ulus, boylar birliği diye tanımlanan bu yeni topluluğa kurucusunun adıyla Nogaylı, Nogay ulusu, Nogay ordusu, Nogaylar denmektedir.

XVI. yüzyılda Rus Çarlığı, Kazan Hanlığı'nı yıktıktan sonra, Nogay ülkesine iyice yaklaşmış oluyordu. Yüzyıllarca Müslüman diyarı olan memleketleri zaptedip, cami ve mescitleri yıktılar, ahaliyi kitle halinde öldürdüler. Nogay mırzalarından İstanbul'a gelen elçiler Ruslar aleyhinde şikayette bulundular. Türk-Rus münasebetindeki ilk gerginliklerden birisinin sebebi budur.44

1558 yılında Rus elçisi Moskova'ya gönderdiği raporda, "Nogaylar tamamiyle harap oldular, iflas ettiler. Başlarını nereye sokacaklarını bilmiyorlar. Buhara veya Kırım'dan hangisine gideceklerini tayin edemiyorlar. Fakat son günlerde Kırım tarafını seçtiler", diyordu.45 Nogay mirzaları; Kırım Hanlığı'na ve İstanbul'a elçiler göndererek Ruslar hakkında şikayette bulundular. İstanbul ise Nogay mirzalarına iyi niyet mektupları gönderdi.46

XVI. yüzyılda Don ile Volga nehirleri arasına yapılacak kanal işine Kırım hanının isteğiyle 30 bin Nogay katılmıştır.47 Osmanlı Devleti'nin Astrahan seferi sırasında Osmanlı ordusuna 30 bin atlı Nogay da katılmıştır. Tarihte XV-XVI. asırlar Nogayların, Kazaklar, Kırgızlar, Karakalpaklar ile komşu olarak, onlarla sıkı bağlar kurarak, alış-veriş yaparak, akrabalık ilişkileri kurarak yaşadıkları zamanlar diye bilinir. Bu zaman Orta Asya Türk halklarının destanlarında da Nogay vaktı (çağı) diye belirtilmiştir.48 1601 yılında ikinci kez çok büyük bir kıtlık olur. Bir kısım Nogaylar Kuban ve Kırım tarafına göçerken, geride kalanlar yayık havzasında Ruslarla döğüşmeye devam ederler. O yıl, halk arasında on yüz bin Nogay'ın iflas ettiği, kahraman Ormembet Beğ'in öldüğü yıl olarak bilinir. Ruslara karşı yürütülen bu mücadeleleri anlatan Çora Batır Destanı, Ceyhun ırmağından Kırım'a kadar her yerde söylenir.49

Osmanlı Devleti, Nogaylara karşı, askerle bir kaç paşa gönderir. Nogaylar kaçarlar; bir kısmı Özi'yi geçerek Kırım'a, bir kısmı ise Ten ırmağı kenarına yerleşir.50 Evliya Çelebi; Özi nehrinin yakınındaki Özi kalesinden şöyle bahseder: "Buranın bulunduğu yer biraz yüksek olmakla beraber yer altında iki bin adet buğday, arpa, çavdar kuyuları vardır ki ağızları dar, dipleri yüz adam alacak kadar geniştir. Asla bağ, bahçe ve bir adet dahi ağaç yoktur. Üç yüz adet Karadayak adı ile tanınmış Nogay Tatarlarının obaları vardır".51

1629'da Kırım hanı ve Nogay kuvvetleri üç koldan Rusya'ya akın yapmışlar ve bir çok ganimet malı almışlardır. 1632'de ise IV. Murad'ın emriyle Dobruca Nogay Tatarları, Eflak ve Boğdan voyvodolarıyla beraber Lehistan üzerine akın yapmışlardır. Yine aynı kuvvetler, Kazaklar üzerine de akın yaptılar. 1636 Şubatı'nda Kırım hanlarından İnayet Giray, Nogayları kendisine itaat edip serkeşlik etmemek üzere, kendi topraklarında iskan ettirdi.52

XVII. yüzyılda Boğdan Voyvodası Stefan Tomşa'nın memleketten çıkarılıp 40 bin kişilik Leh ve Rus kuvvetiyle yerine Konstantin'in voyvoda yapılması üzerine, Osmanlı hükümetinin isteğiyle İskender Paşa, Nogaylarla birlikte bunlara karşı savaşmış, mağlup ederek Tomşa'yı tekrar makamına oturtmuşlardır.53

XVII. yüzyılın ortalarına doğru Kırım Hanlığı, bir kısım Nogayları batı Tuna'ya göç ettirdi.54 XVIII. yüzyılda Kırım Hanlığı, bir kısım Nogayları yeniden göç ettirip Özi ile Aksu ırmakları arasındaki bozkıra yerleştirdi. Diğer yandan Yedisan ile Burçak boyları (11.794 kişi) ise Rus baskısına dayanamayıp, 1769-1770 kışında onların hakimiyetini tanımak zorunda kaldı.55

Kuban ırmağı çevresindeki Nogaylar, Karadeniz'in kuzeyinde Rus hakimiyetini yerleştirmekle meşgul olan General Potemkin'in hazırladığı tuzağa düşürülerek kıyıma uğramıştır. General Potemkin'in emriyle General Aleksandr Suvorov (1729-1800), Kırım hanı Şahin Giray'ın tüm siyasî haklarını Çariçe Katerina'ya bıraktığını bildiren mektubunun okunacağı bir toplantı düzenlediğini duyurarak, bu vesileyle vereceği şölene bölgedeki bütün Nogay beylerini ve ileri gelenlerini çağırmıştı. Bunun gerçek olduğunu sanan Nogaylar, toplantıda bulunup Ruslar ile birlikte yiyip içip eğlenirken, öte yanda hazırlanmış plan gereğince köylere dağılan birlikler de Nogay halkını kırmaya giriştiler. Bu beklenmedik saldırı üzerine Nogaylar, karşı koymaya kalkıştılarsa da, hazırlıklı Rus askerleri, onları üstün silah gücüyle perişan etti. Kadınlar, yaşlılar, çocuklar süngülendi. Pek çok Nogay, Rus elinde can verdi. Bazı aileler, düşman eline geçmesin diye çocuklarını ırmağa attılar. Sonunda teslim olanların bir kısmı Ural bölgesine, Hazar bozkırına sürüldüler.56

Yüzyılın başlarında Kırım Hanlığı'nın Özi ile Aksu arasındaki bozkıra yerleştirdiği Nogaylar orada duramadı ve 1788 yılında, yeniden Kuban ırmağı havzasına döndüler. Bu göç ve dağılma bütün yüzyıl boyunca sürüp gitti.

XIX. yüzyılda da dağılma durmadı. Bir kısmı Azak yanına geçip Ten ile Kuban arasında yerleştiler. Bir kısmı ise Bükreş Barış Anlaşması'na uygun olarak Türkiye'ye geldiler. Kırım savaşından sonra (1853-1856), Besarabya'dan göçüp gelmiş Kırım Tatarları ile birlikte pek çok Nogay, Osmanlı ülkesine girip yerleşti. Osmanlı hükümeti onları Orta Anadolu'da daha çok Eskişehir yöresinde yerleştirdi. Aslında çektikleri bu acıların temelinde Rusların yüzyıllardır sürdürdükleri böl, parçala, hükmet politikası yatmaktadır.57

Yaşadıkları Coğrafya
Nogayların çoğunluğu, Kuma ve Terek ırmakları arasında Nogay bozkırlarında, Çeçen, İnguş ve Karaçay Özerk bölgelerinde,58 İdil Nehri, Aral Gölü ve Sir Derya ırmağına kadar olan geniş sahada,59 Stavropol vilayetinde, Dağıstan Muhtar ülkesinde, toplu olarak Astrahan ülkesinde, Krasnador ilçesinde,60 Kuzey Kafkasya'da,61 Hazar bozkırlarında, Kırım ve kuzeyinde, Batı Türkistan'da, Litvanya'da, Bulgaristan'da, Dobruca'da, Romanya (Köstence),62 ve Türkiye'de63 yaşamaktadırlar.

1783'te, Kırım, Rusya tarafından ilhak edilince, Nogaylar kitleler halinde gelip, Dobruca'ya yerleşmişlerdir.64 Kırım ve Nogay Türkleri Dobruca'yı 44 yıl içinde üç defa terketmişler ve yine oraya geri dönmüşlerdir. XIII. yüzyıldan itibaren XIX. yüzyılın sonuna kadar muhtelif devirlerde dalga dalga yerleşmişlerdir.65

1829 yılına kadar Besarabya'da oturmakta olan Nogayların bu tarihten sonra buraları terke mecbur kalıp, Dobruca'ya göçmeleri üzerine Ruslar, boşalan bu verimli topraklara Bulgarları yerleştirmişlerdir.66

Kırım Savaşı sonrası kendisini Kafkaslar'da tamamen serbest hisseden Rusya, Kafkas toplumuna karşı uzun yıllar sürecek olan daimi taarruzlarını başlatmıştır. Rusların bu saldırılarına karşı Şeyh Şamil'in liderliğindeki bir avuç Müslüman mücahit direnmiştir. Şeyh Şamil'in 1859 yılında teslim olmasıyla mücadele bir süre daha devam etmiş ise de 1863-1864'te Kafkaslar'daki genel direniş sona ermiştir. Bu tarihten itibaren Kafkaslar'dan Anadolu'ya ve Rumeli'ye yönelik kitle göçleri başlamıştır.67

Rusya, Kafkas topluluklarını ilk aşamada Hırıstiyanlaştırmaya, ikinci aşamada Ruslaştırmaya çalışacaktır. Karşı çıkanlar ise katliam, devlet terörü ve sürgün yoluyla sindirilecektir. Bu politikanın dünya literatüründeki adı asimilasyon ve soykırımdır.

1878-1908 döneminde Kırım ve Kafkasya'dan Osmanlı Devleti'ne göç etmek isteyenler sadece Türk ve Müslümanlardan ibaret değildir. Aynı süre içerisinde başta Museviler olmak üzere, Müslüman olmayanlar da göç teşebbüsünde bulunmuşlardır.68

Göç etmek üzere Karadeniz'in kuzey kıyılarında vasıta bekleyenler ve Türkiye kıyılarına ayak basanlar arasında açlık ve salgın hastalıklardan ölenlerin sayısı binlerin üstündedir.69

Kırım Tatarlarıyla birlikte ve aynı gerekçeyle sürgüne gönderilen Nogay Türklerinden bir grup Türkiye'ye göçmüştür.70 Tabii ki, Rusya'nın işgali altında kalan topraklardan, Anadolu'ya yönelik göçlerin ana nedeni, bu devletin genişleme amacına uygun olarak takip ettiği baskı politikasıdır.71

Bir kaç yüzyıldır Türkiye'ye gelmiş Nogaylar'ın çoğu Eskişehir çevresine yerleşmişlerdir. Kırşehir'de de az sayıda Nogay Türkü yaşamaktadır.

Nüfus
Ocak 1989'da yapılan nüfus sayımının resmi neticelerine göre SSCB'nin her 5 vatandaşından biri Türk veya Müslüman asıllıdır.72 SSCB'de yapılan nüfus sayımına göre Nogayların sayısı şöyledir:73

1939-36.274; 1959-38.593; 1970-51.784; 1979 59.546; 1989-75.564; 1999-96.000

Diğer milletlere nisbetle çok geniş bir sahayı kendisine vatan edinen ve vakit vakit buralara da sığmayarak, daha geniş sahalara yayılan Türk milletinin sayısı hakkında tam malûmat vermek güçtür. Bunun sebeplerinden başlıcası, Türklerin yaşadıkları memleketlerde, Türkiye hariç, hakim vaziyette bulunmadıklarından, yapılan nüfus sayımlarını kontrol edememeleri veya böyle sayımların hiç yapılmamış olmasıdır.

Din
VII-VIII. asırlarda Dağıstan'ın Araplar tarafından istilası neticesinde İslamiyet Kuzey Kafkasya'da yayılmaya başlamıştır. O devirde İslam dini ile Hıristiyan dini arasında çıkan amansız mücadele kısa bir zaman içinde İslam dininin zaferiyle son bulmuş ve süratle yayılmaya devam etmiştir.74 Siyasî birlikten mahrum, devlet haline gelememiş Kafkasyalılar arasında yegâne birlik, Hz. Ömer zamanından itibaren Kafkasya'ya girmeye başlayan İslam dini sayesinde meydana gelen dinî birlik olmuştur. Arapların 420 yıl hüküm sürdüğü Kafkasya'da, Doğu Kafkasya sakinleri ve Hazarların bir çoğu İslamiyeti kabul etmiştir. İslam dininin böyle kolaylıkla yayılmasının ve yerleşmesinin sebebi bu din hükümlerinin aktif bir mahiyet taşıması ve Kafkaslı ruhuna uygun düşmesidir. Bu dinin ruhlarda uyandırdığı mücadele ateşi Kafkaslıların Ruslarla uzun süre mücadele etmesini sağlamıştır.75

1785 yılında Ruslarla, Sunja nehrinin kıyısında mücadeleye girişen İmam Mansur Uşurma ile Müridizm hareketi başlar.76 Kuzey Kafkasya'yı Rus işgalinden kurtaracak manevi bir tedbir ve kurtuluş çaresi için Kafkasya'yı teşkilatlanmış bir birliğe götürecek olan bu mücadele Kafkasya Müridizmi,77 yani mukaddes savaş olarak ortaya çıktı.78 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı'nda din düşmanlarına karşı gaza emredildiğinde bütün Kafkasyalılar bunu kutsal bir vazife bilerek icabet ettiler.79 Müridizm üç sınıflı bir ekoldür. Yalnız Kuzey Kafkasya'ya mahsus bir nevi dini anlayıştır. Yaşamanın hak, mücadelenin vazife olduğu esasına dayanır.80

Kafkasya ve Orta Asya'da İslamiyet ya silah zoruyla ya da iktisadî baskılar aracıyla zorla kabul ettirilmiştir,81 şeklinde ileri sürülen görüşlere mevcut verilere bakarak katılmamız mümkün değildir. Çünkü Türkler kurmuş oldukları geniş ülkelerdeki büyük imparatorluklarda, kendi siyasî hudutları içinde yaşayan çeşitli ırk, din ve mezheplere mensup bulunan milletleri ne imha ne de toptan sürgüne tâbi tutma siyasetine başvurmuştur. 1440 yılında Edirne Başhahamı Sarafati, Avrupa'da din ayrımı yüzünden takibat ve zulme maruz bulunan Yahudilere gönderdiği mektubunda "Türkiye'ye geliniz burada herkes kendi ağacının gölgesi altında rahat yaşar, bu memleketin ahalisi iyiliksever ve daima insanların yardımcısıdır" demiştir.82

Bölgede İslam dininin yayılması sosyal ve kültürel açıdan büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu toplumların Ruslaştırılmasında, buna en fazla engel olan faktör İslam dini idi.83 Müslümanları alt pozisyonlara iten ve her fırsatta bölgenin efendisi olduğunu vurgulayan Rusların, yapay sınırlarla bu toplulukları birbirinden ayırması bu cemiyetler içine değişik etnik grupları yerleştirerek çatışmalara sebebiyet vermeleri, lokal milliyeçilikleri geliştirirken, İslamcı hareketlere de ivme kazandırmıştır.84

Berke Han ile onun kumandanı Nogay'ın resmen 1265'te Müslüman olmaları85 Kıpçak bozkırındaki Şamanist ve Hıristiyan olan Türklerin kesin surette Müslüman olmalarına sebep olmuştur.86 Özellikle Rus işgalinden sonra Nakşibendiye ve Kadiriyye tarikatının yayıldığı ve Ruslara karşı mücadelede bu tarikatların önemli rol oynadıkları görülmüştür.87

Tarih-i Cevdet'te Kafkas halklarının çoğunun (Nogaylar da dahil) ehl-i islam olduğu, kuzey ve güneyden taaruz eden Acem ve Ruslardan bazen etkilendikleri söylenir.88 Akiner'e göre, Özbek Hanı kendi milletine Müslümanlığı uygun görünce Nogaylar da XIV. yüzyıl ortalarında İslamiyeti seçmişlerdir. Hatta Abazaların İslamiyeti seçmesinde etkili olmuşlardır.89 Ancak İdil-Ural havzasında yaşayan Nogaylar, Hıristiyanlığın Ortadoks mezhebindendirler. Bu dini XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Çarlık idaresi ile kilisenin ağır baskısı altında kabul etmişlerdir.90

Nogay Türklerinde Bazı İnanışlar

Manas Tepesi
Geyik kutsal sayıldığı için avlanılmadığından Nogay halkı ördek, tavşan, kaz gibi hayvanlarla et ihtiyacını giderir. Bir zaman sonra ise bu hayvanların sayısı azalır. Yamgurşı adı verilen bir genç avlanmaya çıkar fakat av hayvanı bulamaz. Okla ördeği öldürür. Ördek vurulunca kamışların arasında bulunan yuvasına düşer. Yuvada bulunan küçük yavru ördekler ağızlarını açarak annelerinden karınlarını doyurmak için bir şeyler beklerler. Yamgurşı "ben ne yaptım, yavruları öksüz bıraktım" diye üzülür. Yanına atlı olarak Manas gelir. Yamgurşı ile selamlaşır ve hayvanlar bizim düşmanımız değil, bizim düşmanımız bize zarar veren insanlardır. Kötü insanlar kanımızı emiyor.

Hayvanlar ise bize zarar vermiyor, der. Yamgurşı arkadaşlarını toplayarak hayvanların öldürülmemesini söyler. Orda yaşayan zalim, hiç kimseye faydası olmayan ve bir sürü malı olan kişinin yanına gider ve malının çevrede yaşayan fakir halka dağıtılmasını ister. Buna kızan zalim adam okunu Yamgurşı'ya atar. Bunu gören Manas yardımına koşar. Ok, Manas'ın bindiği ata saplanır. Manas'ın atı ölür. Nogay halkı atı öldüğü yere gömer. Bu tepeye de Manas At Tepesi denilir. Günümüze kadar da bu efsane anlatılır.91

At
Türk muhayyilesinde at, konuşması, düşünmesi, tehlikeyi sezip haber vermesi, sadakati, sevgisi, tenkid kabiliyeti, şefkat ve vefası ile beşerî vasıflar kazanmıştır.92

Nogay Türklerinde, matem merasimine her kabile ayrı ayrı iştirak edip birer de at getirirler. Altınordu hanlarından Mamay'ın defin merasimine, On San Nogay ve Yedi San Nogay kabileleri iştirak etmiş ve bunların her biri bir at getirmiştir.93 Türklerin içtimai hayatlarında önemli bir yeri olan atın, öteki dünyada da arkadaş olacağına inanmışlar ve ondan ayrılmak istememişlerdir. Ölüyü atıyla beraber defin, Türklerde çok eski bir gelenektir. Nogayların hamaset türkülerinde de kahramanlar kıyamet gününde atlarının kendilerine gelmesini temenni ederler.94

Geyik
Eskiden Nogaylar geyikleri vurmazdı. Geyikler bu yüzden toplu halde gezerdi. Geyiklerin avlanmamasının sebebi şudur: Savaş sırasında Nogay halkı sayıca az, düşman ise sayıca fazla olduğundan bu gürültüden rahatsız olan geyikler tozu dumana katarak kaçarlar. Bunu gören düşmanlar, Nogay askerine yardım geldiğini sanarak, savaş alanını terk ederler. Bu yüzden geyik eti Nogaylarda insan eti ile denk tutulur ve eti yenilmez. Çölün helal hayvanı denir.95

Dağ
XVIII. asrın ortalarında Başkurt ülkesinde seyahat eden akademisyen Lepechin Başkurtların Tura Tav denilen dağı, taparcasına takdis ettiklerini yazmıştır. O burada görüp öğrendiklerini şöyle anlatır: Esterli tamak iskelesinden Akidik'in dağ tarafında yüksek dağlar görünür. Bu dağların sonuncusu Tura Tav denilen dağdır. Başkurtlar bu dağa derin saygı gösterir ve mukaddes sayarlar. Rivayetlere göre bu dağda Nogay hanları yaşamışlar, karargah kurmuşlar. Sonraları bu dağ zahit ve evliyaların sığındıkları yer olmuştur. Buraya yakın bir de Kızlar Tav höyüğü vardır. Bu dağa adak adamadan çıkmak istemezler. Birisi bu mukaddes dağa hakaret etmiş, bir müddet sonra oğlu hastalanmış, hayalinde dağdan inen yırtıcı canavarların kendisine saldırdıklarını, görmüş. Adak adamadan dağa çıkan biri tilki avlarken, ayı tarafından parçalanmış.96 Yine, burada Kızlar Tav denilen bir höyük var ki, burada ise eski Nogay hanlarının umumî ziyafetleri olurmuş. Çengizname'de bu dağlar zikrolunmaktadır.97

Oba (Obo)
Oba, Oğuz lehçesinde "kabile", Şemseddin Sami'ye göre "göçebe çadırları, çadırların bulunduğu mahalle" anlamındadır. Moğol âlimlerinden Banzarov, oba kültü hakkında şöyle der:

Hususi ayinlerden biri obo ayinidir. Obayı her oymak kendine ait olan yerde yapar. Kam, bir ocağın hamisi olan tanrının filan yerde bulunduğunu söyler, oymakta oraya bir tepecik yapar ve ayin icra ederdi. Bu oba bir mabettir. Her oymak burada koruyucu tanrısına kurban sunardı. Geçen yolcu obaya adak olarak at kılı, paçavra parçası atardı. Belli zamanlarda obaya toplanıp büyük ayin yapar ve kurban keserlerdi. Oba ananesi İslamiyeti kabul eden Türklerde de devam etmiştir. Nogay göçebeleri de oba denilen höyüklere kutsiyet atfetmişlerdir. XIX. asırda Kırım Türkleri hakkında bir papaz tarafından yazılmış hatıralarda, Nogayların Uzuhrı bozkırı civarında kaba heykeller bulunan bir obaya toplanıp sohbet ettikleri, ihtiyarların ahlâka dair nasihatlarını dinledikleri yazılmıştır.98

Ölüm
Nogay Türklerinde ölümle ilgili adetler, diğer Türk boylarındaki gibidir. Cenaza evinde ağıtlar yakılır. Bu meslekten ağlayıcılara, bunlara bozlaycı denir.99 Dobruca Nogaylarında ağıtları ölünün yakın akrabası olan kadınlar söylerler.100 Nogay Türkleri adetlerinin çoğunu Kabardaylar, Kumuklar ve Çeçenlerden almışlardır.101 Nogaylar sadece ölenlerin ardından değil, Rus entrikaları karşısında da ağıtlar yakarlar.102

Nevruz
Nogaylar Nevruz bayramında, bol ürün, yavrularının iyiliğini ve barış umut ederler. Bayrama erkenden hazırlanırlar. Atları, koyunları bayramdan bir kaç gün önce keserek çevrede bulunanlara dağıtırlar. Etten, Nevruz şarkılarını söyleyeceklere saklanır. Nevruz bayramında çeşitli sportif yarışmalar (güreş, at yarışları, uzun mesafe taş atma ve yiğitlik) yapılır. Birinci olanlara kuzu, para ve çeşitli hediyeler verilir. Nevruz'da halk türküleri söylenir. Etkinliklerin her biri dostluk ve kardeşlik için yapılır.103

Kopuz
Her milletin ilk nağmelerini terennüm ettiği millî bir sazı vardır. İşte en eski Türk baksı-ozanlarının, sagular, destanlar okunurken veya yarı dinî ayinlerde kullandıkları en eski millî musiki aleti kopuzdur.104 Bu millî alet asırlardan beri hiç değişmemiş olup, pek çok Türk boyunda halen kullanılmaktadır.105 Kopuz, Rusya dahilindeki Nogay Türkleri arasında da halen kullanılır.106

Toy
Toy, Nogay Türklerinin, düğün eğlencesi, ziyafet dahil, muhtelif münasebetlerle tertiplenen eğlenceleri ifade eder. Toyların mili, sosyal fonksiyonları vardır. Bunlar, hele azınlık olarak yaşayan ülkelerdeki Türkleri, zaman zaman bir araya getirmek için, hoş bir vesile oluştururlar. İnsan hayatının her önemli anı bir toya vesile olur, aralarındaki bağların devamlı olmasını sağlar.107 Nogay Türklerindeki toylar çeşitlidir: isim adama toyı, kalakay toyı, sünnet toy, toga toy, nişan toy, üyken toy. 108

Alıntıdır:https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=358726-Nesrin Güllüdağ
1 Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Başlangıçtan 1917' ye
Kadar, Ankara 1993, s. 281; Fuat Bozkurt, Türklerin Dili, İstanbul 1992, s. 363; Türkçe Sözlük, TDK yay. Ankara 1998, s. 1658; Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, Ankara 1999, s. 332; Ahmet Gökbel, Kıpçak Türkleri, İstanbul 2000 s. 96; Shirin Akiner, İslamic Peoples Of The Soviet Union, s. 160; N. İ. Veselovskiy, Han İz Temnikov Zolotoy Ordı Nogay İ Ego Vremya, Petrograd 1922, s. 58; Ahmet Temir, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1992, C. I, s. 435.
2 P. Jyrkankanllio, A. Bennigsen, G. Hazai, F. Went, K. Menges, Türk Lehçeleri ve Edebiyatları, Çev. Kemal Aytaç, Ankara 1992, s. 27; Ahmet Caferoğlu, Türk Kavimleri, İstanbul 1988, s. 44;.
3 Laszlo Rasony, Tarihte Türklük, Ankara 1993, s. 85; Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, Çev. M. Reşat Uzman, İstanbul 1980, s. 380; Türk Ansiklopedisi, C. XXV, s. 309.
4 Z. Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 20; Meydan Larousse, C. IX, s. 386.
5 Abdülkadir İnan, Ulus Terimi Üzerine, Türk Dili, C. IV, S. 44 (Mayıs 1955) s. 492.
6 Ahmet Caferoğlu, Kafkasya Türkleri, Türk Kültürü, Yıl 4 S. 38 (Aralık 1965), s. 173.
7 Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 280.
8 Laszlo Rasonyl, a.g.e., s. 221.
9 Abdulhaluk Çay, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Ankara 1989, s. 202.
10 Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, İstanbul 1992, s. 253.
11 A. Zeki Velidî Togan, Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul 1981, s. 35-36; Abdullah Battal Taymas, Kazan Türkleri, TKAE yay. Ankara 1966, s. 30.
12 SleveroTouzemtsi, V. Kavkaza, St. Petersburg 1895, s. 395.
13 John F. Baddeley, Rusların Kafkasyayı İstilası ve Şeyh Şamil, Çev: Sedat Özden, İstanbul 1989, s. 68.
14 M. Kemal Özergin, a.g.m., s. 73.
15 Saadet Çağatay, Nogaylar ve Dilleri, Türk Lehçeleri Örnekleri, Ankara 1992, s. 103.
16 Osman Baybek, A. g. m, s. 160.
17 John F Baddeley, a.g.e., s. 66.
18 Abdülkadir İnan Evliya Çelebinin Heşdekleri Hangi Ulus,
Türk Kültürü, Yıl 1 S. 3 (Ocak 1963), s. 35.
19 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, XVI. yüzyıl
ortalarından, XVII. yüzyıl Sonlarına Kadar, Ankara 1982, s. 39.
20 Abdülkadir İnan, Karakalpaklılar, Bozkurt S. 11 (1941), s.28.
21 Nadir Devlet, a.g.e., s. 288.
22 Ali Yiğit, a.g.e., s. 52.
23 Mehmet Ali Ekrem Kırım ve Nogay TürklerPnin Osmanlı Devrinde Dobruca'ya ve Tüm Rumeli'ye Geçmeleri ve Yerleşmeleri VIII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 1983, C. III, s. 1602.
24 Mehmet Ali Ekrem, Bülbül Sesi, Dobruca Türkleri
Folklorundan Seçmeler, Bükreş 1981, s. 6.
25 Nadir Devlet, a.g.e., s. 28; Türk Ansiklopedisi, Nogaylar
XXV, MEB yay. Ankara 1977, s. 311.
26 Abdülkadir İnan, Türk Kabile İsimlerine Dair, Makaleler ve İncelemeler, Ankara 1987, s. 11.
27 Abdülkadir İnan, Ebulgazi Bahadır Han ve Türkçesi,
Makaleler ve İncelemeler-II, Ankara 1991, s.109.
28 Nevzat Özkan, Türk Dünyası, Nüfus, Sosyal Yapı, Dil, Edebiyat, Kayseri 1997, s. 190.
29 A. Yakubovskiy, Altınordu ve Çöküşü, Çev. Hasan Eren, Ankara 1992, s. 46.
30 N. İ. Veselovskiy, a.g.e., s. 50.
31 Abdulkadir İnan, Sbornik Matrlalov Atnos, Kistorii Zolotoy Ordı, Leningrad 1941, s. 305.
32 Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 85.
33 Z. Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 99.
34 M. Türker Acaroğlu, Bulgaristan'da Türkçe Yer Adları Kılavuzu, Ankara 1988, s. 14; Saadettin Gömeç, a.g.e., s. 332.
35 Rıza Nur, Türk Tarihi C. II, İstanbul 1972, s. 162.
36 A. Yakubovskiy, a.g.e., s. 48.
37 Hüseyin Namık Orkun, Türk Tarihi, Ankara 1946, s. 130.
38 M. Kemal Özergin, a.g.m., s. 65.
39 Türk Ansiklopedisi, C. XXV, s. 310.
40Rene Grousset, a.g.e., s. 381
41 Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s.
42 Laszlo Rasonyl, a.g.e., s. 222.
43 A. Yakubovskiy, a.g.e., s. 48.
44 M. Kemal Özergin, a.g.m., s. 66.
45 Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 159.
46 Z. Velidi Togan, a.g.e., İstanbul 1981, s. 36.
47Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 160.
48 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi C. III, Ankara 1983, s. 36. Mariya Bulgarova, Nogay Kahramanlık Destanları ve Manas Destanıındaki Ortak Motifler Hakkında, Türk Kültüründe Nevruz Uluslararası Bilgi şöleni Bildirileri (20-22 Mart1995), Ankara 1995, s. 49.
49 Nevzat Kösoğlu, Türk Dünyası Tarihi ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler, İstanbul 1990, s. 287.
50 Tarihi I Kronikler, Ankara 1993, s. 51.
51 Mehmet Ali Ekrem, Romen Kaynak ve Eserlerinde Türk Evliya Çelebi, Seyahatname, Haz: Zuhuri Danışman, İstanbul, s. 39.
52 İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., C. III, s. 153, 178, 13.
53 İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 95.
54 M. Kemal Özergin, a.g.m., s. 71.
55Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet C. I, İstanbul 1965, s
56 İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 11.
57 Yılmaz Nevruz, Kuzey Kafkasya Meslesinin Temel Stratejileri, Birleşik Kafkasya, Yıl 1-2, S. 5 (Aralık-Ocak-Şubat 1995-1996), s. 13.
58 Shirin Akiner, a.g.e., s. 160.
59 Başlangıçtan Günümüze Kadar Büyük Türk Klasikleri, İstanbul 1986, C. III, s. 172.
60 Saadet Çağatay, Nogaylar ve Dilleri, Türk Lehçeleri ve Örnekleri, Ankara 1992, s. 103; Saadettin Gömeç, a.g.e., s. 336; Ahmet Caferoğlu, a.g.e., s. 45.
61 Mahmud Kusko, Kafkas Milletleri, Kafkasya, C. I, S. 1 (Ocak-Şubat 1963), s. 13.
62 Kemal Özergin, A. g. m s. 74.
63 Akdes Nimet Kurat, a.g.e., s. 285.
64 Eyüp Musa Demiroğlu, Dobruca Türkleri, Emel sayı 134, Ocak-Şubat1983, s. 31.
65 Mehmet Ali Ekrem, Bülbül Sesi..., s. 6.

66 Ethem Fevzi Gözaydın, Kırım, Kırım Türklerinin Yerleşme ve Göçleri, İstanbul 1948, s. 96; Ufuk Gülsoy, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Rumeli'den Rusya'ya Göçürülen Reaya, İstanbul 1993, s. 52.
67 Nedim İpek, Kafkaslardaki Nüfus hareketleri, Türkiyat Mecmuası, C. XX (İstanbul 1997), s. 276.
68 Süleyman Erkan, Kırım ve Kafkasya Göçleri, Trabzon 1996, s. 75.
69 Hayati Bice, Kafkasya'dan Anadolu'ya Göçler, Ankara 1991 s. 51.
70 Abdülkadir İnan, Nogaylar, Türk Ansiklopedisi, C. XXV, s. 310-311.
71 Gülten Kazgan, Milli Türk Devleti'nin Kuruluşu ve Göçler, İ. Ü. İ. F. Dergisi, S. 1-4, (1970-1971) s. 311.
72 NadirDevlet, Sovyetler Birliğinde Türk ve Müslümanların Nüfusu 60 Milyona Yaklaştı, Türk Kültürü, c. XXVII, S. 325 (Mayıs 1990), s. 271.
73 Ali Yiğit, Türk Ülkeleri ve Türklerin Yaşadıkları Bölgelerin Coğrafyası, Elazığ 2000, s. 11; C0102 n12, 1990 Po Dannım Gockomstata CCCP; Ahmet Bican Ercilasun, Türk Dünyası Üzerine İncelemeler, Ankara 1993, Akçağ Yay. s. 48.
74 Alexandre Bennigsen, -C. Lemmercier Quelguejay, Stepte Ezan Sesleri, Çev: Nezih Uzel İstanbul 1981, s. 7.
75 Ahmed Akmaz, Rus Yayılmacılığı Karşısında Kafkasya Müridizm Hareketi, Kayseri 1994 s. 102; Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1970, s. 480.
76 Alexandre Bennigsen - M. Broxur, The İslamic Threat To The Soviet Satate, Sydney 1985, s. 65.
77 Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi, Haz. Tarık Cemal Kutlu, İstanbul 1987, s. 15.
78 Ahmet Hazer Hızal, Kuzey Kafkasya ve İstiklal Davası, Ankara 1961, s. 36. ; B. Batırhan, Kafkasya'da Müridizm, Kafkasya, C. II, S. 8 (Eylül-Ekim-Kasım 1965), s. 30. Ba-Ta, Müridizm Hakkında, Kafkasya, C. I, S. 3 (Eylül-Ekim Abdullok Vahkabov Havass, Sovyetler Birliğinde İslam,1964) s. 13.
79 Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul 1979, s. 47.
80 Çev: Sibel Özbudun, İstanbul 1979, s. 7. 
82 Ahmet Cevat Eren, Türkiye'de Göç ve Göçmen Meselelerinin Başlaması; İlk Kurulan Göçmen Komisyonu, Türk Dünyası, S. 2 (İstanbul 1966), s. 89.
83 Musa Kundukov, Musa Kundukov'un Anıları, Çev: Murat Yağan, İstanbul 1978, s. 4815 Ocak 1978'de İsviçre'nin Lozan şehrinde, Sovyetler Birliği'nde Rus olmayan milletler üzerine yapılan baskılar konulu sempozyumda ifade edilmiş ve sözkonusu metin yayınlanmıştır. Bkz. Türk Kültürü, C. XVI, S. 185 (Mart 1978), s. 267.
84 Milliyet, 4 Mayıs 1993.
85 S. Arı Laçiner, XXI. yüzyılın Eşiğinde Türk Cumhuriyetleri, Meydan Larousse, C. IX, s. 386.
86 Türk Ansiklopedisi, C. XXV, s. 310.
87 Hayri Ersoy, Dili Edebiyatı ve Tarihi ile Çerkesler, İstanbul
89 Ahmet Cevdet Paşa, a.g.e., C. 1, s. 365;P. Jyrkankallio,
90 Shirin Akiner, a.g.e., s. 161. M. Kemal Özergin, a.g.m., s. 79.
91 Tair Akmanbetov, Nogay ve Kırgızların Kardeşlik Bağları Hakkında, Türk. Türk Aktaran=Maria Bulgarova, Manas Destanı ve Etkileri Uluslararası Bilgi Şöleni (Ankara 21-23 Haziran 1995), Konya (24-26 Haziran 1995), Ankara 1995 s. 21 (s. 19-22).
92 Şükrü Elçin, Türk Destan, Masal ve Hikâyelerinde Atla İlgili İnanışlar, Türk Kültürü, Yıl 16, S. 182 (Aralık 1972), s. 107.
93 Abdülkadir İnan, Altayda Pazırık Kazasında Çıkarılan AtlarınDurumunu Türklerin Defin Törenleri Bakımından Açıklama, Makaleler ve İncelemeler 2, Ankara 1991, s. 264.
94 Abdülkadir İnan, a.g.m, s. 265.
95 Tair Akmanbetov, a.g.t, s. 21 (s. 19-22).
96 Abdülkadir İnan, Türk Boylarında Dağ, Ağaç (Orman) ve Pınar Kültü, Makaleler ve İncelemeler 2, Ankara 1991, s. 257.
97 Abdülkadir İnan, Destan-ı Nesl-i Cengiz Han Kitabı Hakkında, Makaleler ve İncelemeler, Ankara 1987, s. 201.
98 Abdülkadir İnan, Oba, Obo Sözleri Hakkında, Makaleler ve İncelemeler I, Ankara 1987, s. 616.
99 Altan Araslı, a.g.m., s. 352.
100 Mahmud Nedret, Dobruca ve Kuzey Kafkasya Nogaylarının Folkloru Üzerine Genel Bir Bakış" 3. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara 1986, C. 1, s. 188.
101 John F. Baddeley, a.g.e., s. 68.
102 N. Kösoğlu, a.g.e., s. 380.
103 İsa İndraliyev, Nevruz Bayramında Nogay Halk Adetleri, Türk Kültüründe Nevruz, Uluslararası Bilgi Şöleni (Sempozyum) Bildirileri, Ankara 20-22 Mart 1995, Ankara 1995 s. 151-153.
104 M. Fuad Köprülü, Edebiyat Araştırmaları 1, İstanbul 1989 s. 102.
105 Meserret Diriöz, Kopuz ve Klasik Edebiyatımız, Türk Kültürü, Yıl 14 S. 168 (Ekim 1976), s. 73.
106 M. Fuad Köprülü, a.g.e., s. 104.
107 Toy geleneği Mehmet Ali İlmiye'nin Nogaylarda Toy başlıklı bildirisinden özetlenerek alınmıştır. Bkz. İpekyolu Uluslararası Halk Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri (1-7 Temmuz 1993), Ankara 1995, 263-266.
105 108 Mehmet Ali Ekrem, Nogay Türklerinde Kız İsteme, Söz Kesme ve Düğün, IV. Milletlerlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, IV. Cilt. Gelenek, Görenek, İnançlar, Ankara 1992, s. 91-95.
109 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi C. II, TTK Yayını, Ankara 1995, s. 479.


Acaroğlu, M. Türker, Bulgaristan'da Türkçe Yer Adları Kılavuzu, Ankara 1988, s. 14. Akalın, Mehmet, Tarihi, Türk Şiveleri, Ankara 1988, s. 5. Akiner, Shirin, İslamic Peoples Of The Soviet Union, s. 160.

Akmanbetov, Tair, Nogay ve Kırgızların Kardeşlik Bağları Hakkında, Türk. Türk Aktaran=Maria Bulgarova, Manas Destanı ve Etkileri Uluslararası Bilgi Şöleni (Ankara 21-23 Haziran 1995), Konya (24-26 Haziran 1995), Ankara 1995 s. 21 (s. 19-22).

Akmaz, Ahmed, Rus Yayılmacılığı Karşısında Kafkasya Müridizm Hareketi, Kayseri 1994, s. 102, Kurat, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Ankara 1970, s. 480.

Araslı, Altan, Kazan ve Kırım Türklerinin Folklor ve Musikisi, Türk Kültürü, yıl 13, Ekim 1975, s. 352.

Arat, Reşit Rahmeti, Türk Şivelerinin Tasnifi, Makaleler, cilt 1, TKAE yay. Ankara 1987 s.126. Baddeley, John F., Rusların Kafkasya'yı İstilası ve Şeyh Şamil, Çev: Sedat Özden, İstanbul 1989, s. 68.

Başlangıçtan Günümüze Kadar Büyük Türk Klasikleri, İstanbul 1986, C. III, s. 172.

Batırhan, B., Kafkasya'da Müridizm, Kafkasya, C. II, S. 8 (Eylül-Ekim-Kasım 1965), s. 30.

Baybek, Osman, Nogay Türkleri, Türk Kültürü, yıl 24, Mart 1986, s. 160.

Bennigsen, Alexandre -C. Lemmercier Quelguejay, Stepte Ezan Sesleri, çev: Nezih Uzel, İstanbul 1981; Bennigsen, - Alexandre M. Broxur, The İslamic Threat To The Soviet Satate, Sydney 1985, s. 65.

Bice, Hayati, Kafkasya'dan Anadolu'ya Göçler, Ankara 1991, s. 51. Bozkurt, Fuat, Türklerin Dili, İstanbul 1992, s. 363, Bulgarova, Mariya, Nogay Kahramanlık Destanları ve Manas Destanıındaki Ortak Motifler Hakkında, Türk Kültüründe Nevruz Uluslararası Bilgişöleni Bildirileri (20-22 Mart1995), Ankara 1995, s. 49.

C0102 n12, 1990 Po Dannım Gockomstata CCCP.

Caferoğlu, Ahmet, Kafkasya Türkleri, Türk Kültürü, Yıl 4 S. 38 (Aralık 1965), s. 173. Caferoğlu, Ahmet, Kafkasya Türkleri, TDEK, Ankara 1976, s. 1121.

Caferoğlu, Ahmet, Türk Kavimleri, İstanbul 1988, s. 44.

Çağatay, Saadet, Nogaylar ve Dilleri, Türk Lehçeleri Örnekleri, Ankara 1992, s. 103.

Çay, Abdulhaluk, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Ankara 1989, s. 202.

Çelebi, Evliya, Seyahatname, Haz: Zuhuri Danışman, İstanbul, s. 39.

Demiroğlu, Eyüp Musa, Dobruca Türkleri, Emel sayı 134, Ocak-Şubat1983, s. 31.

Devlet, Nadir, Sovyetler Birliğinde Türk ve Müslümanların Nüfusu 60 Milyona Yaklaştı, Türk Kültürü, C. XXVII, S. 325 (Mayıs 1990), s. 271.

Diriöz, Meserret, Kopuz ve Klasik Edebiyatımız, Türk Kültürü, Yıl 14 S. 168 (Ekim 1976), s. 73.

Ekrem Mehmet AliK ırım ve Nogay TürklerPnin Osmanlı Devrinde Dobruca'ya ve Tüm Rumeli'ye Geçmeleri ve Yerleşmeleri VIII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 1983, C. III, s. 1602.

Ekrem, Mehmet Ali, Bülbül Sesi, Dobruca Türkleri Folklorundan Seçmeler, Bükreş 1981, s. 6.

Ekrem, Mehmet Ali, Nogay Türklerinde Kız İsteme, Söz Kesme ve Düğün, IV. Milletlerlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, IV. Cilt. Gelenek, Görenek, İnançlar, Ankara 1992, s. 91­95; 118.

Ekrem, Mehmet Ali, Romen Kaynak ve Eserlerinde Türk Tarihi I Kronikler, Ankara 1993, s. 51.

Elçin, Şükrü, Türk Destan, Masal ve Hikâyelerinde Atla İlgili İnanışlar, Türk Kültürü, Yıl 16, S. 182 (Aralık 1972), s. 107.

Ercilasun, Ahmet Bican, Türk Dünyası Üzerine İncelemeler, Ankara 1993, Akçağ Yay. s. 48.

Eren, Ahmet Cevat, Türkiye'de Göç ve Göçmen Meselelerinin Başlaması; İlk Kurulan Göçmen Komisyonu, Türk Dünyası, S. 2 (İstanbul 1966), s. 89.

Erkan, Süleyman, Kırım ve Kafkasya Göçleri, Trabzon 1996, s. 75. Ersoy, Hayri, Dili, Edebiyatı ve Tarihi ile Çerkesler, İstanbul 1993, s. 28. Gökbel, Ahmet, Kıpçak Türkleri, İstanbul 2000 s. 96.

Gökçe, Cemal, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul 1979, s. 47.

Gömeç, Saadettin, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi, Ankara 1999, s. 332. Gözaydın, Ethem Fevzi, Kırım, Kırım Türklerinin Yerleşme ve Göçleri, İstanbul 1948, s. 96. Grousset, Rene, Bozkır İmparatorluğu, Çev. M. Reşat Uzman, İstanbul 1980, s. 380.

Gülsoy, Ufuk, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Rumeli'den Rusya'ya Göçürülen Reaya, İstanbul 1993, s. 52.

Havass, Abdullok Vahkabov, Sovyetler Birliğinde İslam, Çev: Sibel Özbudun, İstanbul 1979,s. 7.

Hazer, Ahmet Hızal, Kuzey Kafkasya ve İstiklal Davası, Ankara 1961, s. 36.

İlmiye, Mehmet Ali, Nogaylarda Toy, İpekyolu Uluslararası Halk Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri (1-7 Temmuz 1993), Ankara 1995, 263-266.

İnan Abdülkadir, Evliya Çelebinin Heşdekleri Hangi Ulus, Türk Kültürü, Yıl 1 S. 3 (Ocak 1963), s. 35.

İnan, Abdülkadir, Oba, Obo Sözleri Hakkında, Makaleler ve İncelemeler I, Ankara 1987, s. 616.

İnan, Abdulkadir, Sbornik Matrlalov Atnos, Kistorii Zolotoy Ordı, Leningrad 1941, s. 305.

İnan, Abdülkadir, Altayda Pazırık Kazasında Çıkarılan AtlarınDurumunu Türklerin Defin Törenleri Bakımından Açıklama, Makaleler ve İncelemeler 2, Ankara 1991, s. 264.

İnan, Abdülkadir, Destan-ı Nesl-i Cengiz Han Kitabı Hakkında, Makaleler ve İncelemeler, Ankara 1987, s. 201.

İnan, Abdülkadir, Ebulgazi Bahadır Han ve Türkçesi, Makaleler ve İncelemeler-II, Ankara 1991.

İnan, Abdülkadir, Karakalpaklılar, Bozkurt S. 11 (1941), s. 28.

İnan, Abdülkadir, Nogaylar, Türk Ansiklopedisi, C. XXV, s. 310-311.

İnan, Abdülkadir, Türk Boylarında Dağ, Ağaç (Orman) ve Pınar Kültür, Makaleler ve İncelemeler 2, Ankara 1991, s. 257.

İnan, Abdülkadir, Türk Kabile İsimlerine Dair, Makaleler ve İncelemeler, Ankara 1987, s. 11.

İnan, Abdülkadir, Ulus Terimi Üzerine, Türk Dili, C. IV, S. 44 (Mayıs 1955) s. 492.

İndraliyev, İsa, Nevruz Bayramında Nogay Halk Adetleri, Türk Kültüründe Nevruz, Uluslararası Bilgi Şöleni (Sempozyum) Bildirileri, Ankara 20-22 Mart 1995, Ankara 1995 s. 151-153.

İpek, Nedim Kafkaslardaki Nüfus hareketleri, Türkiyat Mecmuası, C. XX (İstanbul 1997), s. 276.

Jyrkankanllio, Bennigsen P. A., Hazai, G. Went F., Menges K., Türk Lehçeleri ve Edebiyatları, Çev. Kemal Aytaç, Ankara 1992, s. 27.

Kazgan, Gülten, Milli Türk Devleti'nin Kuruluşu ve Göçler, İ. Ü. İ. F. Dergisi, S. 1-4, (1970-1971) s. 311.

Köprülü, M. Fuad, Edebiyat Araştırmaları 1, İstanbul 1989 s. 102.

Kösoğlu, Nevzat, Türk Dünyası Tarihi ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler, İstanbul 1990, s.

Kundukh, Ayten, Kafkasya Müridizmi, Haz. Tarık Cemal Kutlu, İstanbul 1987, s. 15.

Kundukov, Musa, Musa Kundukov'un Anıları, Çev: Murat Yağan, İstanbul 1978, s. 48.

Kurat, Akdes, Nimet, Rusya Tarihi, Başlangıçtan 1917' ye Kadar, Ankara 1993, s. 281.

Kusko, Mahmud, Kafkas Milletleri, Kafkasya, C. I, S. 1 (Ocak-Şubat 1963), s. 13.

Laçiner, S. Arı, XXI. yüzyılın Eşiğinde Türk Cumhuriyetleri, Milliyet, 4 Mayıs 1993.

Meydan Larousse, C. IX, s. 386.

Nedret, Mahmud, Dobruca ve Kuzey Kafkasya Nogaylarının Folkloru Üzerine Genel Bir Bakış 3. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara 1986, C. 1, s. 188.

Nevruz, Yılmaz, Kuzey Kafkasya Meslesinin Temel Stratejileri, Birleşik Kafkasya, Yıl 1-2, S. 5 (Aralık-Ocak-Şubat 1995-1996), s. 13.

Nur, Rıza, Türk Tarihi C. II, İstanbul 1972, s. 162.

Orkun, Hüseyin Namık, Türk Tarihi, Ankara 1946, s. 130.

Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi C. II, TTK Yayını, Ankara 1995, s. 479.

Özergin, M Kemal, Çağdaş Türk Dünyasında Nogaylar, Mili Eğitim Kültür, C. VII, Ocak 1985, s. 74.

Özkan, Nevzat, Türk Dünyası, Nüfus, Sosyal Yapı, Dil, Edebiyat, Kayseri 1997, s. 190. Paşa, Ahmet Cevdet, Tarih-i Cevdet C. I, İstanbul 1965, s. 281. Rasony, Laszlo, Tarihte Türklük, Ankara 1993, s. 85.

Sümer, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, İstanbul 1992 s. 253.

Ta, Ba, Müridizm Hakkında, Kafkasya, C. I, S. 3 (Eylül-Ekim 1964) s. 13.

Temir, Ahmet, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1992, C. I, s. 435.

Togan, Zeki Velidî Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul 1981, s. 35-36;.

Togan, Z. Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 20.

Taymas, Abdullah Battal, Kazan Türkleri, TKAE yay. Ankara 1966, s. 30.

Touzemtsi Slevero, V. Kavkaza, St. Petersburg 1995, s. 395.

Türk Ansiklopedisi, Nogaylar XXV, MEB yay. Ankara 1977, s. 311.

Türkçe Sözlük, TDK yay. Ankara 1998, s. 1658.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, XVI. yüzyıl ortalarından, XVII. yüzyıl Sonlarına Kadar, Ankara 1982, s. 39.

Veselovskiy N. İ., Han İz Temnikov Zolotoy Ordı Nogay İ Ego Vremya, Petrograd 1922, s. 58.

Yakubovskiy A., Altınordu ve Çöküşü, Çev. Hasan Eren, Ankara 1992, s. 46.

Yiğit, Ali, Türk Ülkeleri ve Türklerin Yaşadıkları Bölgelerin Coğrafyası, Elazığ 2000, s. 11

Comments