Nogaylar




 Kazaklar, Tatarlara Nogay derler. Dağıstan’ın kuzey kısımlarında, bilhassa Terek havzasında yaşayanlarına Ak-Nogaylar denir. İlk Nogayca alfabe 1928’de Latin harfleri esasına göre düzenlenmişti. Diğer Türk alfabeler gibi bu da 1938’de Kril harfleri ile değiştirildi ve 1944’te yapılan değişikliklerle bugünkü halini aldı.Şu anda okullarda Tatarca ve Rusça olarak eğitim verilmektedir.

1989 nüfus sayımına göre 79 binden fazla olan Nogaylar 16’da da görüleceği üzere Dağıstan Cumhuriyeti ile Stavropolsk krayında yoğun haldedirler.

Nogay Adının Açıklaması
Nogay adı, Kırım'ın batısında Aksu nehri ile Özü nehri arsındaki sahada Kıpçakların boy beyi olup boy beyliğini dedesi Tuval beyden alan bu kişi 1270-1299 yıllarında Altın Orda'da büyük bir nüfuz kazanmış olan Berke Han'ın başkomutanı Nogay Han'dan gelmektedir. Ona tâbi il ve uruğlara Nogay adı verilmiştir. mogol dilinde iti suven bir ölke manasini verer yani haman sabir saka dilinde.

Yedisan
Nogay uruğlarından yedisi (Şırın, Arın, Kıpçak, Argın, Alçın, Katay ve Mangıt) Yedisan adıyla biliniyordu. Bunlardan başta Şırın olmak üzere ilk dördü Kırım tarafına gitmişti; kalanlar ise bir müddet aşağı İdil boyunda göç etmişler ve bunlardan Mangıt uruğunun ismi Nogay adı gibi kullanılır.

Nogay Orda
1426 yılında Edige beyin oğlu Nurettin bey tarafından emirlik kurmuşlardır ve 150 yıldan fazla bağımsız devlet olmuşlardır. Başkentleri yayık nehri üzerinde Saraycık'tı. 1563 yılında Rusların işgalinden sonra Ulu Nogaylar, Kiçi Nogaylar ve Altı oğul Nogayları olarak üç parçaya ayrılmıştır.

Edige destanı
Kazak Türkleri efsanelerinde kökenlerini Nogaylara ve Özbeklere dayandırır. Karakalpaklar 15.asırda Volgadan Aralın güneyine gelmiş bir Nogay topluluğudur. Hatta Kırım Türklerinin askeri gücünün çoğunluğunu asırlar boyunca Nogaylar oluşturmuştur.

Nogay Han'ın ölümünden (1299) sonra başlamak üzere çeşitli dönemlerde de göç vermiştir. Bu göçlerin en büyüğü Osmanlı Rus savaşından sonra 1860 yılında 180 bin Nogayın göç etmesidir.

Tar-niakh adinin ikimici buluminde niakh sözu nogay adina bazar.taniakhlardan khazarlar impratulogu ichinde bir turk olka olaraq ad aparilmish.bence tar-niakh farsce karagoyomlu karakalpaklarin adi olmosh. Nogaylar sabirlarin söyondandir.sabir sakalarin delinda itisuven bir olke manasini verer yani haman Nogai mogolarin dilinde.

Türkiye'de Nogaylar
600 bin Nogay Türkiye'ye göç etmiştir. Büyük bir kısmı zamanın Konya vilayetine göç etmiştir. İlk zamanlar osmanlı fermanına uygun olarak yerleşik köylere 30 ar haneyi geçmeyecek şekilde iskan edilip yerleşik düzene geçmeleri için iki haneye bir öküz ve hane başına bir kile buğday tohumluk devlet tarafından verileceği sözü verilmisse de zamanın zor şartları nedeniyle çoğunlukla bu gerçekleşmemiştir.

Yerleşik halk ile uyumsuzluklar ve nedeni ile zamanla nogaylar nüfus olarak güçlü oldukları köylere göç etmiştir. İlk iskanda nogay yerleşimi olan birçok köyde nogay kalmamış veya az sayıda kalan nogaylar da zamanla kültürünü kaybetmiştir. O zamanlarda Cihanbeyli Kazasına bağlı köyler, günümüzde Ankara'nın Şereflikoçhisar ve Konyanın sonradan ilçe olan Kulu ilçesine bağlanmıştır. Ilgın İlçesi'nde de bir mahalle oluşturmuşlardır. İlçenin Behlül Bey, Şıh Cârullah ve Câmiatik mahallelerinden ayrılarak kurulan ve sonradan Ayvat Dede adıyla adlandırılan mahallede, oturmaktadırlar.

Kendilerine özgü gelenek ve göreneklerini hâlen devam ettirmekte , aralarında kaybolmaya yüz tutmuş Nogay diliyle konuşmaktadırlar.

Romanya dan göç etmiş çok az bir kısmı gümüş ve bakır işlemeciliği; el sanatı ürünleri; takı ve süs eşyası, boncuk, yüzük, kolye, bilezik yapımı ile uğraşırlar. Misafir perverdirler, aman dileyip hanelerine baş vuranları baştacı edip ölümüne korumaktadırlar. Günümüzde bu mesleklerin bir kısmını artık icra etmemektedirler. Hamurlu yemeklerden sonra et suyu olan “Sorpa” (çorba) içmeleri geleneksel özelliklerindendir.

Konya Tuzlukçu-Erdoğdu Köyü, Konya-Adana-Ankara yol ayrımı olan Kulu Makası bölgesinde. Bunlar ŞEKER, Doğankaya, Akin, Kırkkuyu, Boğazören,Seyitahmetli,AHİBOZ ve Mandıra köyleridir.

Gününmüzde Eskişehir'de Alpu Aktepe (Rıfkıye) Köyü ve Işıkören (Aziziye; daha sonra Arap Kuyusu) köyü nogay köyleridir. Yelice (Esence) Köyünde de bir miktar nogay yaşamaktadır. Hamidiye Köyü de Nogay olan Zincir ve Taraktaş aileleri tarafından kurulmuştur. Bu köyleri kuran nogaylar 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı Rus Harbi) sonrasında Romanya'nın Konstanta (Köstence) İli, Medgidia (Mecidiye) İlçesine bağlı Poarta Alba (Alakapı),Nazarcea (Nazarşa), Aşağı Bülbül ve Yukarı Bülbül köylerinden alınarak 1893 yılında Bursa Vilayeti'ne bağlı Eskişehir Kazası Alpu Nahiyesi'ne iskân edilmişlerdir. Afyon yenibelkavak'tada orta seviyede nogay bulunmaktadır. Geleneksel yemeklerini adetlerini korumaktadırlar.

Eskişehir bölgesine göç edip,Nogay adetlerini uygulayıp anadillerini konuşmaktadırlar.Genellikle tarım ve hayvancılıkla ugrşmakta olup gelir düzeyi ile eğitim düzeyleri yüksektir. Köylerde emekli sayısı oldukca fazladır.Bölgedeki diğer Nogay olmayan komşu köylerden tarımı biz tatarlardan öğrendik diye bir deyim kullanırlar.Genelde Nogaylarımız teknik ve düzenli tarım yaparlar.Meşur Yemeklerimizden olmassa olmazı Çibörek,Tabakbörek. Sarburma , Göbete, Kaşıkbörek, Üykenbörek, Kalakay Bavursak Tavalokumu Omaş Çorbası Sorpa ve daha sayamadığım birçok yemek çeşitleri vardır.Yemeklerde genellikle Et olur.

Nogayca kelimelerin Oğuzca kelimelerle etkileşimleri ve benzerlikleri Nogay dilinin kökenini daha net açıklamaktadır. Aşağıda Divanü Lugati’t Türk’teki bazı kelimeler ile bu kelimelerin Nogay Türkçesindeki anlamları karşılaştırılmıştır. Buna göre; 

Aba
DLT: aba : “Ana. Oğuzca. (Karluklu Türkmenlerce bu
kelime sert p ile söylenir)
Nog.: aba :  “anne, ana”.

ak sakal
DLT: ak sakal er : “saçı, sakalı ağarmış olan adam.
Oğuzca.”
Nog.: ak sakal     : “tecrübeli kişi, ihtiyar.” 

Alma
DLT: alma : “Elma. Oğuzca. Öbür Türkler almıla derler.”
Nog. : alma : “Elma.

Anla-

DLT: anla- : “Ol sözüğ anğladı = O, sözü anladı. Oğuzca. Başkası da böyledir; anğlar- anğlamak”
Nog.: anlav (anla-) “idrak etmek, anlamak.”

Ayıt-
DLT: ayıt- : “ Ol manğa söz ayıttı = O,benden söz sordu. Oğuzlar men ağnar söz ayıttım, derler ki ben ona söz söyledim, demektir. Bu kurala uygun değildir.
Nog. : aytuv (ayt-) “söylemek, konuşmak”

Bakır-

DLT: bakır- : “Tewey bakırdı = Deve bağırdı. Oğuzca. Bakırar- bakırmak.”
Nog.: bakıruv (bakır-) “bağırmak, haykırmak”

Buyur-
DLT: buyur- : “Ol ağnar ayla buyurdı = O, ona böyle
buyurdu, emretti. Buyurur-buyurmak.”
Nog. : buyıruv (buyır-) : “emretmek, buyurmak” 

Çakrış-
DLT: çakrış- : “Boy bibirge çakrıştı = Boy halkı birbirini çağırdı. Oğuzca. Çakruşır-çakruşmak” çağrışmak.
Nog. : şakırısuv (şakırıs-) : “çağırmak, seslenmek; davet etmek”

Çaltur-
DLT: çaltur- : “ ol anı çalturdı = onu çeldirdi, yere çaldırdı; o, yitük çalturdı = o, yitik nesnesini arattı, (o, kaybolan şeyi aramak için emretti). İşittirmek için çağrıldığı zaman böyle denir. Oğuzca. Çalturur – çalturmak.”
Nog. : şaldıruv (şadır-) : “duymak, duyurmak, hissettirmek”

Çalın-
DLT: çalın- : “At çalındı = yemin kötülüğünden at arıkladı. Söz Beğ kulakına çalındı = Söz Beyin kulağına çalındı. Başkası da böyledir. Oğuzca. Er özin yirge çalındı = adam kendini yere çaldı, yahut çalar göründü, çalınur – çalınmak.”
Nog. : şalınuv (şalın-) : “işitmek, duymak; kulağa çalınmak”.

ep
DLT: ep : “Te’kit ve abartma edatıdır. Bir şey fazla güzellikle vasıflandığı zaman söylenir. Ep edhgü nenğ = Ep eyi, gerçekten iyi nesne. Oğuzlar bembeyaz denecek yerde ap ak derler.
Nog. : ap “kuvvetlendirme edatı: ap-ak”.

et-
DLT: et- : “Tenğri meninğ ışım etti = Tanrı benim işimi iyiliğe koydu; ol yükünç etti = o, namaz kıldı. Oğuzca. Oğuzlar bir şey yaptıkları zaman etti sözünü kullanırlar, Öbür Türkler kıldı derler. Yalnız, bu kelime kadınla çiftleşmekte kullanıldığı için Oğuzlar, kadınlar sıkılmasın diye bunu kullanmaktan vaz geçmişlerdir. Eter- etmek.
Nog. : etüv (et-) : “yapmak, etmek; yardımcı fiil”.

Kaytar-
DLT: kaytar- : “Ol atığ kaytardı = o, atı çevirdi. (atı yöneltisinde dönderdi). Kaytarur- kaytarmak. Oğuzca.”
Nog. : kaytaruv (kaytar-) : “geri verme, geri gönderme, dönüş”.

Kuşluk
DLT: kuşluk : “Kuşluk vakti.” Oğuzca.
Nog. : kuslık : “Kuslık vakti”.

Sor-
DLT: sor- : “Kenç süt sordı = çocuk süt emdi. Başkası da böyledir. Er söz sordı = adam haber sordu; er yitük sordu = adam yitik sordu,
yitik aradı. Sorar- sormak. Bu iki kelime oğuzcadır.”

Nog. : sorav (sor-) : “sormak”; soruv (sorı-) “emmek”
(Mustafa Yıldız, Nogay Türkçesinin Söz Varlığındaki Düvanü

Lügati’t-Türk Kaynaklı Oğuzca Kelimeler)


Nogay Türklerinin Nüfus Durumu
Azak Doğusu 170.000
Türkiye 150.000
Stavropol 163.000
Dağıstan 147.000
Hazar Bozkırı 135.000
Çeçen-İnguş 125.000
Dobruca 90.000

Karaçay-Çerkez bölgesi 35.000



Aşağıda Eskişehir İlinin tatar köyleri listelenmiştir: [8]

Eskişehir ili

a) Eskişehir merkez ilçesi
-Boyacıoğlu (kısmen Tatar)
-Karaçoban
-Gökdere
-Kireçköy, Tatarca Kireş (5 Tatar hanesi kalmış)
-Karaçay, Tatarca Karaşay (34 Tatar hane, 1 Kürt, 1 Manav) [9]
-Kalkanlı

b) Alpu ilçesi
-Gökçeoğlu, Tatarca Kökse(ulı) (kısmen Tatar)
-Fevziye, Tatarca Pevziye [10]
-Güneli, eski Mâmure (45 Tatar hane, 10-15 Konya'dan, diğer göçmenler Kırım'dan) [11]
-Aktepe, Tatarca ve Nogayca Rıpkiye (Nogay köyü, birkaç Nogay kalmış)
-Yeşildon[12]
-Işıkören, eski Arapkuyusu (Nogay köyü)
-Güroluk, diğer adı Kızılsuvat
-Çukurhisar (kısmen Tatar)
-Çardakbaşı
-Esence, eski Yellice (yarısının Nogay olduğu söylendi, 40 hane Tatarlara aittir) [13]

c) Mahmudiye ilçesi [14]
-Mesudiye, eski Taşlıhüyük ~ Taslıköy
-Serefiye, Tatarca Serepiye (Tatarlar Kırım'dan)
-Fahriye, Tatarca Pahriye
-Hamidiye, Tatarca Amidiye ~ Amdiye (kısmen Tatar)
-Akyurt, eski Lütfiye, Tatarca Lütpiye -Güllüce, eski Hayriye, Tatarca Ayriye
-Tokatmecidiye

d) Sivrihisar ilçesi
-Ortaklar (kısmen Tatar)
-Paşakadın
-Yaverören, Yâverören [15]
-Karakaya (kısmen Tatar)

e) Çifteler ilçesi, Tatarca Şıpteler
-Ilıcabaşı, Tatarca Olca [16]
-Hayriye, Tatarca Ayriye, eski Söngülük [17]
-Zaferhamit (kısmen Tatar)
-Yıldizören, eski Mecidiye köprüsü (kısmen Tatar) [18]

f) Seyitgazi ilçesi
-Aksaklı
-Yenikent, diğer adları Yeniköy, Tatarca Canköy

Yukarıda da söylendiği gibi Tatarların yoğun olduğu ikinci bölge onbir köyle Ankara ili Polatlı ilçesidir. Bu diyaleğin çalışması oldukça gelişmiştir. Öncelikle Polatlı dialektinin fonolojisi ve morfolojisi üzerine Özen (1975) tarafından hazırlanan yayınlanmamış bir doktora tezi mevcuttur. Aynı zamanda bu çalışmaya ekli olarak dil örnekleri ve sözlük bulduk. İkinci olarak, Türkiye’deki Türk Kırım Tatarları üzerine çalışan tek Tatar ve kendisi de Polatlı kökenli olan Zühal Yüksel, altı köyde kaydedilen notlar temel alınarak diyalekt üzerine bir çalışma yayınlamıştır. (Yüksel 1989) [19]. Son olarak, bir Polatlılı ve Taşpınar doğumlu olan Cengiz Evirgen, etnolekti hakkında bir elyazması sözlük oluşturmuştur. Profesyonel olmayan birisi tarafından derlenmiş olmasına rağmen, bu sözlük araştırmalara yardımcı olabilir.

Ankara ili

Polatli ilçesi:
-Eskipolatlı
-Karakaya [20]
-Karakuyu [21]
-Karapınar
-Karayavşan [22]
-Taşpınar [23]
-Tatlıköyü [24]
-Tırnaksız [25] (şimdi Sakarya)
-Toydemir
-Yenidoğan.

Söz konusu bölgenin sınırları dışında ancak şehre oldukça yakın diğer bir Tatar köyü vardır:
-Ahırlıkuyu.

Diğer köylerde de bir Tatar topluluğu bulunabilir. Örn. Yassıhüyük (antik Gordion’a yakın) ve yakın zamanlarda Tatarların taşındığı Üçpınar. Birçok Tatar şimdi çalıştıkları ve eğitim gördükleri Polatlı'da yaşamaktadır. Nogay köyleri Ankara’nın güneyinde, Tuz Gölü’nün kıyıları yakınında, Konya ve Aksaray yollarının kesiştiği yerlere yakın konuşlanmıştır. Bu bölge idari yönden Konya ve Ankara şehirleri arasında paylaşılmıştır. Bu bölgedeki Nogaylar dillerindeki benzerliğin farkında oldukları halde kendilerini Kırımla ve Kırım tatarları ile birlikte tanımlamayan bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bölgesel dil tatarlardan oldukça etkilenmiştir.

Konya ili

Kulu ilçesi
-Kırkkuyu
-Boğazören, eski Köstengil
-Ağılbaşı, eski Mandıra
-Seyitahmetli, Seydametli şeklinde telaffuz edilmektedir.

Ankara ili

a) Şereflikoçhisar ilçesi
-Akin, Agın, 232 yaşayan, 75 hane
-Şeker Köyü, Şeker, bazı Nogaylar da Seker derler
-Doğankaya, aynı zamanda Karakaya ve Abdülgedigi.

b) Ankara merkez ilçesi
-Ahiboz, Ayboz ~ Aboz şeklinde telaffuz edilir (kısmen Nogay) [26]
-Ballık
-Taşpınar [27]
-Günalan, diğer adı Koloz ~ Holos [28]

c) Bâlâ ilçesi
-Ahmetçayırı [29]

d) Haymana ilçesi
-Cıngırlı (önceleri Nogay köyü iken, şimdi Nogaylar dört hanede yaşamaktadır) Birkaç ailenin Cihanbeyli’nin Böğrüdelik (Konya İli) köyünden geldiği söylenir.

Aksaray ili

Aksaray merkez ilçesi
-Alaca, eski Hamidiye. [30]
Teberdar (1994: 27) Ayrancı Bucağındaki yaşlı insanlar tarafından hala işe yarar bir şekilde Kırım Tatarcası konuştuğunu rapor etmiştir. Bu bölgenin Ereğli ilçesinin batısında Karaman'ın doğusu, Karapınar’ın güneyi ve Mersin’in kuzeyinde yerleşik olduğunu söylemektedir.

Türkiye’nin güneyinde Adana civarında Ceyhan ilçesinde de Kırım Tatar köylerinin bulunduğu bildirilmiştir: Çakaldere, Toktamış, Küçük Kırım ve Büyük Kırım. Kırım Tataları tamamen unutulmuş olduğu söylendiğinden oralara gitmedim. [31] Ankara’nın doğusundaki Kırıkkale ilindeki birkaç bölgede dilin kaldığına dair herhangi bir delil yoktur. Tatar köyleri Keskin'de (Yoncalı, Polatyurtu ve Üçkuyu) ve Karakeçili ilçesinde (Sulubük) tür. Bunun için bak (1994: 26-27). Ersoy ve Aydın (1998) Tatar ve Nogayların Kırşehir ili Kaman ilçesi Darıözü köyünde iyi korunduğunu iddia etmektedirler. İlaveten bir Tatar köyü olan Derince Kocaeli (İzmit) ilinin Gebze ilçesinde bulunmaktadır. Geçmişte İstanbul yakınlarında üç Tatar köyü vardı: İzzettinköy, Sazlıbosna ve İmrahor. Buna karşın, günümüzde Sazlıbosna’daki yaşlı neslin sadece birkaçı hala dili konuşmaktadır. İstanbul’un kenar mahallelerinin kontrolsüz yayılması ve burayı içine alması sonuçta büyük bir gecekondu bölgesine çevirmesi nedeniyle İmrahor’da Tatar bulamadık.

Günümüzde Tatarların çoğu köylerinin yakın olduğu, iş ve okul bulabildikleri ilçe ve şehir merkezlerinde yaşmaktadırlar. Dağılım ilçeden ilçeye değişmektedir. Yeni yerlerinde Tatarca sadece evde özellikle yaşlı insanlar tarafından konuşulmaktadır.

1997 yılında, Eskişehir ilindeki onbir köye (Karaçay, Güneli, Aktepe, Esence, Şerefiye, Yıldızören, Mesudiye, Işıkören, Ilıcabaşı, Karakaya ve Yaverören) ve 1998’de diğer üçüne (Kalkanlı, Aksaklı ve Canköy (Yenikent)) gittim. Başlangıçta daha önce oldukça iyi çalışılmış olduğundan Polatlı’da geniş bir çalışma yapmayı düşünmüyordum. Aynı zamanda Eskişehir’deki insanlar Polatlı’nın küçük, hepsinin bir arada ve dilin diğer bölgelere göre daha iyi korunmuş bir bölge olduğunu söylediler. Sonuçta bölgeyi ziyaret etmeye ve bu önerileri detaylandırmaya karar verdim. Bulduklarım söylenenlere oldukça tersti. Bütün köyler boşaltılmış, evler yarı terk edilmiş ve hiçbir hayat işareti yokmuş gibi görünüyordu. Şehirde oturan Tatarlar, memleketlerinde bıraktıklarını sadece bazen ziyaret ediyorlardı. Asimilasyon belki de Ankara’ya olan yakın mesafeden (bir saatlik yol) ve elverişsiz tarım şartlarından dolayı Eskişehir’dekinden daha güçlü görünüyordu.

Ankara yakınındaki Tatar köylerinden Ballık ve Taşpınar'a (Polatlı’daki Taşpınarla karıştırılmamalıdır) gittim, orada Tatarca konuşabilen birisi ile karşılaşmak oldukça zordu. Köylülerin yakın ilçe olan Kulu’da oturduğu, Kırkkuyu hariç tüm Nogay köylerine gittim. Son olarak benim çalışmamda İzettinköy, Sazlıbosna, ve İmrahora ilaveten Çorum ili Alacahüyük yakınında küçük bir köy olan Kalecikaya ele alınmıştır. İlaveten Eskişehir, Alpu, Mahmudiye, Çifteler, Polatlı, Kulu, Ankara ve İstanbul olmak üzere bütün şehirlerdeki rehberlerimle birlikte çalıştım.

3. Türkiye’deki Tatarların Etnik Kökeni

Benim çalışmamdaki topluluk Tatarlar, Nogaylar ve Gipsiler olarak ayrılabilir. Tatar topluluğu en genişidir. Onlar kendilerine tatar demektedirler, örneğin: Men Tatarman 'Ben Tatarım', dilleri Tatarcadır. Dobruca veya Kırım’dan gelmişlerdir. Sadece birkaçı Türkiye’ye başka ülkelerden gelmişlerdir, örneğin bir tanesi Almanya’dan gelen eski Alman askeri. Kökeni ve alışkanlıkları ayrıt edilmeksizin çoğunluğu kendilerini Kırım veya Tatar olarak görmekte ve her ikisinin de bir millet olduğunu düşünmektedirler. Sadece birkaçı için daha geniş bir duygu olarak Türk olmak daha önemlidir.

Nogaylar açısından, Eskişehir ve Tuz Gölü Nogayları arasında fark vardır. Hem Nogay hem de Tatarların Moğollarla muhtemel ilişkilerinden dolayı, Eskişehir’dekiler normal olarak Tatarlardan dil ve antropolojik olarak farksızdır. Sadece kendilerine Nogay demelerinden dolayı komşuları olan tatarlardan bir farkları vardır. Bu Nogaylar ve Tatarlar arasında belirgin bir sosyal farklılık yoktur. Son grup ise farklıdır. Önemli olan onların farklı etnik bilincidir. Dillerindeki benzerliklere rağmen görünürde yakın sosyal ilişki olmaması oldukça ilginçtir. Tatarlar da onları bilmemektedirler.

Temas halindeki Tatarlar ve Nogaylar arasındaki ilişkiler ulasal olarak belirgin değildir. Zararlı, saldırgan türden yaklaşımlar yoktur. [32] Çoğunluk olarak Alpu’da yaşayan Gipsilerin durumu farklıdır. Onlar şehir merkezinin ayrı bir bölgesinde yaşamaktadırlar. Başkaları ile kendileri hakkında konuşurlarken Tatar olduklarını söylerler. Tatar Gibsileri tarif ederken Gipsilerin kendilerinin bu terimi kabul etmedikleri iddiası ile beni uyardılar. Gipsiler ve Tatarlar iş sahasında birbirleri ile temas halindedirler ve normalde davetlerinde ve sosyal olaylarında birbirlerini davet etmemektedirler. Her iki etnik grup arasındaki ilişkiler iyidir. Tatar dilini oldukça iyi sürdürdükleri için Gipsilere gitme konusunda Tatarlar tarafından cesaretlendirildim ve onlarla konuştum.

4. Dil

İncelenen topluluk yukarıda açıklanan gruplar açısından dil olarak homojendir denilebilir. Eskişehir Tatarları ve Nogaylarının konuştukları dil çok farklı değildir. Bunun yanında Nogayların söyledikleri şiirlerin dili Nogayların bazı farklı karakterlerini göstermektedir. Nogay özellikleri Tuz Gölü Nogaylarının günlük konuşmalarında oldukça belirgindir.

Halen topluluğun büyük çoğunluğu çift dil kullanmaktadır. Sadece yaşlılar Türkçelerinin iyi olmadığını söylerler, ancak doğrusu Türkçe oldukça iyi anlaşmaktadırlar. Tatarlar nispeten Tatarcadan Türkçeye kaymaktadırlar. İletişim durumu dil kayması açısından tipiktir. Dil karışması olayında olduğu gibi büyükanne ve büyükbaba kuşağı dilin en iyi yorumuna sahiptir. Onlar normalde kendi aralarında ve çocukları ile konuşurken tatarca konuşurlar. Onların çocukları olan Kırk-elli veya daha fazla yaşlardaki ve çoğunluğu emekli toplum ebeveynlerini hedef almadıkça Türkçeyi tercih ederler, onlara öncelikle tatarca konuşurlar. Onların çocukları ve torunları birçoğu tatarca anladıkları halde bazı yaygın tatarca ifadeler, selamlamalar ve yemek isimleri hariç, birbirleri ile ve ebeveynleri ile konuşurken sadece Türkçe konuşurlar. Bu durum tatil boyunca köyde ne kadar süre ile kaldıkları vb. gibi aile durumlarına göre değişir. Büyük ve büyük büyük ebeveynlerinin Türkçe yorumlarının sınırlı olması ve gençlerle Türkçe konuşmaya çalışmalarının bir önemi yoktur. Bunu tatarca konuşmaktan dolayı okullarda engellenmemeleri amacıyla yaptıklarını söylemektedirler.

Doğal olarak dil tercihi sosyal faktörlere de bağlıdır. Eğitimli insanlar tüccar, zanaatkâr ve işçilere göre daha fazla asimile olmuştur. Onların sadece bir kaçı Tatarca konuşmayı tercih etmektedir. İletişim dili tatarca olan sadece birkaç aile ile karşılaştım. Bu ailelerin üyeleri Tatarca konuşamayan ve zorlukla anlayan ileri gelenlerine konuşurken Türkçeyi kullanan gençler hariç, diğer tatarlarında Tatarca konuştuğunu ifade etmektedirler.

Öğretmenler de dahil bir tek Tatar bile dil kaymasını durduracak veya geri çevirecek bir çalışma yapmamıştır. Tatarca dil kursu sağlayan hiçbir okul veya diğer bir kuruluş yoktur. Bu durumda hiç kimsenin dil öğretimi için yazı kitapları, sözlükler ve diğer araçları düşünme ihtiyacı olmadığı görülmektedir.

Sonuç olarak, Tatarca sadece evde ve yaşlı Tatar nesil arasında konuşulmaktadır. Hiçbir yazılı standart yoktur. Türkçeye kayma gönüllü ve herhangi bir politik yüklenme olmaksızındır. Tatarlar başka alternatiflerinin olmadığını ve daha önce kendilerinin olduğu gibi çocuklarının da profesyonel kariyerlerinin engellenmiş olmasını istemediklerini söylemektedirler. Bayar ve Bayara göre insanlar çocuklarını daha iyi okullarda okutabilmek için köylerini terk etmiştir. Günümüzde bu sadece bir tercih değil aynı zamanda zorunluluktur. Çünkü ayrılan genç nüfus ile okullar kapanmıştır. [33] Köy okullarındaki eğitim standartlarının oldukça düşük olması açısından hiç kimse buna itiraz etmemektedir. Genç Tatar ve Nogayların çoğunluğu mezuniyetten sonra köylerine dönmemektedirler.

Özellikle Tatarcanın daha prestijli ve baskın Türkçe tarafından oldukça etkilenmiş olduğu güncel durumda Tatarca ve Türkçe benzer dillerdir. Konuşma esnasında kaymanın her şekli olmakta ve görülmektedir. Kayma; bir kelime, deyim, cümle ile sınırlı olabilir veya daha uzun bir konuyu içerebilir. Türkçeden kalıpsal veya pragmatik birçok kopya vardır. Türkçe etkisinin en az görüldüğü Tatarcaya televizyon veya Tatarca konuşmayan diğer insanlar tarafından bozulmayan yaşlılarla konuşma esnasında karşılaşılmaktadır. Köylerde yaşlı insanlar, normalde anlayan ve bazılarının cevap bile veren bazı yöresel tatar olmayanları da tatar olarak göstermektedirler. Bunun yanında bilinmeyen birisi ancak Tatarcadan döndükten sonra Tatar olarak gösterilirdi. Benzer durumlar Nogaylar arasında da görülmektedir.

Hızlı asimilasyona rağmen, bir Tatar köyü bir Türk köyünden farklıdır. Köyler standart bir düzene sahip değildir, birkaç köy Kırım yerleşimlerine benzer ve modern Kırım köylerinin düzeni taklit eden Seferiye’de olduğu gibi tipiktir. Köy evinin arsası, her zaman duvarla çevrilidir, avlu oldukça geniştir ve yaşanan ev ve dış binalar geniştir. Gerekli malzemelerin konduğu ambarlar yaşanan evden ayrıdır. Evler Türk evlerindeki gibi kerpiçten yapılmış ve üzeri toprak veya kiremit çatı ile kapatılmıştır. [35] Birçok evin içi ve düzenlenmesi Türk evlerinden farklı değildir. Milli kıyafetler korunmamıştır. Halk ülkede ne bulabildiyse onu giyer. Bazı Tatar kadınlar kapalıdır ancak baş örtme özellikle yaşlı kadınlar arasında yaygındır. [36] Tatarlar bana atalarının burada bilinmeyen tarım aletleri, makinalar, teknolojiler getirdiklerini ve bölgelerindeki insanların ekip biçmeyi ve yeni ürünlerin ziraatını onlardan öğrendiğini anlattılar.

Tatar mutfağı Türklerinkinden farklıdır. Belki de Kırımdan kalan Slav ve Dobruca’dan kalan Roman etkisi ile birçok hamur işi ve pasta çeşitleri yaparlar. Tatar mutfağı Tatar kültürünün en dirençli ve hatta pahalı komponenti olarak görülmektedir. Eskişehir’de Tatar yemekleri birçok lokantada ve barda sunulmaktadır ve oldukça yaygındır. İçecekler Türklerinki ile aynıdır. Türk yoğurduna katık denir ve yoğurt ayran veya cazma olarak içilir. Nogayşay veya ayakşay olarak bilinen taslardan içilen gerçek Nogay çayı içen Tuz Gölü Nogayları haricinde çayın servisi Türk usulü ile servis yapılır.

Ulusal kültürel geleneklerin görünmemesinin yanında birçok yaşlı tatar tipik Tatar şarkı ve şıngları(mani=şın) hatırlamaktadır. Bu kısa mısralar temel olarak bir diyalog halinde bir genç kız veya erkek tarafından söylenmekte veya telaffuz edilmektedir. Yaşlılar ise özellikle davetlerde, toplantılarda, törenlerde veya sadece eğlence olsun diye veya başka bir nedenle söylemektedir. Genellikle genç bir erkek başlar ve bir kız cevap verir. [37] Rehberlerimin, şıngların hünerli söyleyenleri tarafından ortaya çıkarıldığını söylemelerine rağmen Kırım, Özbekistan ve Dobruca’dan olduğu bilinen kayıtlarlardaki şınglarla karşılaştırıldığında, birçok mısranın aynı olduğu görülür. Ağızdan söylenen edebiyatın diğer bir çeşidi ise bilmecelerdir. Tatarca tapmaşa, Nogayca cumak. Peri masalları, Tatarca masal, Nogayca ertengi, destansı hikâyeler ve destanların hemen hemen tamamı unutulmuştur. Polatlı, Ilıcabaşı ve Eskişehir’de sadece üç kişiden kısa destan parçaları kaydedebildim. [38] Aynı şekilde Güney Kırım için tipik olan ve Türkiye’den gelen mani seyrektir. Açıkçası; yüzyıllardır var olan yaygın Tatar edebi geleneği güncel hayattaki hızlı değişiklikler, göçler ve standart Türk kültürü ile olan yoğun temaslarla kaybolmaktadır.

Şu anda köylerin temel nüfusunu oluşturan yaşlılardan ayrı birçok aile bir çifte hayat yaşmaktadır. Belki de bunun en yaygın modeli şöyledir. Orta kuşak yazın ilkbahar ve sonbaharda işi olduğu sürece köyde yaşar. Çocuklar köye sadece yaz tatillerinde gelirler ve Eylülde okullar açıldığında şehirlere dönerler. Şehirde iken onlar kendilerine bakan büyükanne ve büyükbabaları ile birliktedirler. Doğal olarak, özellikle köy ve şehir arasındaki mesafe uzak değilse, karşılıklı kısa ziyaretler sıktır. Kışın, kışlık stoğu yapmayan Tatarlarda şehre gider ve ilkbaharda dönerler.

Günümüzde birçok tatar eğitimlidir. Doktorlar, mühendisler, öğretmenler, avukatlar, iş adamları, her alanda aktif insan mevcuttur. Entellektüller ve zengin aileler kendilerini diğer Tatarlardan ayırt etmezler, birçoğu muhtaçlara yardım eder. Genellikle yaşlılara hürmet edilir. Köylerin boşalmasının altında yatan genel faktörlere ilaveten, özel durumlar da vardır. [39] Bu köyler sulu tarım sorununun çözülmesiyle ile yaşayabilecek gibi görülmektedir. Çiftçiler sulama araçlarının üstesinden gelebilmenin oldukça pahalı olmasından şikâyetçidir, buna rağmen iyi kazanmaktadırlar. Diğer Tatar köylerinin alternatifi yoktur ve kaybolacaklardır.

Tatarlar ve Nogaylar Sünni müslümandırlar. Eskişehir’de bir tane Tatar kökenli imam vardır ancak camide Tatarca konuşmamaktadır; O bile Türkçe vaaz vermektedir. Bana bir de Nogay imam olduğu söylendi ancak onun vaazını dinleme fırsatım olmadı. Yine de camide farz ibadetlerin geleneksel dili olan Arapçaya ilaveten hangi dili kullandığını biliyorum. Diğer imamlar Türk ve birisi de Kürt idi.

Köylerde, Tatarlar çiftçidir ancak onların birkaçı kışlık erzak depolamaktadır. Koyun yetiştiriciliği Nogaylarda Tatarlardan yaygın görülmektedir, ancak çobanlar genellikle Türkmendir. Türk ve Kürt kadınlarının aksine, Tatar kadınları tarlada çalışmaz. Tatar olmayan kadın çalıştıran birkaç Tatar gördüm. Tatarlar bana karısını veya başka bir kadın akrabasını tarlada çalıştırmanın ayıp olduğunu söylediler. Buna karşın kadının evde yapacak birçok işi vardır. Tatar Gipsiler tarımla uğraşmamaktadır. Zanaattan para kazandıklarını söylediler. Başkalarından öğrendiğim seyyar satıcılık yaptıklarıydı. [40]

Köy evine davet edilen bir konuk ailenin diğer üyelerinin de olduğu halde evin büyüğü ile bir akşam yemeği yer. [41] Yemekten sonra kadın erkek ailenin tüm fertleri çay veya cazma(ayran) içerler. Ev dışında Türk gelenekleri uygulanır. Birçok köyde sadece erkeklerin gittiği bir kahve vardır. Düğünlerde kadın ve erkekler avluda ayrı oturur ve oynarlar. Yaşlılar evde oturur ve sohbet ederler, bekâr gençler birlikte oynarlar. Yeşildon’da gidip görmek istememe rağmen halk bana bunun kabul edilmediğini söyledi. Düğünlerde damadın tercihine göre Türk rakısının da verildiği görülür. Kahvelerde alkollü içki bulunmaz.


Kırsal toplumda Türklerle evlilik görülse de, Tatarlar ve Nogaylar genellikle Tatar ve Nogay kızlarla evlenirler. Tatarlar ve Nogaylar arasında da evlilik vardır ancak bunlarla Kürtler ve Gipsiler(çingeneler)arasında hiç evlilik yoktur. Sözlü ifade temelinde eski karışık evliliklerin yaygın olmadığı söylenebilir.

Bu köylerde yaşayan Nogaylar da ulusal kimliklerini korumuşlar, adetlerinden ayrılmamışlardır. Yaşanan ekonomik zorluklardan dolayı bir kısmı köylerinden bağlarını koparmadan göç etmişler. Büyükşehirlere, ilçelere ve 60'lı yıllardan itibaren Avrupa'nın çeşitli yerlerine yerleşmişlerdir. Köylerinde tarım ve hayvancılıkla geçimlerini sağlayan yöre halkı, köylerinin dışında günümüz koşullarına göre meslek edinmişlerdir. Bunun dışında Karaman'da da az miktarda Nogay aileleri bulunmaktadır.

Nogaylar'a özgü olan dillerini muhafaza etmeye çalışmışlar ve günümüzde de bu dili kullanmaya devam etmektedirler. Geleneksel yemekleri kazanbörek, şırbörek (çiğbörek), koyankulak (tavşan kulağı), inkal, tavabörektir ve tamamı hamurdan yapılmaktadır. Ekmek olarak da kendilerine has kalakay, tavaöptek, şöyünöptek adlarında, ve tandırda pişen çeşitli şekillerde ekmekleri tüketmektedirler. Yağda kızartılan bavursak adında ekmekleri de vardır. İçeceklerinin en önemlisi ise ayakşay dır. Halk arasında Tatar Çayı veya Nogay Çayı olarak bilinir.

Rusya'da Nogaylar
Rusya Federasyonu içindeki Nogay sayısı 2002'de 90.666 idi. Nogaylar günümüzde toplu olarak Stavropol krayı, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti (2002'de 44.873) ile Çeçenya ve Dağıstan (2002'de 138.168) cumhuriyetlerinde yaşamaktadırlar. Nogayca Karaçay-Çerkes ve Dağıstan cumhuriyetlerindeki resmi dillerdendir.2007'de Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nde merkezi Erken-Şahar olan,toplam 95 bin nüfuslu bir Nogay rayonu oluşturulmuştur.

Büyük kısmı Kafkasya'da Dağıstan, İdil Nehri güney boyları, Stavropol Kray,Çeçenya ile Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nde yaşamaktadırlar. Kırım ve Romanya'da da Nogaylar bulunmaktadır. Nogay toplam nüfusu 900.000'in üzerinde olup hepsi Sünni/Hanefi Müslümandır.

Terek Irmağı havzasında yaşayan Nogaylara "Ak Nogaylar" da denmektedir. Nogaylar Türkçenin Kıpçak grupuna giren bir dil konuşurlar.13-15.yüzyıllarda Altın Orda egemenliğinde idiler. Altın Orda'nın parçalanmasından sonra,şimdiki Kuzey Kafkasya'nın kuzeydoğu kesimi Astrahan Hanlığı,kuzeybatı kesimi de Kırım Hanlığı sınırları içinde kaldı.Astrahan Hanlığı 1556'da yıkılıp toprakları Rusya'ya ilhak edildi.Bu nedenle şimdiki Stavropol kray'ında bir Nogay nüfus yaşamaktadır.

Kuzey Kafkasya'nın kuzeybatısında ya da Kuban Irmağı kuzeyinde yaşayan ve Kırım Hanlığı yurttaşları olan Nogaylar,1783'te,bu yerleri Rusların Kırım Hanlığı ile birlikte ilhak etmesi sonucu olumsuzluklar yaşadılar ve soykırıma uğratıldılar (bk.Ashad K'ırğ,"Tehlike Hep Kuzeyden Geliyordu",Kuzey Kafkasya KD,İstanbul,1992,sayı 85-86,s.23-25).

Bugünkü Durum
Erimeden günümüze kadar kalan Nogaylar ; Hazar bozkırında, Kuzey Kafkasya’da, Kırım’da , idii-Ural havzasında , Batı Türkistan’da ve Litvanya’da , Dobruca’da, Deliorman bölgesinde ve Türkiye’de yaşamaktadırlar.

1) Hazar Bozkırı Nogayları: Aşağı itil’in geniş deltasında Astarhan çevresindeki köy ve kasabalarda, Kalmukya’nın güney kesimine düşen Kuma çayının kuzey yöresinde bulunurlar. Kendi ağızlarını unuttukları için Kazanlı diye de adlandırılırlar. Buradaki başlıca toplulukları 11 Kara ağaçlar ( Karagaş) 11 ve Kundurlardır. 
2) Kuzey Kafkasya Nogayları: Kafkasya’da beş bölgede yer alırlar. Dağıstan’ın Kuma ile Terek akarsuları arasında kendi adlarıyla anılan bozkırda , özellikle Kızılyar yöresinde , Hasavyurt ve Açıkulak kazalarında kalabalık bir topluluk halinde bulunurlar. 
3) Kırım Nogayları: Nogaylar Kırım yarımadasının kuzeyindeki ovalık alan ile dağlık kesimin kuzey eteklerinde, Perekop kasabası çevresinde , kuzeydoğuda Azak denizine dökülen çaylar ( Tolmak, Bedri vb. ) boyunda yaşamaktadırlar. 
4) İdil-Ural Havzası Nogayları: Burada Tatarlar arasındaki ,, Nogaylar” ( Nagaybaklar ), küçük bir etnik topluluktur. Günümüzde Başkurdistan’da ve Başkurdistan’ın kuzeydoğu komşusu Çelyabinsk vilayetinin Yukarı Ural çevresinde yaşamaktadırlar. Nogaybaklar, Kuzey ( Kıpçak ) Türkçesinin Başkurt unsurlarının da karıştığı Tatar ağzıyla konuşurlar. Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebindendirler. Başkurdistan’daki Nogaylar, Kuzey Türkçesi’nin Başkurt ağzıyla konuşurlar.
5) Batı Türkistan (Kazakistan) Nogayları: Bu büyük bölgenin Kazaklar arasındaki Nogaylar’ı, onların boy düzeninde , Orta ve Kiçi ( Küçük ) cüzlerde bulur)urlar. Orta cüzdekiler, şecereye göre , Kongırat kolunun Camanbay’ından gelirler. Buradaki Nogay’dan da Satıbaldı, Tokas, Şahan uruk- Iarının ataları çıkmıştır. Kazakistan’daki Nogay obaları, şimdi Kızılorda .tümeninin Canga-Korgan yöresinde yaşamaktadırlar. Hepsi Kuzey Türkçesinin Kazak ağzıyla konuşurlar. 
6) Kırgızistan Nogayları: Kırgızlar arasındaki boy düzeninde Ön-Kol’a bağlı Çirik boyunun "Nogay" adlı bir oymağı vardır. Onlar, Kuzey Türkçesi’nin Kırgız ağzıyla konuşurlar. 
7) Litvanya Nogayları: Polonya’nın kuzeyinde ve Baltık denizinin doğu yanında yer alan bölgede yaşarlar. Nogaylar’a ”Litvanya Tatarlar”ı da denir.Buradaki Nogaylar sadece dinlerini (İslam’l) muhafaza edebilmişlerdir. 
8) Romanya Nogayları: Yüzyıllarca önce, Karadeniz’in batı kıyılarına göçmüş bulunan Nogaylar,çağımızda Tuna ırmağı deltasının sağ yöresindeki Dobruca bölgesinde ( Köstence ili ) dağınık olarak yaşarlar. 
9) Bulgaristan Nogayları: Tuna’nın güneyindeki Deliorman bölgesinde ,Şumnu (Kolarovgrad ) çevresindeki köylerinde yaşarlar. 

10) Türkiye Nogayları: İki yüzyıl önce Türkiye’ye gelmiş Nogaylar’ın büyük kısmı Orta Anadolu’ya yerleştirildiler. Bugün Nogaylar , Ankara’nın Polatlı ve Şereflikoçhisar ilçelerinin bazı köylerinde, Konya’nın Kulu ilçesinin bazı köylerinde, İstanbul, Osmaniye, Adana, Çorum, Eskişehir, Bursa, Kütahya, Gaziantep ve Isparta’nın Senirkent ilçesinde yaşamaktadırlar.




Nogaylar'ın kökleri
Yaygın görüşe göre Nogayların kökeni Deşt-i Kıpçak sahasında (Kıpçak Bozkırı da denilen- Kafkas Dağları’nın kuzeyinde, Dinyester ile İrtiş ırmakları arasında kalan bölge) kabile birliklerini muhafaza eden Moğol kökenli Mangıtların Kıpçak Türkleriyle karışarak dillerini bırakıp Türkleşmelerine dayanmaktadır. Moğolcada “köpek” anlamına gelen Nogay kelimesinin bir etnonim olarak bu Türk boyunun adıyla ne zaman tarih sahnesine çıktığı konusunda değişik görüşler ileri sürülmektedir. Bunlardan en yaygın olanına göre, Nogay adı Altınordu Devleti emirlerinden Emir Nogay’ın isminden gelmektedir. Ancak, Nogaylar arasında Emir Nogay ile ilgili en küçük bir hatıranın bile yaşamamasına karşılık, Cengiz Han’ın sülalesinden olmayan Moğol Mangıt boyunun önderi/beyi, Altın Orda yıkıldıktan sonra 14. yüzyılın sonlarında Kafkasya ve Deşt-i Kıpçak bölgesinde kurulan Nogay Ordası kurucusu  Edige  hakkında söylenen destanlar günümüzde dahi Nogaylar arasında canlılığını korumaktadır. Ayrıca Nogay Ordası’nın bütün bey ve mirzalarının Edigey’in soyundan geldiği bilinmektedir. Dolayısıyla, Nogay adının tarih sahnesine çıkışı ve kaynağı konusundaki çelişkiler mevcudiyetini devam ettirmektedir. Orda/ordo Moğolca ve eski Türk dillerinde  göçebe toplumlarda klan karşılığı kullanılan bir terimdir. Bu terim Türkçe’de ordu biçimine dönüşmüştür. Günümüzde Pakistan’ın resmi dili Urdu‘nun kelime kökeni Ordu’dur, Gazne Türkleri/Gaznelilerden kalmıştır.

Evliya Çelebi, Nogayların yaşam alanı hakkında verdiği bu bilgilerin yanısıraNogayların sosyo-kültürel dokusu, kabileleri, yaşadıkları siyasi olayları hatta dil özelliklerini eserindeaçıklamaya gayret eder.
Evliya Çelebi,Seyahatnamesi'nde,Nogay Halkından bahseder Nogayların gündelik hayatında nasıl beslendiklerine dair verdiği örnekler dikkat çekicidir:
“…Ta‘âmları yine talkan ve kurud ve yazma ve lahşa şorbası [ve] at eti ve at yelesi ve at kazısı, ya‘nî at egeği kemikleri basdırması ve darı ekmeği yerler. El-hâsıl yedikleri darı,geydikleri deri, evleri saz, kendileri nâ-sâz kavimdirler. Asla buğday ekmeğiyemezler ve su içmezler. Hemân boza ve maksima bozası içerler. Bu maksima bozası keyif vermeyüp ulemâ-yı Nogay içer, keskin bozaların yiğitleri içer…”.17 Yine “…bu ulemâların izn-i şerîfleriy-le cümle kavm-i Tatar at eti yerler…”18 ve “…Ol zamândan berü Tatar kavmi mâbeyninde birbirlerine ta‘zîmen araba tekerleğiyle pişmiş koyun kebâbı yedirüp birkaç tostağan boza,ya‘nî kulplu kadeh bozayı içirirler…”19 ifadeleri ile Nogayların ve genel olarak Tatar toplulukların
at eti yediklerini ve boza içtiklerini vurgular. Evliya Çelebi’nin bu ifadeleri yarı göçebe hayat tarzının, Nogayların gündelik hayatını ve beslenme düzenini nasıl belirlediği açıkça ortaya koyar.20

Evliya, Nogayların giyim kuşamları ve görünüşlerini ise “…Der-kıyâfet-i kabâ-yı kavm-i Nogay” başlığı altına verir ve onların fiziki görünüşlerini, “… Orta boylu omuzları vâsi‘ belleri ince iri başlı ve kaba kulaklı ve yassı alınlı ve küçük gözlü âdemleri de vardır, ammâ mahbûb u matlûb marâlî gözlü ve şîrîn sözlü Nogay dilberleri olur… Ammâ sakalları beşer onar kıllı köse kavm-i gazûbdurlar,…” ifadeleri ile tanımladıktan sonra “…ammâ libâsları elbette koyun postu kürkdür ve başlarında kalpakları yile telli ve kuzu kürkü börkdür. İçerde esbâbları elbette Merzifon bezinden mâvî ve kırmızı kapamalardır. Ve gömlekleri dahi kırmızı ve mâvî bezlerdir. Ekseriyyâ kuşakları şâl ve hâm ibrîşim kuşaklardır. Silâhları yine sâ’ir Badrak ve Sincivitli ve Şîrînli ve Mansûrlu kavimleri gibi çatal atlara binüp kılıç ve sadak ve bir kamçı taşırlar, gayri silâhları yokdur…”,
21
 “…Ammâ Karatayak Tatarı hâtûnları abâ ve koyun derisi kürkler ve başlarına gûnâ-gûn kalpaklar geyüp yüzleri açık gezerler, ammâ ehl-i ırzları yüzlerin nikâblar ile bürüyüp mestûre gezerler….” ifadeleri ile kıyafet ve silahlarını belirtir ve eserinin başka bir yerinde de “…Der-sûret-i mahbûbe-i mahbûbân…”, başlığı altında tekrar “…Karatayak varoşlarının Nogay kızları gâyet meşhurlardır…”22 ifadesiyle Nogay kızlarının güzelliklerini över. Evliya’nın Nogaylarda sıkça görülen Mongloid yüze yaptığı vurguya çok daha sonra batılı seyyahlar da sık sık vurgu yapmışlardır.23 Evliya’nın Nogayların kültür dünyasına ait dikkat çektiği nesneler arasında Nogayîoklar ve Nogayi kalpaklar24 da vardır.

Türk kültürünün vazgeçilmez unsurlarından biri de avcılıktır. Nogaylarda da doğan,sungur ve toykun gibi kuşların evcilleştirilerek avcılıkta ve hatta insanlara karşı kullanıldığını “…Hattâ kavm-i Heşdek ve kavm-i Nogay bu Edil kuşlarının toykun ve sunkur ve gayri doğanların eyle öğredirler kim Tatar kavmi ana kuşa lâçîn derler. Hasmı olan âdem eyle bir sahrâda yâ bir yerde yalınız giderken iki dâne kuşları hasmına koyuverüp hâh nâ-hâh ne kadar Rüstem yiğit olsa bir beri bir beri çala çala ol âdemi atından yıkarlar. Ve ol mahalde hasmı yetişüp hasmından intikâm alır…”25 ifadeleri ile belirtir.
Evliya’nın kısaca değindiği konulardan birisi de Nogaylarda dini hayat ve dini eğitim almış kişiler hakkındadır: “…Bu varoş-ı imâr içre şehr-i Silisre ... ve Harâccı Tekyesinde Tatar Abdürrezzâk Efendi, ulemâ-yı Nogay'dan mazanne-i kirâme müfessir ve muhaddis ulu sultândır…”
26 ve “Hâlâ bu Sarây şehri kavm-i Tatar'ın ecnâsıyla memlû bir şehirdir. Evvelâ kavm-i Maskovlar dahi millet-i Mesîhiyyedendir, ammâ bunların asılları dahi Tatar'dır. Ve Heşdek Tatarı müslimlerdir. Ve Nogay Tatarı mü’minler[dir]...”27 Bu ifadelerden özellikle ilki Nogaylardan dini eğitim alan ve hatta ulema konumuna yükselebilen kişilerin olduğunu
ortaya koymasının yanı sıra bu kişilerin Osmanlı sistemine intibaklarını göstermesi açısından
önemli görünmektedir. Seyahatname’de ayrıca Nogayların mezhepleri hakkında bilgi
bulunmaktadır. Evliya, Ulu Nogay, Şıdak Nogay, Urumbet Nogay, Geçdi Nogay, Mansurlu,
Sincivitli, Mankıt, Çobaneli, Nevruzeli ve Deveyli Nogaylarını Şâfi mezhebinden olarak
göstermektedir.28
Dini hayat bahsinde Evliya ayrıca Azak kalesinin güney tarafında Nogay kavmi hendekleri
içinde Aşçı Baba, Başçı Baba ve Yogurdcu Baba gibi ziyaretgâhların bulunduğunu belirtir ve bu ziyaretgâhları Gedik Ahmed Paşa’nın Azak kalesi kuşatması ile ilişkilendirir.
Bununla birlikte bu ziyaretgâhların Nogaylara ait hendekler içinde bulunması Nogaylarla
ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.29
Nogaylar, Kalmuk baskısı nedeniyle Kafkaslara göçtükten sonra çeşitli Çerkez topluluklarıyla
sadece siyasi değil kültürel ilişkiler de kurmuşlardır. Bu ilişkiler içinde evlilik bağları dikkat çekmektedir. Ama bu evlilikler tek taraflı olmaktadır. Evliya, Çobaneli Nogayı olarak tanımladığı Nogayların, Çerkezlerden kız aldığını ama kız vermediğini belirtmektedir.

Kültürün taşıyıcı unsuru olan dil özelliklerine gelince Evliya “…gerçi bâlâda lisân-ı Tatar yazılmışdır. Bunlar dahi kavm-i Tatar’dır, ammâ bu Nogay kavminin başka lisân-ı ıstılâhât-ı ibârâtları vardır…”31 diyerek Nogay dil özelliklerinin Tatar lehçesi içinde olduğunu
ama kendi içinde farklı unsurlar taşıdığını belirtir. Bununla birlikte Seyahatname’nin farklı yerlerinde Kırım içinde yaşayan Badrak Tatarları ile Nogayların birbirini anlamadığını hatta bir yerde Nogayların kendi içinde “altı lisanları” olduğunu diğer bir yerde “on iki lisanları”,
olduğunu ve “…lisân-ı kadîmin Tatar…” olduğunu belirttikten sonra Ulu Nogay, Kiçi Nogay, Şıdak Nogay, Uzak Nogayların∗kendi aralarında tercüman ile anlaştıklarını belirtir. 32
Abartma olduğu açık olan bu son ifadelerin yanı sıra Evliya, Nogay Mirzaları’nın kendi aralarında başkalarının anlamadığı bir tür özel lisanla konuştuklarından bahseder.33

Evliya Çelebi Nogayların gündelik hayatta kullandıkları dile ait çok sayıda örnek de vermiştir. Bunlardan bazıları, Çalap (Allah), Yalavaç (Peygamber), colukduk (rast geldik), ikiz (iki), cedi (yedi), aytayım (söyleyeyim), karaşılarım (iş erlerim) gibi tek tek kelime örnekleri iken bazıları da aşağıda gösterildiği gibi uzun yırlardır.34

Usurganın urunbolsun
Kul söykede beran bolsun,
Ko dılağa pindirsin,
Kol möykede sendirsin
Cavul atka pindirsin,
Hân söykede sendirsin
Tamuk takış kan çatlasın,
Tava içki aylasın 

 Nogaylar Nogaylarda Ekonomik Hayat da Ekonomik Hayat da Ekonomik Hayat
Seyahatname on yedinci yüzyılın ikinci yarısında Nogayların ekonomik hayatında hayvancılığın, tarımsal üretimin ve esir ticaretinin önemli yer tuttuğunu ortaya koyar. Esir ticareti noktasında Evliya, Saray şehri civarında yaşayan Nogayların Heyhat Sahrası’nı (Deşt-i Kıpçak) geçerek Çerkez vilayetlerinde sakin olan Nogaylara esir getirdiğini, Çerkez vilayetindeki Nogayların da bu esirleri sattıklarını belirtmektedir.35 Bu esir ticareti aynı zamanda iki farklı mekândaki Nogay toplulukları arasındaki ilişkilerin devam ettiğini ortaya koyması açısından da önemli görünmektedir.
Hayvansal üretim de yine Kalmuk istilası öncesi ve sonrasındaki durumu mukayese eden Evliya, Kalmuk saldırılarından önce Heyhat Sahrası’ndaki Nogayların yağlarını Taman adasına getirip sattıklarını buradan da İstanbul’a nakledildiğini ve İstanbul’da bir vukiyye yağın beş akçe olduğunu, Kalmuk saldırılarından sonra ise İstanbul’da yağın oldukça pahalandığı belirtmektedir.36 Evliya sadece var olan durumu tespit etmekle kalmaz aynı zamanda önerilerde de bulunur. Eğer Anapa limanı geliştirilecek olur ise Kalmuk saldırılarından sonra Kafkaslara çekilen Nogayların hayvansal üretimlerinden devletin önemli gelir elde edeceğini belirtir.37



Sadece hayvansal üretim ve yağma ile hayatlarını idame ettirdikleri söylenen Nogayların
hayatında tarımın da önemli olduğunu gösteren ifadelere Seyahatname’de, Çobaneli Nogayları bahsinde rastlanır: “…Ve cemî‘i Nogay Tatarları çifti develer ile sürüp buğday ve arpa ve darı ekerler. Hattâ develer sığırdan a‘lâ çift sürerler. Çamura dayanır bir gûne buğur develeridir kim arkalarında ikişer örgüçleri vardır. Gûyâ kudretden eğer gibi halk olunmuşdur…me’âl-i kelâm oldur kim bu kavm-i Nogay'ın araba çeken ve ekin eken çatal örgüçlü buğur develeri deşt-i Kerbelâ hâdisesinde halk olunmuş çatal örgüçlü develerdir,ve's-selâm…”38 Develerle çift sürme hadisesine Bucak’a yerleşen Ormembedoğlu ve Orakoğlu gibi Nogay kabilelerinde de rastlanılmaktadır. 1721 -1722 yıllarında Bucak arazisinde bulunan Bartınlı İbrahim Hamdi bu duruma “…iki hörgüçlü develeri bî hudûd-u kıyâs olup develerin boyunlarına boyunduruk geçirüp arabaya ve çifte koşarlar…” ifadeleri ile tanıklık eder.39
D. Seyahatnamede Nogay Siyasi Tarihi Hakkında Verilen Bilgiler n Bilgiler Nogayları ilk defa 1638 yılındaki Azak seferi dolayısıyla tanıyan Evliya Çelebi’nin gözlemlerinin en değerli yönü Kalmuk istilası ile Nogayların Deşt-i Kıpçak coğrafyasını terk ederek Kafkaslara çekilme süreci, Kafkaslı kavimler, Kırım Hanları ve Osmanlı Devleti ile ilişkilerine dair verdiği bilgilerde bulunmaktadır.
Nogay coğrafyası bahsinde anlattığımız gibi 17. Yüzyılda Nogay tarihini ve siyasi coğrafyasını şekillendiren en önemli olay Kalmuk istilasıdır. Kalmuk, Batı Moğolları olan Oyratlara Türk toplulukları tarafından verilen isimdir.40 16. Yüzyılın sonunda Kazak Hanı Tevekkel Han ve Moğol Hanı Altın Han tarafından büyük yenilgilere uğratılan Kalmuklar, hanları Ho-Urlük’ün liderliği altında etkin bir siyasi güç olmuşlar, 1606 yılından sonra Moskova ve Moskova’ya tabi Tatar toplulukları tarafından fark edilmişler, 1615 yılında Tara,Tümen, Tobolsk çevresine saldırmışlar, 1617’de Başkurtların merkezi Ufa’yı yağmalamışlardır.
1620’lerden sonra bu çerçevede Nogaylara da saldırmışlar ve 1630-1635 yılları arasında gerçekleştirdikleri saldırılar ile onlara ağır darbe vurmuşlardır. Bu saldırıların neticesinde özellikle Büyük Nogay kabileleri İdil nehrinin Kırım tarafına geçmişlerdir.41 Yukarıda verdiğimiz bilgiler ışığında Evliya Çelebi’nin Büyük Nogaylara ait kabilelerin Kırım tarafına göçlerinin temel nedeni olarak Kalmukları göstermesinin ne kadar doğru olduğu ortadadır.
Bu ilk Kalmuk baskısıyla Nogayların Kırım, Kafkas ve Kuban havzasına göç etmesinden
sonra onları takiben Kalmuk ilerleyişi de devam etmiştir. Kafkaslara doğru çekilen Nogayları
Ho-Urluk’un liderliğindeki Kalmuklar takip etmiştir. Evliya Çelebi bu süreç ve bu sürecin sonunda Kabartay ve Nogayların, Kalmukları yenilgiye uğratışı hakkında ayrıntılı
bilgiler vermiştir.


Evliya, Kabartaylar ile yakınlık kuran Nogay topluluğunu Arslan Beğ Tatarı olarak tanımlar ve çatışmaya giden süreci ve çatışmayı “…Arslan Beğ Tatarı bir kuşdur. Bizim çalımıza gelüp sığındı. Yurdlar verdik ve kardaş olduk. Biz bu Noğay tâ’ifesini size veremeziz" deyü kese cevâb verince hemân ol sene Kalmık pâdişâhı olan Taysı Şâh yüz bin çeri ile (...)bu Kabarti'yı urmağa geleceğin Arslan Beğ Nogayı ve cümle Kabarti askeri işidüp cümle dere ve depelerin ve cümle kemîngâh yerlerin tüfeng-endâzlar ile mâlâ-mâl edüp on bin kadar yiğitleri meydân-ı şecâ‘atde yürüyüp âmâde durdular.
Hemân Kalmık askeri Çerkez ve Nogay bir küçük küme görünce deryâ-misâl Kılmah askeri bir kerre hov edüp bir elbeşti edüp Kabarti ve Nogay firâr ederler. Kalmık bu hâli görüp bunları dağlar içine varınca kovup Kalmığ'ın gerüdeki askerinin ardı tükenince hemân pusuda olan Kabarti tüfeng-endâzları ejder-i heft-ser gibi kemîngâhlardan çıkup Kalmığ'a bir yaylım çatal kurşum serpince bir ânda niçe bin Kalmıkları hâk-i mezellete düşürüp gerüden atlarından Kalmığ'ı ortaya alup eyle bir sâtûr-ı Nogayî ururlar kim bir ânda yigirmi yedi bin Kalmık keferesi kılıçdan geçüp yigirmi binin dahi esîr olup altmış yedi bin Kalmık atları ele girdi.
Bu feth ü nusretden mâ‘adâ bizzât Taysı Şâhları bu arbede içre katl olup Kabartiler Taysı fiâh'ın leşini alup saklarlar. Bakıyyetü's-suyûfları firâr ederler. Ardları sıra Çerkez'den ve Nogay'dan dinç cürd atlılar firâr eden Kalmıkların akîbince kova kıra tâ Ejderhân şehrine varırca kırarlar…”42 ifadeleri ile anlatır.
Kazanılan bu zafere rağmen Kabartay ve Nogaylar üzerindeki Kalmuk baskısı devam etmiş, Kabartay ve Nogaylar gerçekleşebilecek yeni Kalmuk saldırılarına karşı tetikte durmaya devam etmişlerdir. Hatta Evliya Çelebi, mazul Mehmed Giray Han ile birlikte Kabartayların
yanında iken Hanın daha önce inşa ettirdiği Şâdkirmân kalesi Kalmukların saldı-
rısına uğramış, Mehmed Giray’ın liderliğindeki Kabartay ve Nogaylar saldırganları ağır bir
yenilgiye uğratmışlardır43
Evliya, Mehmed Giray Han ile birlikte Kafkaslarda bulunduğu sıradaKalmuklarına Nogaylara karşı gerçekleştirdiği yeni bir saldırıya daha tanıklık etmiştir. Nogaylar, Kalmukların bu saldırılarına Kafkaslardaki derin vadilere girip geçitleri kapatarak direnmişlerdir.44 Kazanılan bu zaferlere rağmen Nogaylar, Kalmuk korkusundan dolayı Deşt-i Kıpçak’a (Heyhat Sahrası’na) çıkamaz olmuşlar ve Kuban nehri Nogaylar için sınır haline gelmiştir.45
Evliya Çelebi’nin Nogaylara dair gözlemlerinde dikkat çeken diğer bir olgu da Kırım Hanlığı ve kendine tabi olarak kabul ettiği Nogaylar arasındaki ilişkilere dair tespitleridir.
Evliya’nın verdiği bilgiler Nogay kabilelerinin Kırım Hanları ile askeri seferlere katıldığını ortaya koymaktadır. 1641 Azak seferi ve Erdel Beyi Rakoçi’ye karşı Osmanlı kuvvetleri ile birlikte Kırım Hanı’nın komutasında gerçekleştirdikleri seferler bu duruma örnek olarak gösterilebilir.46 Evliya Çelebi’nin Nogay kabileleri ve Kırım Hanları arasındaki ilişkilere dair bilgi verdiği olaylar arasında Ormembedoğlu ve Orakoğlu gibi kabilelerin Bucak arazisine yerleştirilmesi, bundan rahatsız olan Kırım Hanı Mehmed Giray’ın bu kabilelere karşı Osmanlı Devleti’nden izin almadan askeri operasyon gerçekleştirmesi ve bunun neticesinde azledilmesi de bulunmaktadır.47
SONUÇ
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Nogay kabilelerinin Kalmuk baskısıyla yaşadıkları
siyasi dönüşümü, Büyük Nogay Ordası’nın çözülmesinden sonra Osmanlı Devleti arazisine ve Kafkaslara doğru çekilmelerini ve kendilerine yeni bir yurt edinme çabalarını gözlemlemiştir.
Kültürel açıdan ise Evliya, Nogayların Kıpçak lehçesinin özelliklerini taşıdığını vazıh bir şekilde ifade etmiştir. Evliya bunun yanı sıra Kafkaslara doğru çekilen Nogayların Osmanlı
iktisadi dünyasının bir parçası haline geldiklerini, tarımsal üretim gerçekleştirdiklerini ortaya koymuştur. Sonuç olarak Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi sadece Osmanlı dünyası için değil 17. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyinde yer alan Türk topluluklarının tarihini konu alan araştırmalar için de vazgeçilmez bir öneme sahiptir. 

The Nogais in the Seyahatname of Evliya Çelebi The Nogais in the Seyahatname of Evliya Çelebi

Alper BAŞER-Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi.

Emir Nogay ve Edigey
Altın Orda Han’ı Berke Han’dan sonra tahta çıkan ve 1266-1280 yılları arasında hüküm süren Mengü-Timur zamanında Altın Ordu devletinde nüfuzu artan Moğolların Mangıt boyuna mensup olan Emir Nogay, şahsî cesareti ve idarî kabiliyetiyle Altın Ordu devletinin idaresini elinde tutmuş ve kırk yıl kadar Altın Ordu’nun mukadderatı üzerinde önemli rol oynamıştı. Han soyundan gelmediği için “Han” unvanını alamayan Nogay “Emir” unvanıyla anılmıştı. Altın Ordu devletinin yönetimi üzerinde istediği zaman Hanları değiştirebilecek kadar etkili olan Emir Nogay 1299 yılının sonbaharında Tokta Han’a karşı verdiği savaşta yenilerek öldürülmüştü. Emir Nogay’ın ölümünün ardından Deşt-i Kıpçak sahasının Cuci (Coçi) oğullarının hâkimiyeti altına geçmesiyle birlikte Mangıt kabilesi beylerinden Edigey, Cuci ulusunda söz sahibi olmuş ve Nogay Ordası’nın kurucusu olarak tarihe geçmişti. Edigey 1419 yılında Altın Ordu Hanı Toktamış Han’ın oğlu Kerim-Birdi tarafından mağlup edilerek öldürülmüştür.

Bağımsız Nogay Hanlığı
14. yüzyıl sonunda, Altın Orda imparatorluğunun zayıflamasıyla ortaya çıkan altı Tatar/Kıpçak Hanlıklarından biri de Nogay hanlığıydı. Bu Nogayların sahip oldukları ilk ve tek kendi bağımsız yönetimleriydi.

Nogayların göç sahaları geniş bir coğrafyaya yayılmıştı. Buralar doğuda Altay dağları bölgesinden batıda Tuna nehri havzasına kadar uzanan geniş bir alandı. Nogayların esas kitlesi İdil ırmağının doğusunda, Yayık ve Emba ırmaklarının civarlarında yaşamaktaydı ve bunların bir kısmı daha doğuda Sır Derya’ya kadar uzanırlardı. Nogay kabilelerinden yedisi “Şırın, Arın, Kıpçak, Argun, Alçın, Katay ve Mangıt” Yedisan adıyla biliniyorlardı. Kazan Hanlığı’nın Ruslar tarafından ele geçirilmesine kadar Nogay kabilelerinin göç sahasının kuzeyde Kama ırmağına kadar uzandığı bilinmektedir.

Astarhan’ın Ruslar tarafından alınmasıyla Nogay kabilelerinin bir çoğu 16. yüzyıl ortalarında İdil ırmağının batı tarafına göç etmeye zorlandılar. 16. yüzyıl ortalarında Kırım Hanı Devlet Giray Han’ın hâkimiyeti devrinde Nogay kabilelerinin Kırım Hanlığı içinde göç sahası bulmaları bir mesele halini aldı. 1557-1558 yılları arasında ortaya çıkan kıtlık ve açlık bu göç hareketini aşağı İdil sahasında hızlandırdı. Bu sırada Nogayların başı sayılan Yusuf Mirza ile veliahdı İsmail Mirza arasında ortaya çıkan siyasî çekişme Nogayları ikiye böldü. Nogayların Rus himayesinde bulunması siyasetini takip eden İsmail Mirza’ya karşılık Rus aleyhtarı olan Yusuf Mirza arasında başlayan mücadele 1555 yılında Yusuf Mirza’nın öldürülmesiyle sonuçlandı. Yusuf Mirza’nın oğullarının İsmail Mirza’ya karşı mücadeleyi devam ettirmeleri neticesinde Nogaylar birbirine düşman iki zümreye bölündüler. Rus aleyhtarı olan Nogay kabileleri 1557-1558 yıllarında İdil ırmağının batısına göç ederek Kırım Hanı Devlet Giray (Gerey) Han’a sığındılar. Devlet Giray Han bu Nogaylara Kafkasya’nın kuzey düzlüklerinde hâkimiyeti altında bulunan Kabardey ülkesi ile Azak kalesi arasında göç sahası tahsis etti. Bu bölgeye yerleşen Nogaylar “Kiçi (Küçük) Nogay Ulusu” adıyla tanındılar.

Nogayların bir kısmının Kafkasya ve çevresindeki topraklara Ruslar tarafından yerleştirilmeleri 18. yüzyılın ikinci yarısında gelişen siyasî olaylar neticesinde gerçekleşti. 1768 yılında başlayan Rus-Türk Savaşı sırasında İkinci Katerina Yedisan ve Bucak Nogaylarının mirzaları ile bir anlaşma yaparak Osmanlı Devleti ve Kırım Hanlığı’na karşı Nogayları kendi tarafına çekti. 6 Temmuz 1770 tarihinde yapılan anlaşma gereğince Nogay Tatarlarının Ruslara karşı savaşmayacakları kararlaştırıldı.
Yedisan ve Bucak Nogay Tatarlarının beyleri Can Membet Bey bu ihanetin karşılığında Ruslardan 3000 ruble mükafat aldı ve Nogaylar Osmanlı Devleti ve Kırım Hanlığı’na karşı Rusya’nın hizmetine girdiler. 1771 yılı başında St. Petersburg’a gelen bir Nogay heyeti Çariçe İkinci Katerina’dan Nogay Hanlığı’nın yeniden kurulmasını ve Rusya’nın himayesi altına girmesini talep ettiler. Rusya kendi siyasetine uygun bulduğu için bu talebi kabul etti  ve Can Membet Bey’in idaresinde bir Nogay Hanlığı kurulması için Nogay mirzaları ile görüşmeler yaptı. Ancak bazı Nogay kabilelerinin Can Membet Bey’in hanlığını kabul edecekleri şüpheli görüldüğünden, Rus hükümeti dört Nogay kabilesinin Kafkasya’daki Kuban ırmağı boylarına nakledilerek başlarına Kırım hanlarının soyundan, yani “giraylardan/gereylerden” bir sultanın getirilmesi için harekete geçti. 1771 yılı sonlarında dört Nogay kabilesi Tuna havzasından alınarak Kafkasya çevresinde, Kuban ırmağı boylarında Ruslar tarafından yerleştirilip yaşamaya başladılar.

1782 yılında General Suvarov komutasındaki Rus ordusunun katliamına uğrayan Kuban çevresindeki Nogaylar Kafkasya’nın Karadeniz sahillerinden Kabardey topraklarına kadar uzanan Osmanlı hâkimiyetindeki bölgenin idarecisi Ferah Ali Paşa’ya sığınarak, Osmanlı arazisine yerleşmek istediklerini bildirdiler. Ferah Ali Paşa Nogayların hem Ruslar, hem de Çerkesler ile aralarında düşmanlık olduğundan, onların Ruslarla Çerkesler arasına yerleştirilmelerinin Osmanlı Devleti’nin menfaatleri açısından uygun olacağını düşünerek bu talebi olumlu karşıladı. Çerkezistan bölgesinin kuzeyine yerleştirilecek olan Nogay kabileleri dört gruba ayrıldı ve 10.000 kadarı Kabardey bölgesinin batısında, Abzeh ve Besleney Çerkeslerinin arasına yerleştirildi. 10.000 kadar Nogay Kemirguey Çerkeslerinin bölgesine, 10.000 kadar Nogay Hatukay Çerkeslerinin bölgesine, 10.000 kadarı da Anapa limanına yakın bir bölgeye yerleştirildi. Nogaylara bu bölgelerde yaşayabilmeleri için yerleşik hayata geçmeleri ve ziraatla meşgul olmaları, Çerkeslere ve Ruslara saldırmamaları şart koşuldu. Böylece Kafkasya çevresinde yer alan Nogay Tatarlarının yerleşik hayatları da başlamış oldu.

1859 Nogay göçü
Kırım Harbi’nin hemen sonrasındaki yıllar, Kırım Türklerine yönelik fiilî ve psikolojik baskıların oldukça arttığı bir dönem oldu. Bu gayet ciddî sosyal huzursuzluk ortamında Türklerin Rusya içlerine sürülecekleri söylentileri giderek yaygınlık kazanıyordu. Bundan ilk etkilenenler eski Kırım Hanlığı ahalisinin en önemli unsurlarından biri olan kuzeydeki Deşt-i Kıpçak arazisinde yaşayan Nogaylar oldu. Nogaylar 1859’da Osmanlı İmparatorluğu’na yönelik olarak çok büyük bir göç hareketini başlattılar ve Kıpçak Bozkırları bu göçle tamamen boşaldı. O kadar ki, bir zamanların büyük ve şanlı Nogay toplumu bu muazzam dalga ve 19. yüzyıl sonuna kadarki bir kaç daha küçük göç dalgası neticesinde asırlarca aslî unsuru olduğu Kıpçak Bozkırları’ndan silindi. Bu halkın günümüzde ancak Dağıstan’ın kuzeyindeki düzlüklerde kalabilen küçük bir kısmına bakanlar Nogayları bir Kuzey Kafkasya toplumu sanmakta ve onun asıl tarihî yayılma arazisini gözardı etmektedirler.

Kafkasya Nogayları
Etnik ve kültürel açıdan “Kafkasya Halkları” grubuna dahil olmayan, ancak coğrafî açıdan Kafkasya’nın kuzeyindeki bozkırlarda yaşamaları sebebiyle Kafkasya çevresinde yer alan Türk boyları arasında sayılan Nogay Tatarlarının günümüzde yaşadıkları müstakil bir özerk bölge veya cumhuriyetleri yoktur. Kafkasya civarında yer alan Nogaylar Dağıstan Cumhuriyeti’nin Nogayskiy rayonunda (ilçesinde) ve Mahaçkala şehrinde, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin Adige-Hablskiy rayonu ile Çerkessk şehrinde yaşamaktadırlar. Ayrıca Stavropol eyaletinin Neftekum, Açıkulakskiy ve Kayasulinskiy rayonlarında da Nogaylar bulunmaktadır. Çeçenistan’ın kuzeyinde de birkaç adet Nogay köyü yer almaktadır.

Kafkasya ve çevresindeki Nogay köylerini şöyle sıralamak mümkündür:
Dağıstan’ın kuzeyinde Nogay Bozkırı olarak adlandırılan bölgede yer alan Nogayskiy rayonunda Terekli-Mekteb (ilçe merkezi), Üysalgan, Karagas, Orta-Tübe, Çervlenıe Burunı, Borançı, Künbatar, Nariman, Bajigan, Lenin avul, Kalinin avul, Yangı avul, Sulu-Tübe, Karasuv, Kumlı, Batırmurza, Yujno-Suhokumsk köyleri bulunmaktadır. Ayrıca Dağıstan’ın Lenin rayonunda yer alan Nogay köyleri As-avul, Meyt-avul, Kum-avul, Glavsulak, Babayurt rayonunda yer alan Nogay köyleri Tamaza-Tübe, Keme-Tübe, Novaya Kosa, Toksanak, ve ilçe merkezi Babayurtovskoe köylerinden ibarettir. Kızlar rayonunda yer alan Nogay köyleri ise Mongol-avul, Yementey-avul, Kıstırılgan, Makar-avul, Novo-Vladimirovka, Boranbay, Sangişi, Oguzer ve Kızlar köyleridir.

Stavropol eyaletinin Neftkumskiy rayonunda yer alan Nogay köyleri :Abram-Tübe, Tukuy-Mekteb, Koyasula, Mahmud-Mekteb, İlyas-Kışlav, Kunay, Biysey, Yamangoy, Nukus, Artezian, Kara-Tübe, Biyaş, Açıkulak köyleridir.
Çeçenistan’ın kuzeyindeki Şelkovskiy rayonunda uzanan bozkırlarda yer alan Nogay köyleri Sarısuv, Karşıga, Krasnıy Vostok, Şestoy Sovhoz, Şelkovskiy avul, Çervlenaya köyleridir.

Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan Nogay köyleri bu cumhuriyetin kuzeyindeki düzlüklerde bulunan Adige-Hablskiy rayonundaki Adil-Halk, İkon-Halk, Kuban-Halk, Kızıl Togay, Erkin-Yurt, Erkin Halk, Kızıl-Yurt ve Erkin Şahar köylerinden oluşmaktadır.

Sovyet hakimiyeti
Ekim 1917 tarihinde Çarlık Rusyası’nın yıkılışıyla sonuçlanan Bolşevik ihtilali öncesinde Nogaylar Kafkasya’nın Kuzeyinde yer alan geniş düzlüklerde, Nogay bozkırı olarak adlandırılan bölgede yaşıyorlardı. Kafkasya halklarının 1918 yılında kurdukları Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti’nin Sovyetler tarafından ortadan kaldırılmasının ardından, 1921 yılında kurulan Dağlılar Cumhuriyeti’nin idarî sınırları içine Rus Kazakları ve Nogaylar da dahil edildiler.

Batı Kafkasya’da Kuban bölgesinde yaşamakta olan Nogaylar, 1922 yılında Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi’nin kurulmasıyla bu bölgenin idaresi altına alındılar. Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi 1926 yılında ikiye bölünerek Karaçay Özerk Bölgesi ve Çerkes Özerk Bölgesi adı altında iki farklı idari yapıya ayrıldı. Kafkas dağlarının üzerinde yer alan dağlık bölge Karaçay Özerk Bölgesi’ni oluştururken, kuzeydeki ovalık bölgeler Çerkes Özerk Bölgesi’ni meydana getiriyordu. Bu bölgedeki geniş düzlüklerde yaşamakta olan Nogaylar da bu suretle Çerkes Özerk Bölgesi idaresi altına alındılar ve burada oluşturulan Abazin-Nogay ilçesi idaresine bağlandılar. İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet hükümeti ve rejimine karşı ayaklanan Karaçay halkının 2 Kasım 1943 tarihinde Kafkasya’dan Orta Asya ve Sibirya’ya sürülmeleri bölgenin etnik ve idarî yapısında meydana gelecek karışıklıkların temelini attı.

Karaçaylıların 1957 yılından itibaren Sovyet hükümeti tarafından affedilerek Kafkasya’ya geri dönmeye başlamalarıyla birlikte, sürgün öncesinde müstakil olan Karaçay Özerk Bölgesi yeniden kurulmadı ve bu bölge Çerkes Özerk Bölgesi ile birleştirilerek, Stavropol eyaletine bağlı Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi kuruldu. Bu sırada Abaza ve Nogay etnik gruplarının yaşadığı Abazin-Nogay ilçesi de lağvedildi ve Nogaylar Adige-Hablskiy ile Prikubanskiy adlı iki idarî bölgeye bağlandılar.
Kafkasya’nın diğer kısımlarında yaşamakta olan Nogaylar da 1957 yılında üç ayrı idari bölgeye bölünerek bağlandılar.

Nogay bozkırında yaşamakta olan Nogaylar parçalanarak Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Çeçen-İnguş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Stavropol Eyaleti bölgelerine bağlanarak üç ayrı idarî yapı altına alındılar. Bu bölünme Nogay Tatarları arasında var olan kültürel gerilemeyi ve millî kimliğin kaybını hızlandırdı ve sonuçları günümüze kadar ulaşan etnik problemlerin temelini oluşturdu.

Nogayların etnik sorunlar ve siyasî problemler yaşadıkları bölgelerden biri Dağıstan Cumhuriyeti’ydi. Dağıstan’ın kuzeyindeki bozkır bölgesinde Nogaylar için idarî merkezi Terekli-Mekteb kasabası olan Nogay bölgesi oluşturuldu. Başlangıçta Nogaylar Dağıstan’ı meydana getiren Kafkasya halkları arasında sayılmadıkları için Dağıstan Özerk Cumhuriyeti içinde siyasî haklara da sahip değillerdi. Son yıllarda gerçekleştirilen anayasa değişikliğiyle Nogaylar da Dağıstan Cumhuriyeti’ni meydana getiren halklar arasına kabul edildiler ve Dağıstan Hükümet Konseyi’nde bir sandalye elde ettiler. Ancak bu Nogayları yeterince memnun etmedi, çünkü Nogaylar Dağıstan’ın idarî yapısı içinde nüfusları oranında temsil edilmediklerini düşünüyorlardı.

1960-1970 ve 1980’lerde Kafkasya’nın değişik bölgelerinden Nogay bölgelerine yönelen kitle halindeki göç hareketleri Nogaylarla diğer etnik gruplar arasındaki ilişkileri gerginleştirdi, bu halklar arasında her an tutuşabilecek bir etnik gerilim meydana getirdi. Özellikle Dağıstan’ın güneyindeki dağlık bölgeden kuzeydeki Nogay düzlüklerine göç ettirilip yerleştirilen Dargılar ile Nogaylar arasında ekonomik sebeplere dayanan bir etnik gerilim her an çatışmaya dönüşebilecek bir hal aldı. Nogaylar arasında işsizlik oranının yüksek olması ve Dargıların Nogayların geleneksel hayvan otlatma bölgelerine yerleştirilmeleri Nogaylar arasında huzursuzluğa yol açtı. Daha iyi hayat şartları arzulayan Nogay aileler tarihî topraklarını terkederek başka bölgelere göç etme arayışına girdiler. Bu arada Nogay bölgesine yerleşmeye başlayan Ruslar da Nogayları medeniyetsiz bir toplum olarak değerlendirmeye ve kültür ve dillerini hor görmeye başladılar. Nogaylarla Ruslar ve Dargılar arasında etnik gerilim yaşanırken, Nogay bölgelerine Özbekistan’daki sürgün yerlerinden Ahıska Türklerinin getirilip yerleştirilmesi etnik gerginliği git gide şiddetlendirdi. Nogayların müstakil bir özerk bölge ya da cumhuriyete sahip olmamaları onların siyasî ve kültürel faaliyetlerini geriletti. Nogaylar arasında 1957 yılından önceki sınırlar içersinde bir özerk Nogay bölgesi oluşturma çabaları başlatıldı. Nogaylar Sovyet merkezî otoritelerine bir dilekçe ile başvurarak bu isteklerini ilettiler. Ancak başta Dağıstan olmak üzere Kafkasya’daki özerk cumhuriyetler Nogay bozkırında yer alan geniş otlaklarını kaybedecekleri endişesiyle bu isteğe karşı çıktılar.

Birlik
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya Federasyonu içinde cumhuriyet statüsüne yükseltilen Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan Nogaylar “Birlik” adlı bir teşkilat bünyesinde millî ve siyasî haklarını elde etmek amacıyla halk hareketi başlattılar. Öncelikle Nogaylar arasındaki ekonomik faaliyetleri canlandırmayı amaçlayan “Birlik” teşkilatı, koyun ve at yetiştiriciliği gibi artık Nogaylar arasında unutulmaya yüz tutmuş geleneksel üretim biçimlerini ve geleneksel el sanatlarını hayata geçirmeyi planladı. Nogay köylerinin asfalt yol, gaz boru hatları gibi altyapı sorunlarına el atan “Birlik” Nogaylar için sosyal ve kültürel bir altyapının da temellerini atmaya çalıştı.

Büyük çoğunluğu tarımla uğraşan köylü nüfustan meydana gelen Nogaylar Sovyet idaresi döneminde Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi’nin idarî yapısında söz sahibi olmaktan mahrum bırakılmışlardı. Bu yüzden Nogaylar bölgede yaşamakta olan Karaçaylılar ve Çerkeslerin aksine, ekonomik faaliyetlerde bir gelişme başlatacak olan sermaye birikimine de sahip olamadılar. “Birlik” teşkilatı Nogay halkının ekonomik ve sosyo-kültürel seviyesini yükseltmek için Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde ana hedefler belirledi. Bunlar şu maddeler altında toplandı:

1. Cumhuriyetin idarî yapısında Nogayların siyasî temsil oranını değiştirmek.
2. Nogay köylerine ve kasabalarına kültürel ve sosyal altyapı için finans sağlamak.
3. Çerkeslerle birlikte oluşturulan bölgelerde Nogay köy konseylerini meydana getirmek.
4. Nogaylardan meydana gelen Nogay yerleşim birimlerini kurulacak olan Nogay idarî bölgesine bağlamak.
5. Koyun ve at yetiştiriciliği gibi geleneksel üretim biçimlerini halk arasında tekrar canlandırmak.

Son yıllarda “Birlik” teşkilatının faaliyetleriyle birlikte Nogaylar arasında millî bilinç uyanmaya başlamıştır. Bu durum özellikle bölgede yaşayan Rusları tedirgin etmektedir. 15 Mayıs 1999’da Stavropol eyaletinin Nogay bölgesine bağlı Tukuy-Mekteb köyünde mahallî polis tarafından öldürülen iki Nogay genci için düzenlenen bir mitingde “Birlik” teşkilatının bölge temsilcisi Murat Auvesov’un dile getirdiği sıkıntılar ileride yaşanacak etnik bir problemin habercisiydiler. Murat Auvesov Stavropol eyaletinin Neftekumsk ilçesinde yaşamakta olan Nogayların bölgedeki diğer halklarla eşit hiçbir haklarının olmadığını, ilçe yönetiminde tek bir Nogay’ın bile yer almadığını bildirirken, Nogay halkının eşit haklarının sağlanmadığı takdirde üzücü sonuçların meydana gelebileceğini sözlerine eklemesiyle bölgede yaşanan etnik gerilim Rusları rahatsız etmeye başladı.

Rusya’da yaşanan gelişmeler Nogay halk hareketi arasında yeni umutlara yol açtı. 5 Mart 2000 tarihinde Nogay halkının 6. kongresi Terekli-Mekteb’de toplandı. Kongre Nogay halk hareketi “Birlik” tarafından düzenlendi. Vladimir Putin’in politikasını tasvip eden ve başkanlık seçimlerinde onu destekleme sözü veren Kongre Dağıstan, Kalmukya, Stavropol ve Astrahan’daki Nogayların millî-kültürel özerklik yapısı için bir çözüm şekli hazırladı. Delegeler Putin’e bir mektup göndererek Nogay meselesi için onun işbirliğini ve yardımını talep ettiler.

Nogaylarda Sosyal Yapı

Nogaylar 18. yüzyıl sonlarında Kafkasya’nın kuzeyindeki bozkırlarda yerleşik hayata geçilene kadar toplumsal yapılarında Orda adı verilen teşkilatlanmanın son derece önemli bir yeri vardı. Nogay Ordası’nın başında Edigey’in soyundan gelen bir bey bulunur, Edigey soyundan gelen diğer erkek üyeler de “mirza” olarak adlandırılırlardı. Bilindiği üzere Kıpçak kökenli Türk boylarında “Han” unvanı yalnızca Cengiz Han soyundan gelenlere verilirdi. Nogay Ordası’nın kurucusu Edigey ise Mangıt beylerindendi ve dolayısıyla “han” değil ancak “emir” unvanı alabilirdi. Onun soyundan gelenlere verilen “mirza” unvanı da “emirzâde” unvanının kısaltılarak halk arasında yayılmış şekliydi.

Orda’nın idaresi sülalenin yaş bakımından en büyük olanına verildiği gibi, zaman zaman kardeşten kardeşe geçen bir sıralamanın ortaya çıktığı da görülmekteydi. Şecerelerin incelenmesinden anlaşıldığı kadarıyla, kardeşler arasında daha güçlü ve başarılı olan idarenin başına geçmekteydi. Nogay Ordası’nı ilgilendiren bütün kararlar bey ve mirzalar tarafından alınıyordu. Geleneksel Nogay hukukuna göre bey ve mirzaların ayrıcalıklı konumlara sahip oldukları anlaşılmaktadır. Geleneksel hukuk kuralları ise bütün Kıpçak boylarında geçerli olan Cengiz Han yasalarına dayanmaktaydı. Örneğin, Nogay Tatarlarında bey ya da mirzalardan biri halktan birisine silah çekse üç kere ateş etmedikçe ateş edilen ona el kaldıramazdı ve ancak sağ kalırsa onun da bey veya mirzaya ateş etme hakkı doğardı. Bu Tatarlar arasında geçerli olan Cengiz Han yasalarının bir gereği idi.

Nogay Ordası’nda bey ve mirzalardan sonra yönetim hiyerarşisinde yer alan diğer bir makam da “Nureddinlik” makamıydı. Bu unvan veliahdın kullandığı bir unvan olarak düşünülmektedir. Nureddinlikten sonra gelen ikinci önemli mevki de “Keykubatlık” adını taşımaktaydı. Bunların görevi Nogay Ordası’nı her türlü tehlikeye karşı korumak olarak belirlenmişti. Keykubat ve Nureddinler belirli oranda gelir elde edebiliyorlar, törenlerde protokol içinde yer alabiliyorlardı. 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren “Taybugalık” adıyla üçüncü büyük mevki de idarî yapı da yer aldı. Bunlar Nureddin ve Keykubatlara göre ganimet ve hediyelerden daha az pay alıyorlardı. Taybugalık unvanının Nogaylar arasında karışıklık döneminde çıkmış olduğu ve makamla susturulmak istenen mirzalar için düzenlenmiş bir unvan olduğu düşünülmektedir.
Nogay Ordası’nda yönetim kadrosunda önemli görev ve yetkilere sahip bir zümre de “Karaçi” beyleriydi. Orda beyinin bulunmadığı zamanlarda halkın dilek ve şikayetlerini bunlar dinler ve gereğini yerine getirmeye çalışırlardı.
Toplumsal yapının önemli kurumlarından biri olan aile açısından ele alacak olursak, Nogay Tatarlarının sosyal hayatlarındaki eski aile yapısı Nogayların bozkırdaki göçebe hayatını terkederek yerleşik hayata geçmeleriyle birlikte önemli değişikliklere uğramıştı.

Kafkasya’nın kuzeyindeki düzlüklerde, Çerkes ve Abaza kabilelerine komşu bölgelere yerleştirilen Nogay Tatarları âdet ve gelenekler yönünden bu halklardan büyük ölçüde etkilenirken, aile tipleri ve ev biçimleri de bu halkların tesiri altında kaldı. Önceleri uçsuz bucaksız bozkırlarda göçebe hayatı sürerken taşınabilir büyük keçe çadırlarda yaşayan Nogaylar, 19. yüzyıldan itibaren komşuları Çerkes ve Abazaların yaşadığı tipte, uzun kerpiç evlerde hayatlarını sürdürmeye başladılar. Aile ve evle ilgili terminolojileri ise kendilerine yakın bir dil konuşan Karaçaylıların tesiri altındaydı. Dede, amcalar ve kardeşlerden meydana gelen büyük aile tipine Nogaylar “üyken ayel” (büyük aile) adını veriyorlardı. Büyük aile için “bir kazannan as işetaganlar” (bir kazandan yemek yiyenler) terimi de kullanılıyordu. 1860’lı yıllarda bir Nogay büyük ailesi 30-35 kişiden meydana geliyordu. Büyük ailenin yaşadığı ev “üyken üy” (büyük ev) olarak adlandırılıyordu. Büyük ev ayrıca her kuşağın müstakil yaşadığı küçük bölümlere ayrılıyordu.

Evin yaşlılarının yaşadığı bölüme “üykenlerding bölmesi” (büyüklerin bölümü) adı verilirken, evlenip ayrı bir bölmeye geçenler için “kelin üy” (gelin evi), “otav üy” (yeni evlilerin evi), “kazan üy” (kazan evi-mutfak) gibi yeni bölümler yer alıyordu.
19. yüzyıl sonlarında Çarlık Rusyası’nda yaşanan gelişmeler ve toplumsal değişmeler Kafkasya halkları üzerinde de etkili olurken, Nogay toplumsal yapısı da bu değişmelerin tesiri altında kaldı. 20. yüzyıl başlarında Nogayların toplum hayatında büyük aile tipinin önemli bir rolü kalmadı. Aile işletmeciliğinin ortadan kalkması ve Nogay köylerinde kapitalist ilişkilerin gelişmesi sonucunda toplumda ve aile içi ilişkilerin karakterinde büyük değişiklikler yaşandı. Neticede büyük aileler dağılarak çekirdek aile biçimini kazandı. Eski büyük aile tipinde ailenin bölünmesi ve evlenen oğulların evden ayrılmaları ancak ailenin reisi olan babanın ölümüyle gerçekleşebilirken, 20. yüzyıl başlarında Nogay toplumunda evlenen oğullar aile reisi henüz hayatta iken evi terkedip başka bir yere yerleşmeye başladılar.
Şayet babanın ölümü ile oğullar büyük evden ayrılırlarsa, bu takdirde ayrılanlar miras hukukunun kendilerine tanıdığı haktan faydalanarak malları paylaşabilirlerdi. Oğullardan biri babanın sağlığı sırasında evden ayrılıyorsa, bölünme sırasında oğulun büyük aileye o zamana kadar sağladığı gelir ve fayda gözönüne alınırdı. Oğul evden ayrılırken aile toplanarak “kazan maylav” (kazan yağlama) adı verilen bir tören yaparlardı. “Kazan maylav” törenine akrabalar davet edilir ve ziyafet düzenlenirdi. Büyük aile evden ayrılan oğula belli sayıda hayvan, ev eşyası ve buğday verirdi. Malların bölünmesi sırasında kız çocuklarına da pay düşerdi.
Nogay Tatarlarının toplumsal yapıları Sovyet hâkimiyeti altına girdikten sonra tabiî gelişme sürecinden ayrılarak önemli değişmelere uğradı.

Nogay dili
Nogayca Türk lehçelerinin Kıpçak grubunun Kıpçak-Nogay alt grubuna dahil bir Türk lehçesidir. Bu gruba Nogayca ile birlikte Kazakça ve Karakalpakça da dahildir. Gramer yapısı ve kelime hazinesi açısından Orta Asya’da konuşulan Karakalpak Türkçesi ile Nogay Türkçesi arasında büyük benzerlik vardır. Kafkasya çevresinde konuşulmakta olan Nogay Türkçesi üç diyalekte ayrılır. Kara Nogay diyalekti Dağıstan’ın kuzeyindeki geniş düzlüklerde yer alan Nogay bölgesinde, Kuma ve Terek ırmaklarının aşağı kısımlarında konuşulur. İkinci diyalekt asıl Nogayca olarak adlandırılır ve Stavropol bölgesinin Açıkulak, Neftekumsk gibi Nogay yerleşim yerlerinde konuşulur. Ak Nogay diyalekti ise Kuban ırmağının aşağı kısımlarında, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti sınırları içindeki Nogaylar ile Mineralnıy Vodı bölgesi sınırları içindeki Kanglı köyünde yaşayan Nogaylar tarafından konuşulur. Kara Nogay ve Asıl Nogay diyalektleri birbirine oldukça yakınken, Ak Nogay diyalektinde Karaçay Türkçesinin etkisi görülmektedir.

Türk lehçelerinden birini meydana getiren Nogayca 20. yüzyıl başlarına kadar Arap harflerine dayalı bir alfabeyle yazılıyordu. Sovyet döneminde, 1928 yılında Nogaylar için bir Latin alfabesi hazırlandı ve uygulanmaya başlandı. Nogayca ilk okuma kitabı 1929’da Moskova’da yayımlandı. Bunu Nogayca okul kitapları ve sözlükler takip etti. Latin harfleriyle ilk Nogayca imla kitabı Nogay akademisyen A. Canibekov tarafından hazırlandı. Ancak Nogaycanın farklı diyalektlerinin bulunması imla kitabının hazırlanışındaki en büyük zorluk olarak ortaya çıktı. Sonunda Dağıstan’ın kuzey düzlüklerinde konuşulan Kara Nogay diyalekti temel alınarak imla kitabı tamamlandı. Ancak Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi’nde konuşulan Nogayca ile Kara Nogay diyalekti arasında kelime hazinesi açısından ortaya çıkan büyük farklılık sebebiyle Nogay edebî dilinin oluşturulması için 1936 yılında yeni bir proje hazırlandı. Fakat henüz uygulamaya geçilmeden Latin alfabesi kaldırılarak, Nogaylar için hazırlanan Rus- Kiril harflerine dayalı yeni bir alfabe kabul edildi.

1957 yılına kadar Nogayca ilkokul beşinci sınıfa kadar okutuluyordu. Günümüzde, örneğin Stavropol bölgesindeki Nogaylar arasında Nogayca eğitimi ya tamamen kaldırılmış, veya velilerin isteğine bağlı olarak ilkokul seviyesinde seçmeli ders olarak okutulmaktadır. Dağıstan Cumhuriyeti’ndeki Nogay bölgesinde ise öğretmen açığı sebebiyle Nogayca eğitiminde sıkıntı yaşanmaktadır. Kızlar şehrindeki Nogay Pedagoji Okulu’nun kapatılması yüzünden Nogay öğretmenlerin yetiştirilmesi mümkün olmamaktadır. Nogay gençliği arasında millî dillerinin itibar görmemesi sebebiyle Karaçay-Çerkes Pedagoji Enstitüsü’nde de Nogayca konusunda öğretmen yetiştirilmesinde zorluk çekilmektedir.

Nogaylar ve Nogayca üzerinde Rusçanın etkisi geniş ölçüde hissedilmektedir. Ticarete dayalı Rus-Nogay ilişkilerinin yüz yıldan fazla tarihî geçmişi vardır. Nogay bozkırının Terek bölgesinden yerleşmek amacıyla gelen Rus mültecileriyle dolduğu iç savaş yıllarında bozulan Rus-Nogay ilişkileri sonraki yıllarda düzelmiştir. Nogaylar arasında Rusça hızla yayılırken Rus-Nogay nüfustan meydana gelen karışık köyler ortaya çıkmıştır.

Nogay nüfusu
Nogayların hepsi Sünni/Hanefi Müslümandır. Günümüzde Nogayların toplam nüfusunu farklı kaynaklar 195 bin ila 900 bin arasında göstermektedir. Daha çok Kafkasya ve çevresinde yaşamaktalar. Türkiye’de 90-150 bin, Romanya/Dobruca’da 10 bin, Kırım, Başkurdistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Deliorman v.b. bölgelerinde yaşayan çoğu asimile olmuş Nogay nüfusu bulunmaktadır.

2002’de Nogay nüfusu Rusya Federasyonu içinde 90.666, Karaçay-Çerkes Cumhuriyetinde 44.873, Çeçenistan ve Dağıstan 138.168 idi. 2007’de Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde merkezi Erken-Şahar olan, toplam 95 bin nüfuslu bir Nogay rayonu (ilçesi) oluşturulmuştur.

1926 yılında bütün Kafkasya’da 34.000 olan Nogay nüfusu 1959 yılında 41.200 kişiye, 1970’da 52.000 kişiye, 1979’da ise 59.546 kişiye ulaşmıştı. 1989 nüfus sayımına göre Stavropol eyaletinde 28.562, Dağıstan Özerk Cumhuriyeti’nde 28.294, Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi’nde 12.993, Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyeti’nde 6.884 Nogay yaşamaktaydı.

Nogaylar etnik problem ve sıkıntı yaşadıkları Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti sınırları içinde daima azınlıkta kaldılar. Sovyetler Birliği döneminde Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi adını taşıyan bu bölgede 1959 yılında 8903 Nogay yaşamaktaydı ve toplam nüfusun %3.1’ini meydana getirmekteydi. 1970 yılında Nogay nüfusu 11.062’ye yükselirken nüfus oranları da toplam nüfusun %3.2’sini oluşturmaktaydı. 1979’da nüfusları 11.872’ye ulaşırken toplam nüfusun %3.1’ini meydana getiriyorlardı. Nogay nüfusu 1989’da 12.993 kişiyle Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi’nin toplam nüfusunda %3.1’lik bir orana sahipti.

Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde yaşamakta olan Nogaylar arasında şehirleşme oranının da çok düşük seviyelerde olduğu görülmektedir. 1970 yılında 1635 Nogay şehirde yaşıyordu ve bu da toplam Nogay nüfusunun ancak %0.5’ini oluşturuyordu. 1979’da şehirli nüfus 2517’ye yükseldi ve toplam nüfusun %0.7’sini meydana getirdi. 1989 yılında şehirli Nogay nüfusu 3297 kişiydi ve toplam nüfusun %0.8’ini meydana getiriyordu.

Eğitimli nüfus açısından ele aldığımızda Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi’de 1989 yılında 15 yaşının üzerindeki toplam Nogay nüfusu 9054 kişiydi. Bunların arasında yüksek öğrenim sahibi olanlar 690 kişiyle nüfusun %7.62’sini meydana getirirken, ortaöğretime sahip Nogaylar 2923 kişiyle toplam nüfusun %32.28’ini oluşturuyorlardı.

Bazı görüşlere göre Litvanya Tatarları olarak adlandırılan Müslüman Türk halkı aslında Nogaydır. Bir bölümü 1831 – 1863 yıllarında Ruslara karşı Polonyalılarla birlikte isyan etmişler bu isyanlar kanlı bir şekilde bastırıldıktan sonra dalgalar halinde Karadenize, Osmanlı topraklarına göç etmişler, oradan da Anadolu’da dağılmışlar, evlilik yoluyla Anadolu Türkleri arasına karışmışlar. Eşimin(yazarın) dedesinin dedesinin babası Vlad İlgauskas da bunlardan birisi.

Nogayların dağınık bir nüfus yapısına sahip olmaları onların etnik-millî meselelerinin çözümünü zorlaştırmaktadır. Nüfuslarının dağınık olmasının yanı sıra, hiçbir bölgede çoğunluk oluşturacak seviyeye ulaşamaması da bölgedeki diğer etnik gruplar arasında siyasî hak elde etmelerini mümkün kılmamaktadır. 

Türkiye’deki Nogaylar
Türkiye’ye göç eden Nogay sayısı 600 bin olarak verilmektedir. Büyük bir kısmı zamanın Konya vilayetine göç etmiştir. Günümüzde yerleşim yerleri o zamanlarda Cihanbeyli Kazasına, sonradan ilçe olan Kulu ilçesine bağlı Konya-Adana-Ankara yol ayrımı olan Kulu Makasına yakın köyler: Seyitahmetli, Ağılbaşı (Mandıra),  Kırkkuyu, Boğazören (Köstengil), Tuz Gölü’ne yakın, Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesine bağlı:  Şeker, Doğankaya, Akin, Ankara-Konya/Adana yolunda Gölbaşı’na bağlı Ahiboz, Haymana’nın Çayraz ve Cingirli, Polatlı’nın Tatlıkuyu köyleridir. Eskişehir’in Alpu Aktepe (Rıfkıye) Köyü ve Işıkören (Aziziye; daha sonra Arap Kuyusu) köyü Nogay’dır. Ankara Karşıyaka, Demetevler ve Keçiören’de çok sayıda Nogay yaşamaktadır. Ilgın ilçesinde de bir mahalle oluşturmuşlardır.
Çukurova’daki Ceyhan’da ilk olarak 1859-1860 yıllarında gelen Nogay göçmenleri/muhacirleri tarafından Yarsuvat adıyla bir köy olarak kurulmuş, onlardan hemen sonra gelen Kırım göçmenleriyle de burası gelişerek zamanla şimdiki halini almıştır.
Buna ek olarak, Tatarların yaşadığı iki-üç köyden veya bir semtten ve de birkaç izole yerleşimden oluşan bazı küçük bölgeler de vardır. Günümüzde Türkiye’de evlilik yoluyla karışmamış Nogay sayısı 90-150 bin arasında tahmin edilmektedir.

Tatar – Nogay arasındaki fark nedir?
Tatarlar ve Nogaylar birçok geleneği paylaşmaktadırlar ve bu iki grup arasında kesin bir ayırım yapmak mümkün değildir. Nogayların Kırım ve Dobruca’da olduğu gibi Tatarlar içinde kendilerine ait ve oldukça yaygın bir şekilde özel bir etnik grup oluşturması oldukça dikkat çekicidir. Doğal olarak değişik duygular da mevcuttur. Diğer taraftan bazı Tatarlar özellikle bunlardan kendilerini Tatardan ziyade Türk görenler, harflerinin farklı olması ve dillerinin anlaşılmaz olduğunu vurgulayarak, Nogaylara kendi dilleri arasındaki bağlantıları kabul etmemektedirler. Diğer yandan, bazı Nogaylar Tatarlarla yakın bağlantılarının ve dillerinin benzerliğinin farkında oldukları halde Kırımlılarla ortak hiçbir şeylerinin olmadığını; Moskova, Kafkasya, Volga veya Koban’dan geldiklerini iddia etmektedirler. Yaşlı bir kadın olan ve Ankara’da oğlunun yanında yaşayan Bayan Damakan Ünal; “biz Kırım değiliz onlar bize kobanşıl derler” demektedir. [Kobanşıl/Kubansil, Koban nehrinin kenarında yaşayanlar]. Dahası, birçok zaman geçmesine rağmen, konuşanların iddiaları onların geçmişe ait ve tarih bilgileri çok zayıf olduğundan dikkatlice değerlendirilmelidir, ilginçtir ki gerçekleri karıştırmaktadırlar veya bir çokları kendilerin ağızdan söylenen metinlerinin bazı parçalarını oldukça iyi hatırladıkları halde geçmişleri ile ilgili bir şey bilmediklerini söylemektedirler. Etnik kökenleri ne olursa olsun, sonraları Nogaylar ve Tatarların tarihleri birlikte geçmiştir. Aksine karşılıklı bağlantıları yakınlaştırma noktasında aralarında nükteler söylenmiştir. Yukarıda bahsi geçen Damakan Ünal “Kırımlar bızge at etı aşagan aram nogaylar ‘at eti yiyen günahkâr nogaylar’ derler” demiştir.

Bir Tatar bir Nogaya der ki:
Nogay, Nogay nögerek (…dostça)
Arabası tögerek (…yuvarlakça)
Nogaylarga ne kerek (…Nogaylara ne gerek)
Bir araba kok kerek. (…kuru gübre gerek)

Nogay cevap verir:
Kırım, Kırım kırılgay (…kırılgandır)
Bır tesıkke tıgılgay (Bir deliğe tıkılgandır)
Kasık berseng kangkayır (Kaşık versen daha ister)
Şömüş berseng şongkayır. (Kepçe versen keyiflenir)

Nogay yemekleri
Çibörek, tabakbörek, sarburma, göbete, kaşık (kasık) börek-hinkal, üykenbörek, kalakay, bavursak, tavalokumu (lukumu), omaş çorbası, sorpa,  vb.

Nogayların tarihsel olarak oluşan yemek sisteminin temeli, bitkisel gıda ile tamamlanan süt ve et ürünleridir. Örneğin, su veya sütle pişirilen darı lapası çok yaygındır. Darı unundan genellikle “talkan” adlı süt lapası, veya “unaş” adlı et suyu yapılır.

Nogayların en çok sevdikleri yemeklerden biri “hinkal” – et suyunda pişirilen ince ince kesilen mayasız hamur. Yufka parçalarına konularak haşlanmış kıyma için Nogaylar kendi dillerinde “kaşık börek” derler.

Kaynatılan yağda kızartılan kıymasız unlu yemeklerin Nogayların yemek listesinde özel bir yeri vardı. Bu yemekler uzun bir zaman içinde bayatlamazdı ve tadını değiştimezdi. Bayram günlerinde “baur-sak” (bavursak) adlı ekşi hamurdan yapılan yuvarlak pide veya bazlama yapılır. Mayasız hamurdan kuyruk yağında “lukumlar” kızartılırdı. Yağda kızartılan yıvarlak börekler ve “katlama” adlı kalaçlar da çok popülerdir.

Nogay’ların içkileri arasında kaymak, yağ, biber ve tuz karışımından yapılan Kalmık çayından söz etmek lazım. Ama Nogay’ların daha sık olarak kullandıkları içki ayran idi. Tere yağı,çeşitli peynirler, ekşimik gibi süt ürünleri Nogay’ların günlük yemek listesine giriyor.

At eti Nogay’ların yemekleri arasında özel bir yer tutuyor.Bu yemek şifalı sayılır.Deve hörgüçü de Nogaylar tarafından enfes bir yemek olarak sayılır. İnce parçalara kesilen deve hörgüçü kızartılıp şerefli misafirlere ikram edilir. Deve yağı da hastaları tedavi etmek için kullanılır.

Nogayların çok çeşitli et yemekleri var. Örneğin, bir gövde kuzudan “kurleme” adlı bir et yemeği. Bunun için onu yüzüp içiriğini ve bağırlarını çıkarıp bir kaç saat için tandırda pişirirler. Bu arada kuzunun et ve bağırsaklarından “toltırma” adlı sucuk da yapılır. Kuyruk yağından ise soğan,tuz ve biber katarak “sokta” adlı bir sucuk türü yapılır. Nogaylar göçebe oldukları için yedek olsun diye yemek tedarik etmek zorundaydılar. Sonbaharda tedarik ettikleri kuru et, genellikle bahara kadar kalıyordu. Milli yemekler bugün de Nogay ailelerinin sofrasında önemli yer tutmaya devam ediyor.

Nogay Katlaması (Hasene Bayar Aysul’un tarifi)
Su, tuz, un yoğrulup sert bir hamur yapılır.Sonra hamurdan, portakaldan biraz daha büyük parçalar koparıp ayrılır, tek tek açılıp bir çarşafın üzerine serilir
Hepsi bittikten sonra tek tek üzerleri yağlanarak üst üste on hamur dizilir
10 kat üst üste dizilen hamur bir ucundan başlanarak sarılarak lüle yapılır
Hamur isteğe göre iki-üç parmak genişliğinde kesilir,kesilen parçanın üst ucu alt ucuna sokuşturulur ve ilk hamurdan başlanarak katmer gibi açılır bol ve kızgın yağda pişirilir.

Kaynaklar:

Kafkasya ve Çevresindeki Türk Toplulukları. Dr. Ufuk Tavkul. http://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=358637

Kırım Tatarlarının Türkiye’ye göçleri. Doç. Dr. Hakan KIRIMLI. Bilkent Üniversitesi http://www.kirimdernegi.org.tr/sayfa.asp?id=457

Türkiye’de Kırım Tatarları ve Nogaylar. 21.1.2007. Uluslararası Kırım Komitesi.  Prof. Henryk JANKOWSKI. Aslı Crimean Tatars and Noghais in Turkey: http://www.iccrimea.org/scholarly/jankowski.html . Tercümesi M. Aziz SÜTBAŞ http://www.eskisehirnogayturkleri.com/?sec=2&newscatid=4&newsid=10

Vikipedi http://tr.wikipedia.org/wiki/Nogaylar

Nogay yemekleri: http://www.eskisehirnogayturkleri.com/index.asp?sec=1&menuid=28&ustmenuid=29

Belarus – Litvanya – Polonya Tatarları. Bülent Pakman. Ağustos 2014. http://wp.me/PAexV-4Vh

Nogay Türkleri Hakkında Bunları Biliyor muydunuz https://www.facebook.com/nogayturklerihakkinda

Alper BAŞER-Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi.

Nogay Türk İlim, Kültür ve Tarih dergisi http://nogay.org.tr/sayfa.asp?sayfaID=12


Alıntıdır.https://bpakman.wordpress.com

Comments