Ortaçağ Sonrası Polonya'daki Vampir Mezarları!

Polonya’da, Ortaçağ sonrası boyunlarına orak konularak gömülmüş vampir mezarları ve arkasındaki gerçekler gün yüzüne çıkıyor.

Polonyadaki vampirler kolera kurbanı

Vampir mezarları ortaçağ sonrası Polonya’sında pek de nadir görülmezdi. 16. ve 17. yüzyıllarda Doğu Avrupa’da vampir fobisinin epey yaygın olduğu ve bölge genelinde daha birçok vampir mezarı olduğu bilinmektedir. Temmuz ayında, Güney Polonya’da Gilwice Kazısı sırasında da, kafatasları dizlerinin arasında duran dört adet mezar bulunmuştu. Fakat hala kimlerin, hangi nedenle bu insanları vampir olmakla ve öldükten sonra hayata geri dönmekle suçladığı bilinezliğini koruyor.

Sapkın ya da “apotrapaic” cenaze ayinleri, 17. ve 18. Yüzyıllarda, Kuzeybatı Polonya’da şeytani güçleri ölülerden korumak ve adına yapılan geleneksel ve sıkça görülen bir ritüel. Bu cenaze ayinleri, öldükten sonra vampire dönüşme riski taşıdığı düşünülen insanların boğazına orak koymak, ağzına ya da çenesinin altına taş koymak gibi ilginç  birtakım tedavi yöntemleri barındırıyor. Bazı mezarlarda ölülerin üst dişlerinin olmadığı ve hatta bacaklarına güçlü kazıklar saplandığı görülüyor. Bunların ise muhtemelen tekrar canlandıktan sonra vampirin yürüyememesi ısıramaması,veya herhangi bir zarar vermesinin önüne geçmek için yapılmış olduğu düşünülüyor.



Arkeologlar tarafından yürütülen yeni bir çalışma ise biokimyasal analizlerle kimlerin, hangi nedenlerden dolayı vampir olmakla suçlandığını gözler önüne sermeyi hedefliyor. Vampir mezarlarının üstüne yapılan bu incelemenin, o zamanki insanların kültürleri ve sosyal kimlikleri  veya yaşayış tarzları hakkında da bilgi vermesi amaçlanıyor.



Vampirlikle Suçlananlar Bölgenin Yabancıları Değil

Kasım ayının başlarında, Kuzeybatı Polonya’daki Drawsko kazısında, yüzlerce normal mezar arasından altı tane sıradışı ilginç mezar saptandı. Araştırmacılar, aralarında bu altı sıradışı mezarın da bulunduğu tam altmış mezardan aldıkları kalıcı azı dişleriyle radyojenik izotop oranlarına baktı. Araştırmanın sonuçlarına göre bu altı “vampir” mezarı, büyük olasılıkla yerel toplumdan insanlara hatta o toplumun önde gelen kişilerine aitti. “Apotropaic” uygulamalar için belirlenen bu kişilerin göçmen olmadığı, büyük ihtimalle başka nedenlerle şüphelenilmiş orada yaşamış kişiler oldukları ortaya çıktı.



Polonyalı Vampirler Koleranın İlk Kurbanları Mıydı?

Yerel olmayan insanlara vampir şüphesiyle bakılması olasılığı ortadan kalktıktan sonra uzmanlar, diğer bir ihtimal olan , o zamanlar yaygın olan kolera salgını ihtimalini düşünmeye başladılar. Vampir mezarlarının arttığı bu dönemle kolera hastalığının Doğu Avrupa’da görülmeye başladığı zamanların uyuşması ise “acaba vampir olduğu düşünülen kişiler koleraya yakalanan kişiler olabilir miydi” sorusunu akıllara getirdi

Dr. Gregoricka konuya ilişkin olarak “orta çağ sonrasında insanlar, hastalığın nasıl yayıldığını anlamadılar ve salgın için yapılan bilimsel açıklamalar yerine, kolera ve sonucunda gelen ölümü vampirlik gibi doğaüstü yollarla kendilerine açıkladılar” açıklamasında bulundu



Vampir Şüphesi Uyandıran Kolera Hastalığının Belirtileri Neler?

Vampir korkusunun hakim olduğu bir dönemde, birileri vampirlikle suçlanacaksa, bu muhtemelen birçok korkunç belirtisi olan kolera hastalığına yakalanmış insanlar oluyordu. Peki bu korkunç belirtiler nelerdi?

– ağrı yapmayan ishal
– sıvı kaybından dolayı şok
– kas krampları
– morarma
– ses kısılması
– çökmüş karın ve gözler,
– kırışmış deri
– tansiyon düşmesi
– hızlı nabız
– ve ölüm!

Dolayısıyla birilerinin boynuna orak koymak, ağzına taş koymak, üst dişlerini sökmek, bacaklarına kazıklar çakmak, kafalarını çıkarıp bacaklarının arasına koymak için yeterli gibi gözükmese de, o dönemde insanlar vampirlerden korunmak için başka çare bulamamış olsa gerekti..



Apotropaic Nedir?

Şeytani etkileri kovmak, talihsizliği ve nazarı önlemek gibi amaçlarla Antik Yakındoğu ve Mısır’da kullanılan bir yöntemdir

Bu ayin sırasında, kötü ruhların kovulması için tanrılarla iletişim kurulur ve tanrılar çağrılırdı. En sık çağırılan tanrılar arasında su aygırı şekline sahip olan doğurganlık tanrıçası Tawaret ve aslan-şeytan biçiminde Bes adında bir tanrı vardı. Bu ayinlerde genellikle tanrılarla iletişimi kolaylaştırmak adına bazı nesneler kullanılırdı. Bu nesnelerden en yaygın olanı ise fildişinden bir değnekti. Bu değnekler genellikle anne ve çocukları kötü güçlerden korumak için kullanılırdı ve bunlar güneş tanrılarıyla bezenmişti

Resimdeki bu apotropaic değneği; koruyucu tanrılardan oluşan bir geçiti göstermektedir. Bu değnek, doğum ile ilişkilendirilmekle beraber, aynı zamanda muhtemelen anne ve çocuğun etrafında büyülü bir daire çizmekte de kullanıyordu.


Comments