Truva’daki 800 Yıl Önce Ölen Kadının Kaburgasında Kireçlenmiş Apseler Bulundu


Homeros’un İlyada’sından geçen efsanevi şehir Truva yakınlarındaki bir mezarlıkta yapılan kazı çalışmalarında,800 yıl önce gömülmüş bir kadının kaburgasında çilek boyutunda iki tane nodül(kitle) bulundu.

Truva'da 800 yıllık bir kadın iskeleti, ölümcül enfeksiyon izleri taşıyor




Kaburgasında bulunan kireçlenmiş nodüllerin içine sıkışmış olan  DNA, muhtemel olasılıkla, kadının ölümüne neden olan patojen bakterilerin tüm genomlarını sağladı. F: Gebhard Bieg

800 yıl önce, bir zamanlar antik dünyanın efsanevi şehirlerinden biri olan Truva’nın eteklerinde, tarımla geçinen toplumun üyesi olan 30 yaşında bir kadın, taşlarla çevrili bir mezara defnedildi. Bizans mezarlığında bulunan diğer iskeletler gibi, bu kadının iskeleti de açık bir şekilde yoğun tarımsal aktivitelerin deformasyonal izlerini taşıyordu.

Fakat Tübingen Üniversitesi’nden Truva Projesi’ne bağlı bir arkeolog olan Henrike Kiesewetter, bu kadının kaburgalarının alt kısmında, her biri çilek büyüklüğündeki iki adet kireçlenmiş nodül farketti.

Patojenlerin evrimi üzerine uzman ve tıp ve tıbbi mikrobiyoloji profesörü Caitlin Pepperell, “İlk düşüncemiz, bunların tüberkülozdan kaynaklı ur olduğuydu.” diyor. Bakteriyel bir enfeksiyon olan tüberküloz çoğunlukla akciğerlerde veya diğer dokulardaki kireçlenmiş nodüllerin büyümesiyle tanımlanıyor. Ancak, yuvarlak beyaz taşların DNA, elemental ve mikroskobik analizi, olasılıklar içinden tüberkülozu ve böbrek taşını eledi.

Araştırmacılar, kaburgadaki nodülleri açtıkları zaman, son derece patojenik S. aureus içeren bir familya olan Staphylococcus cinsinden bakterilere çok benzeyen olağanüstü derecede iyi korunmuş mikrofosiller, mineralize “hayalet hücreleri” buldular.




Nodüller ve konsantre kalsiyum katmanlarının içine sıkışan DNA, McMaster Üniversitesi’nden Antik DNA uzmanı Hendrik Poinar’a gönderildi.

Poinar, “Şaşırtıcı bir şekilde, bu örnekler, kadına bulaşan ve muhtemelen ölümüne neden olan iki bakteri türü olan Staphylococcus saprophyticus ve Gardnerella vaginalis’in genomlarını tam olarak yeniden yapılandırmak için yeterli DNA sağladı.” diyor. Gardnerella vaginalis örneği modern bakterilerle aynı olsa da, 800 yıl önce ölmüş olan kadını etkileyen Staphylococcus saprophyticus, hayvanlarda bulunan suşlarla(Bir bakteri veya virüsun farklı alttürlerinin, aralarında genetik farklılıklar bulunan gruplarına ¨Suş¨ denebilir.) daha yakından uyumluydu. Fakat bu sonuç, dönemin köylüleri tipik olarak hayvanlarıyla içiçe yaşadıkları için belki de şaşırtıcı değildi

Pepperell, “Staphylococcus saprophyticus hakkında öğrendiğimiz en etkileyici şey, onu modern verilerle karşılaştırdığımızda, çok sıvı bir organizma gibi görünmesi. İdrar yolu enfeksiyonlarına neden olabilir ancak aynı zamanda çevreye de bulaşabilen bir özelliği var. Oldukça çeşitli ortamlar arasında hareket etme konusunda gerçekten kabiliyetli görünüyor.” diyor.

Bu hafta (10 Ocak 2017) eLife dergisinde Pepperell ve Poinar’ın başını çektiği bir ekibin yayımladığı araştırma, bu ölümcül enfeksiyonun moleküler bir resmini ortaya koydu. Araştırma,  Bizans İmparatorluğu’nun geç dönemlerinde, 13. yüzyılın başlarında yaşanan günlük yaşamdaki tehlikelere ve ayrıca yaygın bir bakteri patojeni olan Staphylococcus saprophyticus’un gelişim sürecine  ışık tutuyor.

Truva'da 800 yıllık bir kadının iskeleti, ölümcül enfeksiyon izleri taşıyor

13. yüzyılda Bizans Truva’sına ait iskelette bulunan kireçlenmiş nodülün kesiti. F: Pathologie Nordhessen

Hamilelik kadının ölümüne sebep olmuş olabilir
Pepperell, kadın canlı haldeyken oluşan nodüllerin, bakteri patojenlerini kalsiyum içinde tuttuğunu ve genetik materyalini koruduğunu belirtiyor. “Kireçlenme, DNA’yı küçük kutular şeklinde sakladı ve 800 yıllık bir zaman boyunca aktardı. Bu nodüllerde, Antik DNA’nın miktarı ve bütünlüğü olağanüstüydü.” diyor. ”

Pepperell, nodüllerin aynı zamanda kadının insan DNA’sını ve onun muhtemel erkek fetüsünün DNA’sını da barındırdığını, ancak korunmuş DNA’nın %31 ila %58’inin, kadının enfeksiyonundan sorumlu olan bakterilerden geldiğini vurguladı. Pepperell, “Bu maddenin korunma şekli hakkında gerçekten enteresan bir şey vardı. Genetik verilerin kalitesi son derece eşsiz,mükemmel.” diyor.

 Fiziksel kanıtlar, kadının ölüm nedeninin, plasentada bakteriyel bir enfeksiyon olan korioamniyonit, amniyon sıvısı ve fetüsü çevreleyen membranlar(fetal membran) olduğunu gösteriyor. Araştırmacılar, kadının DNA’sına ve enfeksiyona neden olan bakteriye ek olarak, Antik Y kromozom DNA’sını, yani muhtemelen bir erkek fetüsün DNA’sını tespit ettiler. Bu sonuca göre kadının, hamilelik esnasında öldüğü anlaşılıyor.

Hamilelik sürecindeki kadındaki bakterileri değerlendiren Poinar, “Bunun başka bir örneği yok. Bugüne kadar anne sağlığı ve ölümü hakkında neredeyse hiç arkeolojik kanıtımız yoktu.” diyor.

Antik kemiklerden DNA çıkarabilmek ve ölümcül bir enfeksiyona neden olan mikroorganizmaların genomlarını yeniden oluşturmak, 800 yıl önceki kırsal günlük yaşamı anlamaya büyük oranda  yardımcı oluyor.

Bakteriler ve virüsler evrimleşip insanları hasta ettiğinde, bunu çözmenin bir yolu da, antik bakteri örneklerini incelemek ve bu bakterinin modern versiyonunun zaman içinde antibiyotiklere direnç göstermek için nasıl değiştiğini görmek için DNA dizilimini yapmaktan geçiyor

 Pepperell, “Bakteriler patojene dönüşür ve hastalıklara neden olurlar, çünkü bağışıklık sistemlerimizle nasıl başa çıkacaklarını çözerler.” diyor ve şöyle devam ediyor; “Bu kadının yaşamı oldukça zorluydu; dişlerini kaybetmişti, kemiklerinde kronik enfeksiyon vardı ve çocuk sahibi olabilecek yaştaki pek çok kadın gibi, gebelik sırasında oluşan komplikasyonlardan öldü. Bu mezarlıkta bulunan iskeletlerin yarısından fazlasında, muhtemelen zorlayıcı fiziksel aktiviteler nedeniyle görülen omurga ve eklem dejenerasyonu belirtileri var.”

Comments