Şiddet,diğer bir kişiye/gruba/topluma, kasıtlı olarak fiziksel ve/veya psikolojik zarar ya da acı vermeye yönelik davranış saldırganlıktır ve türleri vardır.
*Zarar vermeyi, incitmeyi amaçlayan faaliyetsizlik hali ise pasif saldırganlık olarak adlandırılır
*Bir amaca ulaşmak için gösterilen saldırganlık araçsal saldırganlıktır. Ana amaç saldırganlık değil, hedefe ulaşmaktır.
*Öfke ya da kızgınlık duygusuyla ortaya çıkan düşmanca saldırganlık,saldırının bir başka türüdür
*Toplum tarafından onaylanan saldırganlık biçimi, genelde kendini korumaya yöneliktir.
*Suikast, dövme, cinayet, saldırı gibi toplumsal normları çiğneyen ve onaylanmayan saldırganlık, anti sosyal saldırganlık adını almaktadır.
*Toplum kurallarının içinde olan ve açık bir onay verilmese de meşru olarak algılanan izin verilmiş saldırganlık için maçlarda gösterilen sözel taşkınlıklar örnek olarak verilebilir. Barışçı bir toplum için, saldırgan enerjinin sosyal olarak kabul edilebilir yollarla boşaltılması, yıkıcı saldırganlıktan kaçınmak için önem arz eder
Şiddete başvurmak, güçsüzlüğü çaresizce güce dönüştürme çabasıdır. Gerçekten güçlü olan (hükümdar, baba vs) iktidarını sürekli şiddet tehdidine borçlu değildir. Zorla ele geçirilen güç kırılgandır; bu iktidar ise, şiddetin neden olduğu çatlaklar yüzünden yıkılmaya mahkumdur.
İktidar olayı ile hiç ilgisi olmayan bir şiddet olayı da mümkündür.
Şiddet, özü gereği bölücüdür.
Şiddet yıkar ve geride bir boşluk bırakır.
Şiddet, sınırları ortadan kaldırır, ölçüsüzdür.
Sınırı aşan HER ŞEY şiddet içerir.
Fransız filozof Simone Weil (1909-1943), 1940’da kaleme aldığı İlyada, ya da Şiirin Gücü adlı denemesinde “Şiddet ona kulluk eden herkesi şeyleştirir” diye yazıyor.
Antik toplum bir kan toplumu iken modern toplum bir ruh toplumudur. Arkaik toplumdaki dışsal şiddet, ruhun yükünü hafifletir. Modernitede ruhsallaşan şiddet, psikolojiye ilişkin şekiller almıştır.
Arkaik dünyada insan şiddetten bizzat kendisi şiddet uygulayarak korunur. Ölmemek için öldürür. Güç, henüz bir iktidar ilişkisi anlamına gelmez. Savaşçı öldürdüğü herkesin kuvvet özüne (Mana) sahip olur ve yendiği düşmanın bir vücut parçasını üzerinde taşıyarak biriktirdiği manaları vücuduna aktarmış olurdu. Reisi özel kılan şey manasıydı, manasını kaybederse egemenliğini yitirirdi.
Modern öncesi toplumda şiddet her yerdedir, alenidir, sahnelenir, iktidarın aracıdır. Modernitede şiddet sergilenmez, gizlenir; sahneden, odalara geçer.
Geç modernitenin öznesi, kapitalist üretim ilişkileriyle bağlantılı olarak, kendini bir proje haline getirir ve tükenişe kadar kendini sömürür. Proje, başarıya ve performansa odaklı öznenin kendine dair yönelttiği şiddete dönüşür.
21. yüzyıldaki siber savaşın faili ise görünmezdir.
Şiddetin dönüşümüne baktığımızda:
*Egemenlik toplumunda kafa kesme, işkence,
*Disiplin toplumunda deformasyon,
*Başarı ve performans toplumunda depresyon söz konusu olmaktadır
Ya da;
*Modern öncesi toplumda kelle uçurucu (dekapitasyon) bir şiddet egemendi.
*Modern toplumda hakim olan disiplindir; şiddet türü deformasyondur.
*Geç modern toplumda artık olumluluk kavramının şiddeti egemendir; bu yeni şiddetin patolojik tezahürü ise depresyondur.
Doğadaki tüm canlı türlerinin hayatta kalmak için kullandığı savunma ve saldırı birçok bilim insanına göre içgüdüsel şiddettir.
Arkaik öldürme edimi, yırtıcı hayvan statüsü elde etme, yani av hayvanı statüsünden çıkma çabası olarak yorumlanır.
Bir toplum, kendini şiddet ve savaş tanrısıyla özdeşleştirince, kendisi saldırgan ve şiddete eğilimli olur. Öldürücü şiddet bir büyüme, güç, iktidar ve hatta bir ölümsüzlük duygusu üretirdi. Tıpkı Roma ve Aztek toplumlarında olduğu gibi.
Comments
Post a Comment