Tarihte Kurban Edilen İnsan kavramı


Antik zamanlarda,tanrıların bedenlenmişi olarak görülen insanların kurban olarak seçilmesi pek çok yerde görülen bir uygulamaydı.

Eski Mısır’daki Osiris mitine göre ürünün kötü olmasını ve kıtlığın yeniden başlamasını önlemek için her yıl insan kurban edilirdi. Kurbanın cesedinin en az bir parçası yağmur büyüsü olarak ve Nil’in taşmasını önlemek amacıyla Nil Nehri’ne atılmaktaydı.

Keltler toprağın verimini artırmak için sazdan dev tasvirler kurar (belki de onları bitki ruhu olarak düşünüyorlardı), suçluları, savaş esirlerini canlı olarak bunun içine koyup yakarlardı. Her beş yılda bir suçlular tanrılara kurban edilmekteydi. Kurban sayısı ne kadar yüksek olursa toprağın veriminin o kadar artacağı düşünülürdü.

Antik çağın neredeyse bütün inanç sistemlerinin odak noktası kurban ayinleriydi.
Uganda’da, kral erişkin yaşa ulaşınca, iki ya da üçü dışında bütün erkek kardeşleri yakılır, diğerleri ise krallığı sürdürmek için saklanırdı.

Tanrı-kral olarak kabul edilen kralın güçlerinin zayıfladığına inanıldığında öldürülür, bu insan-tanrının ruhunun kaybolması ve dünyanın da bu bozulmaya sürüklenmesi böylece kendilerince önlenmiş olurdu.
Yüzü kırışan, saçı kırlaşan kralı öldürmek bir Zulu töresiydi.
                                                 Azteklerde Kurban ayini

Eski Çin’deki Shang (MÖ 1600-1027) ve Chou (MÖ 1122-256) Hanedanları döneminde, köleler efendilerine ve hanımlarına ölümden sonraki hayatta hizmet etmek üzere diri diri gömülürlerdi.

Viking savaşçılarının, ölümden sonraki hayatta şeflerine eşlik etsin diye köle kızları kurban ettikleri üzerinde duruluyor.

İnsanlar zayıf düşmeden ölürlerse, gelecek yaşamda ruhlarının taptaze ve güçlü olacağına inanılırdı. Fiji’de yaşlı erkeklerin kendi ölümlerine karar vermesi yaygınlıkla görülürdü. O zaman yakınları onu canlı canlı gömerlerdi. Yaşlı aile reisinin bu töreye uymaması ailesi için bir yüz karasıydı. Habeşistan’da yaşlının boğazının bir rahip tarafından kesilmesi, ruhunun kutsanmış kişilerin sarayına kabulü için bir garanti demekti.

Bazı halklar ise kralı en canlı döneminde öldürmeyi yeğlerdi. Güney Hindistan’ın bazı bölgelerinde kral on iki yıl hüküm sürer sonra kendini kurban ederdi.

Bu inancı taşıyan yerlerde öldürülen kral, tanrı kimliğinde öldürülmektedir.
Batı Asya’nın Sami ırkları arasında kral, ulusal bir tehlike olduğunda kendi oğlunu halk adına kurban ederdi. Yahudiler arasında, büyük bir tehlike anında kentin ya da ulusun yöneticisinin, öç alıcı meleklere bir fidye olarak bütün halk adına kendi oğlunu kurban vermesi eski bir töre uygulamasıydı. Samiler arasında çocuklarını kurban etmek yalnızca krallara ait değildi; Fenikeliler en sevdikleri çocuklarından birini tanrıları Baal’e kurban ederlerdi. Daha sonra çocuklar satın alıp kurban olarak yetiştirmek adet haline gelmişti

Çocukların, özellikle ilk çocukların tanrılara kurban edilmesi töresi, Samilere özgü değildi. New South Wales’de her kadının ilk doğan çocuğu dinsel bir törenin parçası olarak kabile tarafından yamyamlık uygulaması ile yenirdi. Florida Kızılderilileri ilk erkek çocuklarını kurban ederdi. Doğu Afrika’da bir halk ilk doğan oğullarını kurban vermek zorundaydı. Ruslar, çoğunlukla ilk çocuklarını tanrıları Perun’a kurban ederlerdi.

İnsan kurban etme ayininin Keltler, Tötonlar ve Slavlar tarafından uygulandığına kesin gözüyle bakılır.
Rodos adasında da her yıl Baal’e insan kurban verilirdi.

Savaş tanrısı adına yapılan savaşlarda şiddet, toplum üzerinde yüceltici ve yükseltici bir rol oynamaktaydı

14. ve 16. yüzyıllar arasında yaşamış bir Orta Amerika halkı olan Aztekler, güneşin gökteki seyrine devam edebilmesi için kurban kanıyla beslenmesi gerektiğine inanırlardı. Kendini kurban etme, kendi bedenini keserek veya delerek kanatmak, Aztekler arasında yaygın bir eylemdi. Bu, tanrılara kan sunmanın bir yoluydu.

Aztekler, başında bir rahibin bulunduğu ritüel savaşlar yaparlardı. Bu savaşlardaki kitlesel öldürme eylemleri dinsel edimlerdi. Amacı, şiddetin kontrolden çıkmasını sağlamak iken, aracı ise şiddetti.

Meksika’da, mısırın tüm bir yaşam sürecinden geçtiği düşünülerek, mısır dikildiğinde yeni doğmuş bebekleri, filiz verdiğinde biraz daha büyük çocukları, mısırın yetişme zamanında yaşlı erkekleri kurban ederlerdi.

Meksika’da tanrı kılığına sokulan kişiye bir yıl özen gösterilir, sonra tapınakta şölenle rahip tarafından, taş bir bıçakla göğsü kesilerek kalbi güneşe sunulur; başı daha önceki kurbanların kafatasları arasına konulur, kol ve bacak etleri soyluların masasına sunulurdu. Yerine hemen bir başka delikanlı seçilirdi. Öldürülen tanrının hemen yaşama geri döndüğüne inanılırdı.


Mayalar kendi kanlarını döktüklerinde tanrılarla temasa geçtiklerine ve yiğitliklerini gösterdiklerine inanırlardı.

Kutsal olduğu düşünülen kişilerin öldürülme töresi dünyanın birçok yerinde geçerliydi.
Sakız ve Bozcaada’daki Dionysos törenlerinde insan kurban edilmekteydi

Ekvador Kızılderilileri tarlalarını ektiklerinde insan kanı döker, erkeklerin kalplerini kurban olarak sunarlardı. Bu kurban verilmezse ürünlerinin tamamen yok olacağını düşünürlerdi. Kurban töreni bitince halk tarlasını ekmeye başlardı.

Batı Afrika’da, Gine’de, Hindistan’da bir Dravidyen halk olan Gond’larda ve Khond’larda, Bengal’de toprağa insan kurbanlar sunulur, kurbanların parçaları farklı tarlalara gömülürdü.
Başkasının ruhunu kendisininkiyle birleştirmek için o kişinin kalbi, gözü veya bazı yerlerde de safrası yenilmekteydi.

Avustralya yerlileri cesaret kazanmak için cesur insanların kalbini ve ciğerini yerlerdi.
Antik Yunanlar, insan kurban etmezlerdi. Troya Savaşı öyküsünde, Yunan komutan Agamemnon, kızı İfigenia’yı Tanrıça Artemis’e kurban etmek zorunda kalmıştı, ama, efsanenin bazı versiyonlarında İfigenia nın son dakikaarda kurtulma oykusu vardır

Daha sonra, gerçekten öldürme töresi yerine yalandan öldürme uygulaması konmuştur. Yalandan öldürme, bir tasvir üzerinde gerçekleştirilirdi.

Antik Yunan'da  tanrılara kurban verme 6. yüzyılda İmparator Justinyen tarafından yasaklanana kadar devam etmiştir.


Comments