Aldatmanın Biyo-Psikolojik Nedenleri Nelerdir?

Sahtekarlık ve aldatma davranışı bilinenden daha yaygın. Bu yazıda aldatma olgusunda temel rol oynayan Biyo-Psikososyal etkenler ele alınmış. İşte ayrıntılar...

ALDATMANIN NEDENLERİ 
Aldatma olgusunu daha iyi anlamak için yapılan çalışmalarda şu motivasyonların etkili olduğu ortaya çıktı:
  Yaratıcılık
• Kaybetme korkusu
• Başkalarının sahtekârlık yaparak kazançlı çıktıklarını gözlemlemek
Bütün bunların yanı sıra hilekârlık girişimlerinin toplumda yergi yerine bir çeşit övgüyle karşılanması son yıllarda giderek yayılan aldatma salgınını bir ölçüye kadar açıklamaktadır.
Bilim dünyasının kendisi de sahtekârlığa bulaşmış olsa da, bilim insanların niçin aldattığını keşfedebilir ve bunu önlemek için stratejiler geliştirebilirler.

ALDATMANIN MERKEZİ: NEO-KORTEKS TABAKASI
Doğada aldatma, organizmaların herhangi bir bedel ödemeden diğerleri üzerinde avantaj sağlamalarına olanak tanıyan bir yol olarak evrilegelmiştir. Birey için şu sorunun yanıtını vermek yeterlidir: Yakalanmadan veya cezalandırılmadan hiçbir bedel ödemeden bir şeyi elde edebilir miyim? Her düzeyde bazı canlılar riski göze almaktadırlar Washington Üniversitesi’nden mikrobiyolog E.Peter Greenberg ve MIT’den biyolog Alexander van Qudenaarden, bakteri ve mantarların çoğunluğun faydalanmasına açık olan sınırlı kaynakları, karşılığında hiçbir şey üretmeden tükettiklerine tanık olmuşlar.

Hayvanlarda aldatmanın temel dürtüsü olan maliyet-fayda arasında bir denge oluşturma gayreti, insanlardaki aldatma olgusunu tümüyle açıklamaz. İnsanlara daha yakın olan primatların neo-korteks (beynin bilinçli düşünce ve lisandan sorumlu olan dış tabakası) tabakasının incelenmesi sonucu, bu yapının aldatma olgusunda temel rol oynadığı anlaşılmış. Bu tabaka daha küçük memelilerde ve diğer hayvanlarda bulunmamaktadır. Primatologlar, psikologlar ve sinirbilimciler, sosyal primat grupların karşı karşıya kaldıkları güçlükleri aşarken, neo-korteks tabakasının zaman içinde geliştiğini ve bunun da zekânın gelişiminde çok önemli bir itici güç oluşturduğunu ileri sürüyorlar.

Sosyal zekânın önemli bir göstergesi aldatma becerisidir. Primatlarda taktik kullanarak aldatma eylemi yaygındır. Zurich Üniversitesi’nden etolog Hans Kummer dişi babunların, alfa (baskın)erkeğe yakalanmamak için başka erkek babunlarla sevişirken kayaların arkasına saklandıklarını gözlemlemiş. Emory Üniversitesi’nden ünlü primatolog Frans de Waal de hayvanat bahçelerinde tutulan şempanzelerin de aldatma üzerine kurulu bir yaşamları olduğuna dikkat çekiyor.

Özetle bir türde neo-korteks tabakası ne kadar büyükse, o toplumun bireylerinin sosyal manipülasyon için dürüst olmayan taktiklere başvurması daha büyük bir olasılık oluyor.

İnsanlar koşullar uygun olduğu anda aldatmaya hazırdır. 2008 yılında Duke Üniversitesi’nden davranış ekonomisti Dan Ariely ve ekibi, matematik bölümü öğrencileri üzerinde uyguladıkları bir deneyde, sınav gözlemcisinin kopyaya göz yumması durumunda öğrencilerin daha yoğun kopya çektiğini ve sınıfın not ortalamasının yükseldiğini fark etmiş. Ariely deneyin sonucunu şöyle açıklıyor: “Not ortalamasındaki yükselme, birkaç öğrencinin aşırı kopya çekmesinden değil, çok sayıda öğrencinin az da olsa kopya çekmesinden kaynaklanıyordu. İnsanlar ve bazı hayvanlar, elde etmeyi umdukları avantajlar için aldatır. Ne var ki aldatma yalnızca maliyet-yarar hesaplarına dayandırılmaz. Eğer dayandırılmış olsaydı insanlar fırsat yakaladıkları her an sahtekârlık yapardı. Aldatma dozu ile suçluluk duygusu arasında doğrusal bir orantı vardır ve bu nedenle adalet ve dürüstlük duygusu sahtekârlığı engelleyici bir rol oynar. Öğrencilerin daha fazla sahtekârlık yapmalarını engelleyen bir diğer etmen de yakalanma korkusudur. Tüm soruları doğru yanıtlamış olsalardı, kopya çektikleri kuşkusu ağırlık kazanacaktı.”

Aldatma Eğiliminde Farklılıklar
Aldatma eğilimi her insanda farklı bir yol izler. 2011 yılında Ariely ve Harvard Üniversitesi’nden davranışsal ekonomist Francesca Gino, yaratıcılık testlerinden yüksek puan alanlarının aldatmaya daha yatkın olduğunu ortaya çıkarttı. Yaratıcılık ve taktiksel aldatmanın neo/korteksin ürünü olmasından hareketle, Gino ve Ariely, bu ikisi arasında yalnızca anatomik bir korelasyon olmadığına, tam tersi birbirlerine yakından bağlı olduğuna inanıyor. Yaratıcı insanların kendi kendilerini kandırmakta daha becerikli olduğunu savunan ikili, bu insanların suçluluk hissinden kurtulmak için yaratıcı gerekçeler de bulduklarını söylüyor.

Kimin daha fazla üçkağıtçılık yapacağı biraz da cinsiyetlerine bağlıdır. Akademik toplumda erkeklerin daha fazla sahtekârlık yaptığı görülüyor.* Bilim adamlarının aldatmaya kadınlardan daha yatkın olmasının nedenleri tam olarak bilinmemektedir.

Aldatmayı Tetikleyen Etmenler
Bilim insanları üçkağıtçılığı tetikleyen etmenleri birer birer ortaya çıkartıyor. Fayda sağlamanın yanı sıra kaybetme korkusu da insanları dürüstlükten uzaklaştırabiliyor. Michigan Üniversitesi’nden pazarlama araştırmacısı Scott Rick ile Carnegie Mellon Üniversitesi’nden davranışsal ekonomist George F. Loewenstein, korkunun, avantaj sağlama arzusundan daha güçlü bir motivasyon olduğunu ileri sürüyorlar. 2008 yılındaki bir makalelerinde gerçek yaşamda para, şöhret veya iş kaybı korkusunun insanları sahtekârlığa ittiğini öne sürüyorlardı.

Gerçekten de bilim dünyasında, kaybetme endişesinin, aldatmanın en temel nedeni olduğu düşünülmektedir ABD’de tıbbi iletişim danışmanı olarak çalışan sinirbilimci R.Grant Steen, yaşam bilimleri alanında, 2.000 bilimsel makalenin niçin geri döndürüldüğnü araştırdı. Yazıların geri çekilmesininin en büyük nedeni araştırmalarda bilimsel ahlaka ters düşen yöntemlere başvurulmasıydı.

Steen’e göre son 20 yılda intihal yapıldığı gerekçesiyle geri çekilen makale sayısının 10 misli artmasının nedeni, akademik tayinlerde veya araştırma fonu sağlamakta rekabetin ve baskının artmasıdır. Üniversitelerde yeterli yayını olmayan, fon bulamayan akademisyenler araştırma alanlarını, statülerini ve işlerini kaybetme riski ile karşı karşıya kalırlar. Sonuç olarak da mesleki yaşamlarını korumak için sahtekarlık yapmaya “itilirler”.

Sahtekârlık girişimleri frenlenmez ise tekrarlanır: Bu süreçte ilk engeli aşan insanlar, daha sonraki engellerle çok daha kolay baş edebilir. Ariely bu tepkiyi şu örnekle açıklıyor: “Boş ver; nasılsa diyeti bir kez bozdum. Artık tatlıyı da gönül rahatlığı ile yiyebilirim.”

Bu şekilde hile yapmak bir alışkanlığa dönüşebilir. Buna en güzel örnek Tokyo’daki Toho Üniversitesi’nden anestezist Yoşitaka Fujii’dir. Fujii’nin 183 bilimsel makalesindeki tüm verilerin kendisi tarafından uydurulduğu söyleniyor.

Sahtekarlık Cezalandırılmaz İse….
Sahtekârlığın yayılmasının bir nedeni de sahtekârlık yapanların cezalandırılmadığına tanık olmaktır. Trafikte yaya geçidinde bekleyen insanlar, kimsenin ışıklara uymadığını ve trafik polisinin de müdahale etmediğini görürlerse kendileri de yeşili beklemek zahmetine katlanmazlar. 2011 yılında Polonya’daki Catholic Üniversitesi’nden psikolog Agata Blachnio ve Malgorzata Weremco, kopya çekme konusunda yaptıkları bir deneyde, sınav sırasında öğrencilerin arasına yerleştirdikleri bir meslektaşlarından görünür bir şekilde kopya çekmesini istediler. Bunu gören öğrencilerin daha fazla kopya çektikleri gözlendi. Aslında sahtekârlığın engellenmemesi, rekabeti artıran bir yöntem olarak benimsenmesine yol açıyor.
Ariely, bu nedenle üçkâğıtçılığı “bulaşıcı” olarak değerlendiriyor. Salgın hastalıklarda olduğu gibi aldatma küçük gruplar içinde daha kolay yayılmakta. Tedavi edilmeyen basit bir enfeksiyonun daha ciddi enfeksiyonlara yol açması gibi, toplumda göz ardı edilen küçük sahtekârlıkların çok daha korkunç sonuçlara neden olan yolsuzluklara dönüşmesi kaçınılmazdır.

Sert Önlemler Daha Caydırıcı Değil
Santa Barbara’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden psikolog Leda Cosmides ve antropolog John Tooby, insanlarda hem aldatma, hem de aldatanı tespit etme yeteneği olduğunu ileri sürmekteler. Ancak şu anda var olan yasaların ve kısıtlamaların sahtekârlığı da engelleyemediğini söylüyorlar. Daha sert önlemlerin alınması yönünde doğal bir eğilim bulunmakla birlikte, sert önlemlerin ılımlı yöntemlerden daha etkili olduğu yönünde herhangi bilimsel bir kanıt da bulunmamakta. Bilim insanlarına göre eğitim, hilekârlığa karşı insanın kendi kendine koyduğu engellerin oluşturulmasında daha etkili.

Bir insanın toplumda yaratmış olduğu izlenim, üçkâğıtçılığı engelleyen çok önemli bir kısıtlamadır; insanlar kendilerini kötü hissedecekleri durumlarda aldatmazlar. Aldatma karşı konulamaz bir dürtü haline gelmiş ise kendilerini iyi hissetmek için çok uçta bahaneler uydurmak zorunda kalırlar.

Caydırıcı Önlemler
Dolayısıyla ahlaki kuralları hatırlatmak veya hile hurda yapmayacaklarına ilişkin insanların ellerinden imzalı belge almak sahtekârlığı azaltabilmektedir. Ariely bu belgelerde kişinin imzasını en alta değil, en yukarıya atmasının bile fark yaratacağını ileri sürüyor.

Başka bir önlem de ödüllendirme sistemlerinin devreye alınmasıdır. Akademik ortamlarda öğretim üyelerinin araştırma fonlarına olan bağımlılıklarının azaltılması, bireylerin değil ekiplerin başarılarına odaklanılması aldatma eğilimini azaltabilir.

Ayrıca yüksek okullarda ve iş hayatında aldatmanın maliyeti ve zararları konusunda derslerin ve kursların verilmesi olumlu etki yaratabilir. Üniversitelere konulacak bilimsel etik dersleri, intihalin ne olduğu, hangi durumların intihal kategorisine gireceği hakkında öğrencileri aydınlatabilir.

Denetleme ve kuralların tam olarak uygulanması da caydırıcı rol oynar. Erken teşhiste hastalıklar nasıl erken evrede yakalanabiliyorsa, ileri teknolojiler atletlerde dopingi, bilim insanlarında da intihali saptayabilir.

Aldatmaya karşı mücadelenin birden fazla tarafta yürütülmesi gerektiğine inanan bilim insanları, ödüllendirme sistemlerinin zamanın ruhuna uydurulmasını, cezalandırma sistemlerinin ise tutarlı ve kalıcı bir şekilde uygulanması gerekli olduğunu söylüyor.

Kaynak: CUMHURİYET BİLİM TEKNOLOJİ EKİ

Comments