Günümüzün Yeni Vebası Aleksitimi Nedir?

Aleksitimi psikolojik bozukluğu nedir? Aleksitimi rahatsızlığı nasıl anlaşılır ve belirtileri nelerdir? Bazen yönetici, bazen sevgili, ebeveyn, bazen de arkadaş olarak çıkarlar karşımıza. Uzunca bir süre düşünmeye sevkeder bizi, “Neden bu kadar katı, soğuk? Sanki yıkılmaz duvarları var?” diye düşündürürler insanları. Onlarla iletişim kurma çabaları, çoğunlukla boşa gider; çünkü ortada, duygularını tanımlamakta ve anlatmakta, başkalarının duygularını da anlamakta zorlanan biri, yani aleksitimik bir kişilik vardır…

“İçimde ne olup bittiğini bilmiyorum.”

Sizi duygusuzluk durumu ile tanıştıralım: Bazı insanlar gerçekten de, bizim sevgi, üzüntü, mutluluk, aşk, acı, sevinç, keder, nefret, coşku, hırs, öfke vs isimlerle tanımladığımız hiçbir türden duyguyu bilmezler. Kalp atışları hızlanır; anlayamazlar. Midelerine kramplar girer; sebebini tarif edemezler ve bunda son derece zorlanırlar

İşte bu insanları tanımlayan kelime, duygusuzluk, duygu sağırlığı ya da duygu körlüğü olarak da ifade edilen "aleksitimi".
Aleksitimi, “duyguları algılama, tanımlama ve açıklama konusunda yetersiz olmak” şeklinde tarif edilen bir kişilik durumu.

Aleksitimik kişilerin temel özellikleri; mutluluk, acı, özlem, sevgi, coşku, öfke vb duyguların farkındalığından veya bunları ifade edecek sözcüklerden yoksun olmalarıdır.
Yani aleksitimi için, bir nevi “duygusal renk körlüğü” de denilebilir..

Bu kişiler aynı şekilde başkalarının duygularını anlamakta ve empati kurmakta da oldukça zorluk yaşadıklarından, duygusal yanıt vermekte yetersiz kalırlar. Haliyle de, sosyal bağlılıkta ve kişiler arası ilişkilerde problemler yaşarlar.
Terim olarak, ilk kez 1973 yılında psikoterapist Peter Sifneos tarafından kullanılmaya başlanmış

Kelime Eski Yunancada (Alexo, "kovmak") ve (thumos "ruh, duygu, düşünce") kökünden oluşuyor; yani aslen “duyguyu kovmak” anlamına geliyor.
Bu durumu anlamak için, öncelikle duygularımızın nasıl oluştuğuna ve bunun dille olan ilişkisine bakalım.

İnsan duygularını iç içe geçmiş Matruşka bebekleri olarak düşünürsek, merkezdeki en küçük bebek bedensel tepkilerimizdir: Örneğin sevdiğimiz insanı gördüğümüzde kalbimizin çarpması, fazla sinirlendiğimizde midemizin bulanması, üzülünce ağlamak gibi.

Beyin bu bedensel tepkilere anlamlar yükler, duyguları bunların etrafında Matruşka bebeği gibi genişletecek farklı kodlamalar yapar. Bizler de bu kodlamalara göre, hissettiğimiz şeyin iyi mi kötü mü, zayıf mı şiddetli mi olduğunu bilir; sonra bu duyguları tarif edip bunlara bir ad koyarız.

Peki aleksitimi kendini nasıl belli ediyor; tanısı nasıl koyuluyor?
Ne hissettiğimi çoğu kez tam olarak bilemem.
Duygularım için uygun kelimeleri bulmak benim için zordur.
İçimde ne olup bittiğini bilmiyorum.
İçimdeki duyguları yakın arkadaşlarıma bile açıklamak bana zor gelir.
İnsanlarla, duygularından çok günlük uğraşları hakkında konuşmayı yeğlerim.
Psikolojide uluslararası kabul görmüş Toronto Aleksitimi Ölçeği’ne göre, aleksitimik kişiler duygu durumlarını en yüksek oranda bu cümlelerle ifade ediyorlar.
Aleksitimi ilk keşfedildiğinde, sorunun yalnızca duygu ve dil arasındaki bu kopukluk hali olduğu düşünülüyordu.

Aleksitimi ilk keşfedildiğinde, sorunun yalnızca duygu ve dil arasındaki bu kopukluk hali olduğu düşünülmekteydi
Aleksitimiklerin de herkes gibi duygularının olduğu fakat beynin bu duyguları ifade etmede sorun yaşadıkları düşünülüyordu. Bu ise sağ beyinde oluşan duyguların sol beynin dille ilgili alanlarına iletilmesinde problem olduğuna, yani iki yarı küre arasında bir iletişim kopukluğu olduğuna yoruluyordu.
Epilepsi hastalarına uygulanan müdahaleler düşünüldüğünde, bu fikir mantıklıydı da.

Aachen Üniversitesi’nden Katharina Goerlich-Dobre’a göre, epilepsi hastalarında beynin sağ ve sol yarı küreleri arasındaki sinirsel bağlantılar cerrahi müdahale ile koparıldığında, hastaların epilepsi nöbetleri bitiyor; ancak bu kişiler artık hiçbir duyguyu tanımlayamaz, isimlendiremez duruma geliyorlardı.
Bugün ise, aleksitiminin sadece bununla ilgili olmadığı, bazı kişilerin gerçekten de “duygu”dan haberdar olmadığı biliniyor.

Uzmanlar bunu, duyguları işlemekle görevli sinirsel devrelerin “kısa devre” yapmasına bağlıyor. Beynin singulat korteksi, duyguların beyindeki ortaya çıkışınu bu kişilerde bloke ediyor.  

Yani diyelim kişinin kalp atışları hızlanıyor; ancak bunu tetikleyenin “heyecan” olduğunu bilmiyor; çünkü duyguları işleyen devrelere böyle bir mesaj ulaşamıyor. 


Bu nedenle, aleksitimik kişilerin fiziksel duyularında aşırılıklar görülüyor.
Aleksitimik kişilerde otizm, şizofreni, anoreksia, kronik ağrı ve irritabl bağırsak sendromu gibi bedensel hastalıkların görülebildiği bilinmektedir.

Bunun nedeni ise: Duygularımızın farkında olma hali, bunlarla ilgili fiziksel tepkilerimizi hafifletir. Fakat tersi durumda, kişi verdiği fiziksel tepkinin neden kaynaklandığını anlayamadığı için, daha farklı ve şiddetli biçimlerde başka yerden kendini gösterebiliyor.
Aleksitimi genetik nedenlerle de oluşabildiği gibi, yetiştiğimiz ortam veya yaşadığımız bir travmanın sonucu da olabilimektedir

.Örneğin sosyalleşmeyle çok yakından ilişkili olduğu düşünülüyor. Ayrıca anne babası ile beraber iyi sosyalleşememiş çocuklarda beyninin duyguları tanıma bölümünün yeterince gelişemeyebileceği de olası nedenler arasında bulunmaktadır

Bir bulgu da, kadınların erkeklere göre daha sözel olduğu, bu nedenle aleksitiminin erkeklerde daha sık görüldüğü yönündedir.
Aleksitiminin kişinin kariyeri üzerindeki etkisine dair tartışmalar ise hala sürmektedir

Bazı davranış bilimcilere göre bu durumda, dikkatler duygusal yönden dağılmadığından ve kişinin duygu durumunda iniş çıkışlar gerçekleşmediğinden, kişi daha iş odaklı, verimli ve çalışkan olabiliyorken; karşıt iddialara göre ise empati yoksunluğu, “coşku”, “tatmin” gibi hislerden mahrum olmak hem ekip çalışmalarında, hem liderlik pozisyonlarında, hem de yaratıcı üretkenlikte kişiyi geri durdurabilmekte.

Aleksitimi tedavi edilebiliyor.


Her şeyden önce bilerek yapılmadığından, bu durum kişiyi “kötü” kılmıyor. Bilişsel davranışçı terapiler yani psikoterapi, kişilerin bu duygu veya ifade yetersizliğini kavrayabilmelerine,  bunun kaynağını anlayabilmelerine, ortaya çıkan fiziksel belirtilerle de daha kolay baş etmelerine yardımcı olabiliyor.

Onların kişilik yapılarının aleksitimik olduğu, 30 yıl önce tam anlamıyla keşfedildi. Kavram, 1970’lerin başında Nemiah ve Sifneos tarafından tanıtıldı ve o günden bu yana 700’den fazla bilimsel makaleye konu oldu. Aleksitimi kavramının Türkçe karşılığı ise ‘duygu sağırlığı’ olarak adlandırılmaktadır.

Aleksitiminin üç boyutu
Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekim Vekili Psikiyatr Prof. Dr. Kemal Sayar, aleksitiminin, duygular için söz yokluğu anlamına geldiğini ve bu kişilerin duygularını tanımakta, tanımlamakta, anlatmakta zorluk yaşadığının altını çiziyor. 30 yıllık bir geçmişe sahip olan aleksitimi kavramının dünyada yeni yeni tanınmaya başladığını belirten Sayar, özellikle psikosomatik rahatsızlıkları olanlarda, duyguları ifade etmeye yönelik yetilerin az bulunduğunun tespit edildiğini söylüyor.

Sayar, aleksitiminin, duygular için söz yokluğu anlamına geldiğini; ancak üç temel özelliği bulunduğunu belirtiyor: Bunlardan birincisi, duyguları tanımakta, belirlemekte ve onları somatik-bedensel duyumlardan ayırmakta güçlük çekmek; ikincisi, duyguları dışa vurmakta güçlük içinde olmak ve üçüncüsü de somut düşünmede güçlük çekmek olarak kendini gösteriyor. Sayar’a göre, aleksitimik insanlar, duygularını tanımadıkları için, kendilerini hep işlerine yoğunlaştırarak düşünürler. Hayal de kuramazlar. Sayar, aleksitimi kavramı Türkçe olarak ‘duygu sağırlığı’ adını verdiğini, çünkü kendini anlatamayan, karşısındaki insanların da duygularını anlamakta güçlük çeken bu insanların, duygusal hayatlarının çok kısır olduğunu, bunun da çok ciddi sıkıntılara yol açabildiğini vurguluyor

Aleksitimikler nasıl anlaşılıyor?
Bu soruya, “Kuru insanlar olarak gözlüyoruz” diye cevap veren Sayar, şunları söylüyor: “Daha robotik, kuru, etrafına sıcaklık vermeyen insanlar olarak tanımlayabiliriz onları. Anlamak ve anlatmak zorlukları olduğu için en büyük zararları yine kendilerine oluyor. Öncelikle bedensel rahatsızlıklara daha sık yakalanıyorlar, çünkü ifade edilmeyen duygular bir şekilde vücutta kendilerine çıkış kanalı bulurlar. Bedenselleştirme dediğimiz durum, ruhsal çatışmaların bedensel hadiselerle dışarı verilmesidir.

Bu tür insanlar daha fazla bedenselleştirme gösterir, çünkü duyguları oradadır ama onlar tarif edemedikleri için ya baş ağrısı, ya karın ağrısı olarak kendilerini gösterirler.” Sayar’a göre; aleksitimi, bir kişilik özelliği yani bir psikiyatrik rahatsızlık değil. Bunun sosyo-kültürel etkenlerle de ilişkisi olduğu gözlenmiş. Özellikle eğitimi az olan, duygusal alışverişin çok yoğun olmadığı ailelerde bu sorun daha fazla gözlenmekte. Sayar, aleksitimi ile eğitimin alakasını da şöyle kuruyor: “Duygularımızı isimlendirmek için kelimelere ihtiyaç duyarız ve yeterli kelime hazinesine sahip olmayan insanlar, duygularını yeterince isimlendiremeyebilirler.

Son üç beş senedir bu konuda çok ilginç çalışmalar çıkıyor ortaya. Mesela ebeveynlerinden yeterince şefkat görmemiş çocuklarda, beynin duyguları işleyen bölümün az geliştiği görülebiliyor. Sonuç olarak, ailemizden gördüğümüz şefkat, ilgi, beynimizin yapısını değiştirebiliyor. Bu tür çocuklar, çocukluklarında yeterince duygusal veri almamış, karşısındaki insanlara duygularını ifade etmeyi öğrenememiş çocuklar ve ileriki yaşlarda duyguları işleyecek merkezleri gelişmiyor. Bu insanlar gündelik hayatlarını devam ettiriyor fakat duygu boyutunda sınıfta kalıyorlar. Sorun, duygu sağırlığı olarak isimlendiriliyor; çünkü bu insanlar kendi duyguları ve karşılarındakilerin duygularını duyamıyorlar.”

Aleksitimi ve panik bozukluk
Yapılan araştırmalar, aleksitimiklerin daha çok psikosomatik hastalıklara yakalandığını, ayrıca bazı psikiyatrik rahatsızlıkların, özelliklerde anksiyete ve panik bozukluk, post travmatik stres bozuklularının da bu kişilikleri yakaladığını kanıtlamış.

Kemal Sayar, Türkiye’de yaptıkları çalışmaları özetlerken de önemli noktalar keşfettiklerini belirtiyor. Mesela sanıldığının aksine, intihar edenlerde aleksitimi  vakası yok. Buna karşılık anti sosyal kişilerde var. Bu insanlar sıklıkla dağılmış ailelerden geliyorlar. Bu nedenle onlardan duygusal uyaran etkeni almıyorlar ve duygusal kapasiteleri gelişmiyor.

Alkol ve madde bağımlılarında da aleksitimi yüksek oranda görülüyor. Çünkü onlar da duygularını anlatamıyor, tanıyamıyor ve içlerinde sürekli bir huzursuzluk var. Psikiyatr Sayar, aleksitimiklerin terapilerinin zor ama imkânsız olmadığını belirterek, bir hastasına ilişkin şu örneği anlatıyor: “Yıllarca yöneticilik yapmış bir hastamdı. Çok huzursuz ve sıkıntılıydı. Ne çocuğu, ne arkadaşları ile duygusal alışverişi vardı. Hayatını hep olmalılar, olmamalılar ekseninde yaşamıştı. Herkesle sizli bizli olmuş, hayatı bir kurallar manzumesi olarak yaşamıştı. Çünkü bu kişiler konuşurlar ama iç dünyalarına, ruhlarına dokunamazsınız.”

Bunun sebebi de  kişilerin kendi ve diğer insanların hislerini algılama yetisinden yoksun olması..

 Aleksitimi kavramı size Avrupa’dan transfer bir futbolcu adını ya da yeni bir Diyet metodunu çağrıştırabilir. Ama yanılıyorsunuz. Aleksitimi, kişilerin kendi ve diğer insanların hislerini algılama yetisinden yoksun olmasına deniyor. Türkçe tıbbi karşılığı ise “Duygusal Sağırlık”.  Örneğin, eşinizin ya da sevgilinizin özünde iyi bir insan olduğunu ve size önem verdiğini bildiğiniz halde, duygularınızı paylaşırken yeterince anlaşılamadığınız hissine kapılıyorsanız, hatta bu kişileri 'odun' olmakla suçlamaya başladıysanız,duygusal yoğunluğunuzun karşılığını alamıyorsanız, ‘Aleksitimi’ kavramı kendisini göstermiş demektir

Türkiye’nin Sesli İçerik Platformu Yodiviki’de bu kavramı gündeme getiren diğer bir isim de Doç. Dr. Şafak Nakajima.. “Aynı evin içinde birbirine mesaj gönderen çiftler var. Çözümlere duyarsız kalınırsa gelecekte bu oran daha da artacak ve Aleksitimik bir nesille karşı karşıya kalacağız, duygularını paylaşamayan insanlar sadece tepkiler verirler” dedi ve Atılgan adlı uzay gemisinin, yarı insan yarı Vulkan’lı bilim subayı Mr. Spock’ı bu kişilik özelliğine örnek verdi. Günümüzde Aleksimitik davranışların artmasının nedeni ise Nakajima’ya göre; insanlar arasında doğrudan iletişimin azalması ve içsel değil maddi zenginleşmenin revaçta olması. 

İletişim kurmaya çalıştığınız bir insanın, soğuk, katı, adeta bir duvar gibi olmasından daha can sıkıcı ne vardır? Hele bu insan, ebeveyniniz, çocuğunuz, sevgili ya da eşinizse! İlk 1970’li yıllarda tanımlanan Aleksitimi, çok sayıda araştırmaya konu olmuş bir kişilik özelliğidir. Aleksitimi, duygularını fark edemeyen, tanımlayamayan ve söze dökmekte zorlanan kişilerin durumuna verilen bir isim. Aleksitimi erkeklerde, kadınlardan daha fazla görülüyor. 

Duyguların oldukça önemli olduğu toplumsal yaşantıda aleksitimik kişiler yabancı, hatta başka bir dünyadan gelmiş izlenimi verirler. Derin bir iç dünyaları olmadığı için, aleksitimiklerin düşünceleri, içeriden değil, daha çok dışarıdan gelen uyaranlarla harekete geçiyor. Duygusal hayatları kısır, insan ilişkileri zayıftır. Siz dürterseniz tepki veriyorlar. Dürtü bitince, tepkileri duruyor. “Ben duvara mı konuşuyorum” hissi veren insanları bu gruba dahil etmek mümkün...

Çocukluk yıllarında sevgi ve şefkatin az olduğu, duyguların yeterince değer görmediği, doğru ifade edilemediği ailelerde yetişmiş olmanın, Aleksitimi’ye yol açabiliceğine vurgu yapan Doç. Dr. Nakajima duygusal ve kültürel eğitimi, aleksitimiyi engellemede  en önemli etken olarak görüyor. 

Okumaz, konuşmaz, gözümüzün içine bakmaz olduk….
 Nakajima; “Duygusal sistemimiz bir “navigasyon sistemi” gibidir, bizim için iyi olan şeylere yönelmemizi, bizim için kötü olan şeylerden kaçınmamızı sağlar. Duyguları tanımlamak için gereken sözcük birikimine sahip olmak ve hayal gücünü beslemek, derin insan ilişkileri kurma, okuma ve eğitimle kazanılan becerilerdir. Eğer içsel değil maddi zenginleşmenin revaçta olduğu, çocukların eline iPad ve akıllı telefonların tutuşturulduğu, bırakın gençleri, artık ileri yaşlardaki insanların bile bilgisayarların önüne zincirlenmiş mahkûmlar haline geldiği günümüzde, gerçek insan ilişkileri kurmuyoruz. Artık birbirimizin gözünün içine bakmıyoruz” ifadesini kullanıyor


Aleksitimi olan kişiler, başkaları tarafından çoğunlukla soğuk, duygusuz, vurdumduymaz gibi tanımlamalara maruz kalırlar. Bu kişilerin kızdıklarını, öfkelendiklerini, sevindiklerini yüzlerindeki ifadeden anlamak mümkün değildir. Her şeye karşı soğukkanlılıkla durabilen tiplerdir. Hayal güçleri oldukça zayıftır, yaratıcılıkları yok denecek kadar azdır. Ruhsal durumlarını kelimelerle, hareketlerle ifade edemediklerinden dolayı, duyguları ve hisleri baş, karın, bel ağrısı, yüksek tansiyon, panik atak , endişe bozukları gibi rahatsızlıklarla çıkış yolu bulur.


Ciddi ruhsal travma yaşayan insanlar, bu durumla başa çıkabilmek için kendi duygusal sağırlığını geliştirebilir. Eğitim düzeyi düşük insanlarda -duyguları ifade edecek kelimeleri bulmakta zorlandıkları için – ve kadınlara göre erkeklerde – bu da genel olarak toplumlarda erkeklerin duygularını ifade etmesinin muhtaçlık ve ayıp sayılmasından – daha sık görülen Aleksitimi, çocukluğunda yeterli sevgi ve şefkat görmeyen bireylerde de görülmektedir.


Günümüzün tehlikeli bir rahatsızlığı olan Aleksitimi giderek yaygınlaşan bir durumdur. Ülkemizde her yüz kişiden 17’si duygu sağırlığı belirtisi gösterir. Nakajima’ya göre insanlar arasında doğrudan iletişimin azalması ve içsel değil maddi zenginleşmenin revaçta olması Aleksitiminin nedenlerindendir.

Gelişen teknoloji çağında elimizde sürekli akıllı telefon ve cep bilgisayarlarıyla dış dünyayla ve insanlarla iletişimimizi zayıflattık..Ve bu devam ettiği sürece, duygusal sağırlık giderek daha da artacaktır.

Tedavi Olarak Yapılabilecekler
Bireysel ve grup terapisinin birlikte kullanılması etkili bir yol olabilmektedir. Bireysel terapi öğrenmeyi sağlar ve iç görü kazandırır. Grup terapisi ise yaşantılar yoluyla edinilen bu birikimlerin transfer edilmesine ve yaşama aktarılmasına yardımcı olmaktadır

Güçlü bir iletişim de tedavide etkili rol oynar hele ki günümüzde yediden yetmişe herkesin birer aktif teknoloji mahkumu olduğu gerçeği varken, eskisi gibi birbirlerinin gözünün içine bakarak iletişim kurmaya çalışmalı ve sanal yerine gerçek dünyaya geri dönmeliyiz.

Comments