Kuantum Mekaniği Bölüm 3; Dolanıklık


Niels Bohr’a göre Kuantum Teori’si karşısında şok olmayan kişi bu teoriyi anlamamış demektir.

Zamanın tersine simetrisi nasıl ki zaman kavramımızı yıkarsa dolanıklık da uzay kavramımızı öylece yıkar.

Peki nedir bu uzay kavramımızı yıkan dolanıklık?

Birlikte yaratılan iki şey dolanık’tır. İki elektronu ele alalım. Birini evrenin öteki tarafına gönderelim ve ona herhangi bir şey yapalım, diğer elektron ise yapılan bu şeye karşı cevap verir.
Hem de anında…

Bu cevabın verilmesi için ya iletişim sonsuz hızda gerçekleşiyor ya da gerçekte halen bağlılar. Yani dolanıklar. Big Bang yani büyük patlama anında her şeyin dolanık olduğu düşünülürse demek ki her şey birbiriyle temas halinde bulunuyor.

Kuantum Mekaniği diyor ki fiziksel bir nesnenin seyahati tarif edilemez. Sadece elektronların nerede konumlanabileceği hakkında konuşabiliriz. Bunun garipliğini şöyle açıklayabiliriz; eğer bir bozuk parayı döndürürseniz, dönme boyunca kararsız kalacaktır fakat eğer onu durdurursanız yazı ya da tura olmasına zorlamış olacaksınız. Durdurmadan önce ne yazıydı ne de tura, ikisinin karışımıydı. Bohr ve destekçileri elektronun bu şekilde davrandığını iddia ettiler. Bir anlamda, para dönüşü sırasında hem yazı hem turadır aynı ışık gibi.

Bohr elektronun nerede olduğunu ölçene kadar asla bilemeyeceğimizi iddia etmekteydi ve bu sadece elektronun nerede olduğunu bilmemiz degildi garip bir şekilde elektronun aynı anda her yerde olmasıydı. Elektronların gerçeğin en basit yapı taşlarından biri olduğunu unutmamak lazım.

Bohr diyor ki; sadece elektronlara bakarak sihirli bir şekilde pozisyonlarını var ediyoruz. Bu da gerçekliğin olmadığını sadece potansiyel olarak var olduğu anlamına geliyor. Gerçeklik sadece ona baktığımız zaman var olmaktaydı. İkna edici gibi olabilir ancak birçok bilim insanı bu teoriyi keskin bir şekilde reddetti, bunların başında da Albert Einstein geliyordu.

Bohr ve Einstein kuantum mekaniğinin gerçeklikten vazgeçmek ya da vazgeçmemek olduğu konusunda ateşli bir tartışmaya girdiler.

Bohr’un teorisine göre biz ölçene kadar her iki bozuk para da döndükleri sürece ne yazıdır ne de turadır hatta yazı ve tura varolmuş bile değildirler. İşi biraz daha garipleştirelim öyleyse, ilk madeni parayı durdurduğumuzda tura gelmesiyle Dolanıklık prensibiyle birbirlerine bağlı olduklarından diğer para da eş zamanlı olarak yazı gelmektedir. En ilginç kısım ise paranın ne geleceğini tahmin edememizdir. Tek bildiğimiz şey daima birbirlerinin zıttı sonuç verecekleri durumudur.

Einstein ışıktan bile hızlı gelişen bu iletişime inanmayı reddetti. Kendi kuramı görecelik hiçbir şeyin hatta bilginin bile ışıktan hızlı hareket edemeyeceğini söylüyordu. Peki madeni para nasıl olurda diğerinin durduğunu bilebilirdi?

Einstein’ın fikri ise daha açıktı. Bunu daha kolay anlayabilmek için bozuk paraları değil de iki adet eldiven kullanalım, iki eldiveni farklı kutulara koyalım. Eğer ki bir kutuyu açtığımız da karşımıza çıkan sol teki ise diğeri de haliyle sağ teki olur. Yani bunun için birbirleriyle iletişime geçmeleri gerekmez. Baştan beri sağ ve sol vardı, kısacası gözlemcinin değiştirdiği bir durum yoktu. Değişen tek şeyse bizim buna dair olan bilgimizdir.

Peki gerçeğin hangi açıklaması doğru? Bohr’un baktığımız anda gerçekliğe dönüşen ve büyülü bir şekilde iletişimde olan paraları mı yoksa Einstein’ın başlangıçtan beri kesinlikle sağ ve sol olarak bulunan eldivenleri mi?

İşler karışmaya başladı sanırım. Hazır karışmaya başlamışken bu durumu gerçekliklerimizi sarsacak kadar ileri götürelim.

Japonya’da yapılan bir araştırma da bilgi yüklenen birçok su damlası eksi 25 derecede donduruldu ve daha sonra eksi 5 derecede bir yere konularak mikroskobik fotoğrafları çekildi. Sonuç çok ama çok şaşırtıcıydı. Kötü bilgiler yüklenen yani küfür ve hakaretler edilen su damlacıklarının şekli kötüyken, iyi bilgiler yani teşekkür ederim, seni seviyorum gibi şeyler söylenen suların şekli ise mükemmel ve simetrikti

Bazı Princeton araştırmacıları rastgele makineler çalışırken de bu durum gerçekleşir mi sorusuyla yola çıkarak bir deney yaptılar. Deneyde ses bantları kullanıldı. Bantta sol ve sağ kulakta tıklamalar vardı ve hiç kimse dinlemezken parça çalındı. Sonrasındaysa katılımcıya bunu eve götürüp dinlemesi ve sol kulağa gelen tıklamaların sayısını sadece dinleyerek arttırması istendi. Katılımcı isteneni yaptı ve bandı araştırmacılara geri verdi. Araştırmacılar bandı dinlediğindeyse hayretlerini gizleyemediler, bantta gerçekten de sol kulağa gelen tıklamaların sayısı daha fazla miktardaydı

Katılımcı bandı dinlediğinde sadece o an etkisinde kalmamış zamanda geri giderek kayıt anında değişikliğe neden olmuştu.

Dünya’nın katı şeylerden yapılı olduğu öğretildi bizlere. Maddeden, kütleden, atomdan…

Atomlar molekülü, moleküllerde maddeyi oluşturur ve her şey de bundan ibarettir. Ancak atomlar büyük ölçüde boştur. Örneğin bir basketbol atomun çekirdeği olsaydı çevresinde dönen atomlar kabaca 30 km uzaklıkta olurlardı.

Daha küçüğe bakıldığında uzay-zaman geometrisinin en temel düzeyine ulaşırız. Evrenin kusursuz yüzeyine ineriz. Burada bilgi ve büyük bir düzen vardır, buna Planck Ölçeği denir ve evrenin dokusunu oluşturur. Bu seviyede büyük patlamadan bu yana olan bilgi bulunur. Evrenin yani maddenin büyük çoğunluğu boşluktur.

Fiziğin temel sayılan denklemleri vardır ve fiziğin temel denklemlerinde zamanın tersine simetri özelliği vardır. Yani bir süreç bu yasalara uygunsa bunun tersi de bu yasalara uygundur. Bu da şu demek oluyor; İnsanlar yaşlandığı kadar gençleşebilir, geçmişin bilgisine nasıl erişebiliyorsak, geleceğin bilgisine de erişebiliriz.

Kuantum fikri uzun zamandır var ancak geleceğin şu anı etkileyebilmesi fikri insanlara hala uzak ve akıl almaz olarak görünmektedir. Geçmişin şimdiyle sebep sonuç ilişkisine inanıyoruz. Topu tutarım, bırakırım ve yere düşer. Bırakmak neden, düşmek ise sonuçtur.

Peki topu bırakmamın nedeni yer olabilir mi?
Zamanda ileri gidilebildiği fikri sadece bilinçli beynimizdedir. Kuantum dünyasında zamanda geriye de gidilebilir. Beyinde bazı şeylerin geriye doğru işlendiğine dair ipuçları mevcuttur. Örneğin 1970’lerin sonlarında California Üniversitesi’nde çok ilginç deneyler yapıldı. Beyin ameliyatı yapılan hastaların kafa derilerine lokal anestezi uygulanarak kafa tasları açılır. Bu sırada hastalar uyanıklardır ve beyin faaliyetleri çalışmaktadır. Yapılan deney ise küçük parmakları uyarıp, duyusal kortekste ilgili bölgede ki tepkiye bakılıyor, bunu elektrikle kaydediyor sonrasında hastaya birşey hissedip, hissetmediği soruluyor. Ayrıca korteksin bu bölümünü de uyarıyordu. Şöyle düşünebilirsiniz küçük parmağı uyardığımızda bunun korteksin diğer tarafına gitmesi bir süre alır, böylece hasta uyarıdan kısa bir süre sonra onu hissedecektir. Korteksi eğer doğrudan uyarırsanız hasta bunu hemen bildirecektir. Normalde olması beklenen budur fakat bunun tam tersi oluyor ve hastanın küçük parmağı uyarılınca hasta hemen hissediyor, korteksi uyarıldığındaysa gecikmeli bir şekilde hissediyor. Deney tekrar tekrar yapıldıktan sonra araştırmacılar bilginin bir şekilde zamanda geriye yansıtıldığı sonucuna ulaştılar

Bazı araştırmalarda görüldü ki insan elini oynatmaya veya bir şey yapmaya başlarken daha ne yapmaya çalıştığının bilincine varmadan beyinde belli sinir hücrelerinde bazı etkinlikler oluyor. Yani, sanki önce yapıyor sonra karar veriyormuşuz gibi.

1960’lı yıllardan günümüze yüzlerce kez yapılan başka bir deney daha bulunuyor. Rastgele 1 ve 0’lardan oluşan bir dizi oluşturan makineye sadece düşünceyle 1 ya da 0’ı daha fazla getirtebilmek.

Tüm deney sonuçları ve araştırmalar, 1 veya 0 istenmesinin sonuca net bir şekilde etkisinin olduğunu göstermiştir. Makineden daha fazla 1 isterseniz makine bir şekilde karşınıza 1’lerin çok olduğu bir dizi çıkartıyor.

Akla hemen şu soru geliyor tabi ki insanlar dünyanın gerçekliğini etkileyebiliyor mu? Bunun cevabı evet. Her insan gördüğü gerçekliği etkilemekt..e

Bizi diğer türlerden ayıran şey Frontal Lobun beynin geri kalanına oranıdır. Frontal Lob dikkat, planlama, dürtü kontrolü, empati, organizasyon, muhakeme yeteneği..vs. gibi fonksiyonları vardır. Beyin, nöron denilen minik sinir hücrelerinden oluşmaktadır, bunların diğerleriyle birleşip nöron ağları oluşturan minik dalları vardır. Her bağlanma beyin için bir bilgiyi ifade etmektedir.
Beyin gördüğüyle, hatırladığı arasındaki farkı asla bilmez çünkü aynı sinir ağları ateşlenir. Zihinsel bir prova yapar ve bu yetimizi kullanırsak beyin devrelerinin geliştiği görülür.

Hiçbir dini metinde düşünce önemsizdir yazmaz. Dua ve niyet dinlerin en büyük gerçeklikleridir. Bunun nasıl işe yaradığını açıklamaksa Kuantum Mekaniği ve gözlemcinin işidir. Düşünceyi eğer her şeyden daha gerçek yapabilirsek, ki beyin bunu yapabilir. Frontal Lob düşünceyi uzun bir zaman dilimi boyunca tutmamızı sağlar, zaman ve mekan algısı ortadan kalkar ve bu da Kuantum alanına girdiğimiz, düşünceyi her şeyden daha gerçek kıldığımız bir andır.

Dolanık Evren kavramını alıp, insan deneyimine uyarlarsanız bu kendini nasıl gösterir?
Eğer başka bir zihinle bağlantı oluşturulursa buna telepati, başka yerde ki bir nesneyle bağlantı varsa durugörü, zamanı aşan bir bağlantı varsa buna kehanet, düşünce gücüyle cisimleri hareket ettirme olayını ise telekinezi olarak adlandırıyoruz. Böyle sayabileceğimiz 10-12 psişik deneyim türü daha var bildiğimiz. Fakat bu yalnızca buz dağının görünen küçücük bir kısmından ibaret..

Kaynakça:
Joseph Dispenza D.C – Doctor of Chiropractic Degree at Life University
Dr. Masaru Emoto – Doctor of Alternative Medicine. Pen İnternational University Japan Director, Messages From Water
Stuart Hameroll M.D University of Arizona Toward a Science of Consciousness, Ultimate Computing
Andrew Newberg M.D University of Pennsylvania
Drean Radin Ph.D University sonoma state
William Tiller Ph.D Stanford Universty Department of Materials Science



Comments