Hapı Yutmak Deyimi Ne Anlama Gelir? Gerçek Hikayesi Nedir

Birşeyin artık gerçekleşme olanağı kalmadığı, birisinin başına gelen kötü bir hâlden dolayı iflâh olmaz bir dönemece girdiği, düzen ve dubaranın bozulup hakikatin ortaya çıktığı, kötülüklerin sona erdiği durumlarda “Artık hapı yuttu; hapı yuttu sayılır…” gibi ifadeler kullanırız. Bu deyim bize, Sultan IV. Murat zamanının yadigârıdır.

          Sultan Murat’ın kahve, müskirat (sarhoş edici maddeler) ve mükeyyifatı (keyif verici maddeler) yasakladığı dönemde saray casuslarından biri, belki de kıskançlık sebebiyle, hekimbaşı Emir Çelebi’nin yasakları çiğnediği ve afyon kullandığına dair bir ihbarda bulunur. Hünkâr, Emir Çelebi’yi aslen çok sevmekte ve itibar etmekte, hatta kendisini sık sık sohbet için huzura çağırmaktadır. Bu ihbara önce inanmazsa da yine de Çelebi’yi yoklamayı da ihmal etmez. Gelen habere göre Hekimbaşı kuşağı arasında bir cüradan (yudumluk; yüzük, mühür ve bazı küçük şeyleri muhafaza etmek üzere taşınan kutucuk) taşımakta ve afyon macununu da onun içinde saklamaktadır.

          Padişah IV Murat, Emir Çelebi’yi satranç oynamaya davet etmiş. Oyunun tam orta yerinde,

          -Çelebi, demiş, kuşağını çöz de içinde ne varsa boşalt hele!

          O dönemlerin kıyafetlerinde cep kullanılması yaygın bir durum olmadığından kalemdan, hançer, mühür, para kesesi vesaire eşyalar hep kuşak içinde muhafaza olunur ve yoklama esnasında kuşak çözdürülür imiş. Çelebi, hünkârın bu emri üzerine bir ihbara kurban gittiğini ve başına gelecekleri hemen anlamış. Kuşağını çözmeden cüradanı çıkarıp satranç tablasının üzerine koymuş. Padişah, cüradanı ters çevirip mercimek büyüklüğündeki afyon haplarını tablanın üzerine boşalttıktan sonra sormuş:

          -Bre Çelebi bunlar nedir?

          -Islah edilip zararsız hâle getirilmiş afyon hapları hünkârım.

          -Ne yaparsın bunları?

          -İlâç veya panzehir niyetine hastalara veririm.

          -Peki hastalara zararı olmaz mı?

          -Hiçbir zararı yoktur hünkârım.

          -O hâlde, yutmaya başla bakalım.

          Emir Çelebi, padişahın öfkesini iyi bildiğinden, sonunun geldiğini anlayıp hiçbir şey söylemeden, gözleri yaşararak hapları bir avuçta yutmuş ve sonra satranç tablasının başından kalkarak,

          -Elveda hünkârım! Devletinize zeval erişmeye, deyip kapıdan çıkıp gitmiş.

          Çelebi’nin bilâhare, eve varınca kendisini tedavi etmek isteyenlere izin vermediği ve panzehir olarak hiçbir şey almadığı, hatta haplar bir an evvel kana karışsın diye de bir bardak buzlu nar şerbeti içerek dünyaya gözlerini yumduğunu tarihçiler yazarlar.

          Bu hadiseyi takip eden günlerde zamanın ariflerinden biri, “Çelebi’ye ne oldu?” diyenlere “Hapı yuttu!” diye cevap vermiş.

NOT: İskender PALA’nın “İki Dirhem Bir Çekirdek” adlı değerli kitabından alıntıdır.

Comments